Her şehrin kendine has bir dokusu vardır. Havası, suyu, gürültüsü bile farklıdır. Aynı model araçların kornalarının başka ezgiler söylediğini duyarsınız.

Benzer süreler harcadığınız trafikteki telaş ayrı, bir sokak satıcısının bağırışı ayrı, aynı şarkıların ritimleri bile farklıdır. İşte tüm bu farklılığı görmek için şehre başka bir açıdan bakmanız gerekir.

Kampala daha önce defalarca gittiğim, az çok bildiğim bir şehir. Bu bildiğim şehre ilk kez yabancılaştım. Bunun sebebi ilk kez ona gettodan bakabilmemdi. İlk günlerde ellerim cebimde turlarken yanaşan bir boda bodaya (motor-taksi) atladığımda nereye gideceğimden pek emin değildim. Korna sesleri arasından narince manevralarla süzülen motosiklet üzerinde bir süre gittikten sonra durdurdum. Parayı ödedikten sonra etrafıma biraz bakındım. Girdiğim ilk yer sıra sıra dükkanların olduğu bir çarşıyı andırıyordu. İnsanların gözlerinde umut var içlerinde telaş yoktu. Birkaç parça hediyelik aldıktan sonra bu kez bir Japon markasının eski modellerinin oldukça popüler olduğu bir araca bindim. Şoför Bee ile koyu bir sohbete başlamıştık bile. Camdan gelen belli belirsiz rüzgar bizi ara sıra ziyaret etse yeterli olmuyor, terliyordum. Bu sırada ülke siyaseti ile oldukça ilgili olduğumu gören şoförle geride kalan seçimler hakkında konuşmaya başladık. O da benim gibi Bobi Wine destekçisi çıkınca iyice keyifli bir hal aldı dünyanın en tatsız konularından biri olan siyaset. Bee, gettodan bahsetti. Paralı üniversitelerin pahalılığından, okuyamayan gençlerin başıboşluğundan ve daha bir sürü şey. Lira olarak günlük 60 TL kazanıyor genç adam. Sanmayın ki ayın her günü çalışıp düzenli bir maaş sahibi oluyor. Bir ayda bazen 5 gün bazen 10 gün iş çıktığını anlattı. Bir teselli veremiyordum çünkü yakarsa dünyayı garipler yakardı.

Tanrının dualarımızı kabul etmesini umuyoruz çünkü umutlarımız tükeniyor diye ekledi. Seçimler öncesi bir kısım insanın ceplerinin dolduğunu ama geri kalanın kimsenin umurunda olmadığını söyledikten sonra sordu:

'Gettoları ziyaret ettin mi?'

Asıl Wine destekçilerinin bu bölgelerden çıktığını söyledi. Sahi, ben niye gettoya gitmiyordum?

Kıvrak bir manevra ile yolu değiştirdim ve karşımızda tepeleme duran bölgeye doğru gitmesini söyledim. Aracı bir kenarda durdurdu ve içeri doğru ilerledim. Müzik sesi herkesi az da olsa oynatıyordu. Yiyecek satanlar bir kenarda, kontör satanlar diğer kenarda işleriyle uğraşıyorlardı. Kuvvetli yağmur altyapı eksiğini ortaya çıkarıyor ve mahalleden aşağı doğru inen su her yerin çamur olmasına neden oluyordu. Kapısının önünde çocuğu ile ilgilenen anneler, birbiri ile konuşup oynayan çocukların arasından geçtim. İnsanlar tarafından oldukça iyi karşılandım. Sadece ilk anda biraz şüpheli bakışlar oldu ki o da normaldi. Defalarca telefonuma, cüzdanıma dikkat etmem söylenmişti bana ama insanların böyle bir amacı yoktu. Elbette her yerde iyi ve kötüler vardı ve münferit veya toplu kötüler yüzünden bir mahallenin, bir bölgenin veya bir yerin kötülenmesi kabul edilemezdi. Tebessümün büyük bir bağ kurma yöntemi olduğunu bir kez daha anlamıştım. İnsanlara verdiğim selam hiçbir zaman yerde kalmadı seyahatim boyunca. Hele çalan müziklere yapamadığım figürlerle katılmaya çalışmak onları güldürüyor bizi yakınlaştırıyordu. Kıymetli bir deneyim ekledim zincire.

Biraz gezip insanlarla göz göze gelerek yükümü paylaştım. Belki onların hayatlarındaki ağır yükleri yükleyebilecek kadar güçlü omuzlarım yoktu ama onların gülümsemeleri beni mutlu etmişti.

Ben bir şehre gettodan baktım.

Ekmeği, suyu, gürültüsü, tozu ile aynı şehre bambaşka bir pencere açtım.

Şehre bir gettodan baktım ve önyargıların telefonunu gasp edip, cüzdanını çaldım.

Gettodan baktım ve daha güzel yarınlar için hayallere daldım.