Son günlerde uluslararası siyaset gündeminde en fazla konuşulan konulardan biriydi İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasındaki normalleşme anlaşması. Tel Aviv'den kalkan uçağın Suudi Arabistan hava sahasını kullanarak Abu Dhabi'ye inmesi, Trump'ın damadı ve danışmanı Kushner tarafından bir zafer pozu olarak paylaşılmıştı.

Mısır'ın darbe ile yola getirilmesi, Suudilerin Trump ile ilişkiyi iyice derinleştirmesi, İsrail'in başkenti Kudüs'e taşıması gibi gelişmeler düzenli olmayan zaman aralıklarıyla bir binanın inşası gibi tuğla üzerine tuğla koyarak gerçekleştirildi. Trump'ın beklenmeyen seçim zaferinden sonra ABD'nin borcunu körfeze ödeteceğini söylediği açıklamalar arşivlerden bulunabilir. Elbette savaşmadığı halde ABD ile milyar dolarlık silah anlaşmaları yapan ülkeler de arşivlerde duruyor. Müslümanları inciten Sisi-Trump-Selman zirvesindeki fotoğraf da akıllarda duruyor.

Bunların yorumlarını Ortadoğu uzmanlarından almak daha isabetli olacaktır. Nitekim kısa ve orta vadeli yorumlar bu uzmanlarca daha iyi ifade edilebilir. Benim dikkatinizi çekmek istediğim husus biraz farklı. Bu farklılık tek bir soruyla ifade edilebilir:

Çin bu denklemin neresinde?

Birbirinden farklı konular olarak görülebilir ancak ben İsrail-Arap yarımadası, daha doğrusu ABD-Arap yarımadası yakınlaşmasının en önemli sebeplerinden birinin Çin olduğunu düşünüyorum. Konu üzerine çalışan arkadaşlar Çin'in Deniz İpek Yolu ve Kuşak ve Yol Projeleri'ni göz önüne alabilirler. Kısaca anlatmak gerekirse bu projeler, eksiksiz bir ulaşım ve tedarik zinciri kurulması ve bu yolla Çin mallarının rahatça kıtalar dolaşabilmesi, doğal kaynakların daha rahat şekilde Çin'e transferinin sağlanması ve Çin'in güvenliğinin korunması gibi amaçlar barındırmaktadır. Arap yarımadası, Hürmüz Boğazı ve benzeri geçiş noktalarının bu projelere dahil olduğu unutulmamalı. İlginçtir, normalleşmenin iki aktörü, İsrail ve BAE Çin'in en büyük ticari ortaklarından. Çin'in batı yönlü ticaretinin yüzde altmışı BAE limanından geçiyor. Pek çok Çinli firmanın olduğu ve çok sayıda Çinlinin işçi olarak bulunduğu BAE, bu yönüyle stratejik bir konumda bulunuyor. ABD açısından Hürmüz'ün ve yarımadanın kontrolü ise hem İran'ı kontrol altında tutmak hem de petrol ticaretinin iplerini elinde bulundurmak anlamına geliyor.

Fotoğraf: SCMP

Mayıs ayında Pompeo İsrail ziyaretinde ilginç bir açıklama yaptı. İsrail'in Çin kaynaklı altyapı projelerini desteklemesi halinde ABD ve İsrail arasındaki bilgi paylaşımının zarar görebileceğini söyledi. Üstü kapalı bir tehdit olan bu açıklama salgın sebebiyle olsa gerek fazla gündem olmadı. İsrail Çin'in 5G teknolojisinin dışında kaldı ancak Hayfa limanı hususunda Çinli bir firma ile anlaştı. Pompeo'nun ABD Deniz Kuvvetleri'nin bu liman vesilesi ile casusluk girişimlerine maruz kalabileceği endişesi İsrail tarafından pek ciddi bulunmamış olsa gerekiyor ki yirmi beş yıllık anlaşmasının imzalanması konusunda sorun yaşanmadı.

Limanlar başlığında Çin'in hassasiyeti çok fazla. Cibuti'deki askeri üs, Puntland'daki girişimler, Doğu Afrika'daki limanlar, hepsi aynı yapbozun parçaları. Sri Lanka'da Çin'in borçlara karşılık el koyduğu limanı değerlendiren başka ülkelerin limanlar konusunda endişe yaşaması normal.

Son gelişmeleri bu bağlamda incelediğimizde, mesele yalnızca İsrail çıkarlarından fazlası olabilir mi? Acaba sadece 'İsrail'in oyunları' açıklaması problemi tam olarak açıklayamıyor mu? Ortadoğu, daha uzun vadeli olarak, bir kazan-kazan stratejisi kapsamında ABD'nin Çin ile görünmeyen savaşının piyonu haline getiriliyor olabilir mi?