Afrika'daki koronavirüs salgının etkisi her geçen gün artıyor. Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri'nde ilk dalganın sağlık sistemlerini çökertmesi esnasında kıtanın sahra altı bölgelerinde salgına dair fazla emare bulunmamaktaydı. Hatta iklime bağlı nedenlerden ötürü kıtanın bu salgından fazla etkilenmeyeceği de iddia edilmekteydi. 2020 yılının Temmuz ayında Doğu bölgesindeki ülkelere yaptığımız ziyaretler esnasında maska takan çok az kişi gördüğümüzü anımsıyorum. Buna karşılık sınırdan girişlerde yalnızca bir form doldurmanız isteniyor ve ateşiniz ölçülerek forma yazılıyordu. Bu şekilde girdiğimiz ülkelerde salgının o günlerinde vaka sayısı da dünya ile kıyaslandığında yok denecek kadar azdı.

Aşı çalışmalarının ilk gündeme geldiği günlerde bazı Afrika ülkesi liderlerinin kendi üretimleri olan 'şifalı' içecekleri kameralar önünde içtiğini, hatta o günlerin çaresizliği içerisinde çok sayıda ülkenin bu içeceklerden uçak dolusu sipariş ettiklerini izliyorduk. İlerleyen günlerde bu içeceklerin bir fayda sağlamadığı görüldü. Sonrasında kıta genelinde vaka sayısındaki artış görüldü. Güncel rakam dört milyon vakaya doğru koşarken, ölüm sayısı yüz bin kişi civarında. Bu sayılara raporlama yapmayan ve test imkanı kısıtlı olan ülkelerin sayılarının eksik işlendiğini de söylemek gerekiyor.

Nüfusu bir milyarı aşkın bir kıtanın salgındaki durumunun daha yakından izlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Dünya Sağlık Örgütü'nün Avrupa ya da ABD'ye sağladığı imkan ve önerilerden, Afrika'nın tamamının yararlanması adına neler yaptığı veya yapmadığı yakından takip edilmeli. Tüm ülkelerin aşı yarışına girdiği bir ortamda, parası ve gücü olan ülkelerin vatandaşlarının aşılanmasına önem verilirken, gücü nispeten daha az ve ekonomik olarak yeterince güçlü olmayan ülkelerin sonlara bırakılması, güce tapan uluslararası kurumları rahatsız etmelidir. Bu düşünce, aşı yanlısı veya karşıtı olmaktan öte, en hassas olunması gereken sağlık noktasında bile dünyanın beşten büyük olamama sorununa karşı çıkıştır. İlerleyen süreçte aşı diplomasisi üzerinden ilerletilen ekonomik çıkar anlaşmalarının olacağını beklemek bir komplo teorisi olarak görülmemelidir. Dolayısıyla bu sürece girmeden önce, sağlık alanında dünyadaki adaletin uluslararası kurumlar bazında yeniden gözden geçirilmesi salgının gidişatı için de son derece önemlidir. Eğer bu bir epidemi değil de pandemi ise –ki öyle- gelişmiş ülkelerin salgını atlatmasının küresel boyutta bir önemi olmayacaktır. Bu salgın, ya tümden yenilecek ya da bölgesel risk alanları belirlenerek sürüp gidecektir.

Sağlık konusundaki fırsat eşitsizliğinin diğer alanlara taşmayacağının da bir garantisi bulunmuyor. En basitinden, pek çok Afrika ülkesine girişte istenen aşı kartı uygulamasının yakın zamanda koronavirüs aşıları kapsamında birçok kıtada geçerli bir uygulama haline geleceğini düşünüyorum. Böyle bir uygulamaya geçilmesi bile Afrikalıların seyahat özgürlüğünü kısıtlayacak, bu sebeple kıtada aşıyı bir karaborsa ürünü haline getirecektir. Yalnızca diğer kıtalarla karşılaştırıldığında değil, ülkelerin kendi içlerindeki gelir dengesizliği ile birlikte zengin ve elit kesim bu hakkı elde edebilecekken, çalışma ve okuma maksadıyla kıta dışına çıkması gereken Afrikalılar ayrımcılığa maruz kalacaklardır.

Aşı diplomasisi artık gerçek bir olgu ve yakında büyük ülkelerin bir yarışına dönüşeceği konusunda şüpheye mahal yok. Üretici ülkelerin bunu yeni bir silaha çevirmesi gibi bir tehlike de her zaman olacaktır. Aşıların bir süre sonra kalkınma yardımlarının bir parçası olması bekleniyor. Karşılığında yüklü paralar ödeyemeyecek ülkelerin, hangi tavizlerin alınması karşılığında bu aşı zincirine dahil edileceğine dair şüpheler ise giderek artmakta. Umarız bu düşünceler ileride gerçekleşmeyen tahminler olarak bu sayfalarda kalır. Yine de uluslararası kamuoyunun salgın ve eşitsizlik başlığını daha dikkatle gündeme alması yararlı olacaktır.

Afrikalı liderlerin basına yaptıkları açıklamaları ilgiyle takip eden ve sempatik bulan biri olarak, Tanzanya lideri Magufuli'nin yaptığı son açıklamaların oldukça ilgi çekici olduğunu söylemeliyim. Vakti olanların Reuters'ın sitesinde bulunan bu açıklamayı okumasını tavsiye ediyorum. Magufuli, aşıların güvenirliğini eleştirirken son derece anlamlı bir eşitlik eleştirisi de yapıyor:

'Aşılar iyi değil. İyi olsaydı, beyaz adam HIV/AIDS için getirirdi. Aşı almayacağız, Tanrı bizi korumaya devam edecek. Tanzanyalılar onların getirdikleri şeylere karşı dikkatli olmalılar. Sizi çok sevdiklerini düşünmeyin. Bu ulus zengin bir ulus, Afrika zengin. Herkes ondan bir parça almak istiyor.'

Aşı konusunda söyledikleri tartışılabilir ancak düzen sahiplerinin elde ettikleri faydayı en son Afrika'ya getirdiklerini aşı meselesine bakarak bile anlamak mümkün.