Çağımızın en ağır imtihanlarından olan Gazze’de ölüm sıradanlaştı.
Bir çocuk daha öldüğünde artık ekranlarımız değişmiyor, gözlerimiz yaşarmıyor, kalplerimiz sızlamıyor.
Bu suskunluk bir alışkanlık değil, bir çöküştür.
israil, iki senedir dünyanın gözü önünde sistematik bir soykırım gerçekleştiriyor.
Hedef açıktır; Direnişi yok etmek, halkı göçe zorlamak, Gazze’yi insansızlaştırmak ve adım adım büyük israili kurmaktır.
Ve bu soykırımın en sarsıcı boyutu ne yazık ki yalnızca israilin vahşeti değil, İslam ülkelerinin utanç verici suskunluğudur.
İşte asıl büyük yara budur!
Bugün Gazze’ye yardım ulaştırmak isteyen konvoylar sınır kapılarında bekliyor.
Tırlar dolusu un, pirinç, ilaç, su…
Ama sadece malzeme değil, umut da o sınırlarda bekletiliyor.
Gazze’ye ulaşmak isteyen her yardım, siyonist duvara çarpıyor.
Ve Gazze, yalnız bırakılıyor.
Peki NEDEN?
israil’le ticareti kesemeyenler, vicdani sorumluluğu da taşıyamıyor.
siyonist rejime bağımlı kalanlar, mazluma bağımsız olamıyor.
Birileri koltuklarını, makamlarını, yatırımlarını kaybetmemek için kardeşlerinin kanını görmezden geliyor.
Ama artık bu ikiyüzlü tutumun örtüsü kalktı.
Artık her şey çıplak ve net:
Gazze yalnız değil, yalnız bırakılıyor!
Ve bu yüzden Kassam Tugayları’nın sözcüsü Ebu Ubeyde’nin o sözü sadece bir öfke ifadesi değil, tarihi bir uyarıdır:
“Siz, bizim kıyamet günü hasmımız olacaksınız!”
Bu söz; o bombalanan evlerin, o yıkılan hastanelerin, o susuzluktan can veren bebeklerin ahıdır.
Bu söz; başta iktidar sahipleri, alimler, siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları olmak üzere hepimize yöneliktir.
Sınırları kapatanlara, ses çıkarmayanlara, yaşananları görmezden gelenlere…
Bugün susan, yarın yargılanır!
Bugün kapıları kapatan, yarın o kapıların altında kalır!
Bizler bu davetin emanetçisiyiz.
Söze değil, eyleme çağırıyoruz.
Sloganlara değil, somut adımlara çağırıyoruz.
Çağrımız nettir;
Gazze’ye giden tüm sınırlar derhal açılmalıdır!
Mısır, Ürdün ve diğer sınır komşuları bu vebalden kaçamaz.
Türkiyemiz başta olmak üzere, tüm İslam ülkeleri bütün imkanlarını seferber ederek yardımların önünü açmalı, zalimin önünü kesmeli, ablukayı kırmalıdır!
İncirlik ve Kürecik üsleri derhal kapatılmalı, topraklarımız siyonist gözetimden arındırılmalıdır.
israil ile tüm diplomatik, askeri ve ticari ilişkiler kesilmelidir.
Gazze Soykırımına katılan çifte vatandaşlar yargılanmalı ve hesap sorulmalıdır.
Gazze’ye yönelik ablukanın kırılması için uluslararası yardım filosu oluşturulmalı, bu filoya devlet güvencesi verilmelidir.
İslam ülkeleri israile fiilen müdahale etmeli; bunun da başını Mehmetçiğimiz çekmelidir.
Unutmayın: Bu sadece bir sınır sorunu değil,
Bu bir iman sorunudur.
Bu bir ahiret meselesidir.
Gazze bizim için imtihandır.
Bir halk açlıktan ölürken, bir ümmet susarsa, o ümmet artık yaşamıyor demektir.
Oysa biz biliyoruz ki;
İslam kardeşliği kuru bir duygu değil, bir eylem çağrısıdır.
Biz kardeşiz iddiasının ispatı fiilen kardeşinin yanında olmaktır.
Ve bugün fiilen Gazze’nin yanında olmayan, İslam kardeşliğinden söz edemez!
Son bir kez soralım;
Kıyamet günü bu zulmün hesabı sorulduğunda, hangi bahaneye sığınacaksınız?
Devlet politikası mı diyeceksiniz?
Konjonktürel denge mi?
Ekonomik çıkar mı?
Hiçbiri yetmeyecek!
O çocukların kanı konuşacak.
O annelerin çığlığı konuşacak.
Ve Ebu Ubeyde’nin haykırışı mahşerde yankılanacak;
“Siz, bizim kıyamet günü hasmımız olacaksınız!”
Son sözümüz şudur:
Sınırları açın!
Harekete geçin!
Gazze’yi özgürleştirin!
Yoksa açamadığınız her sınır, ahirette yüzünüze kapanacak!
Unutmayın!
Kuvvetin ve kudretin kaynağı ne Beyaz Saray’dır, ne de siyonistlerdir.
Gerçek güç sahibi, Arşın Rabbi olan Cenab-ı Allah’tır!
Bugün O’nun dinine yardım edenler, yarın O’nun yardımıyla izzet bulacaktır.
Zulme karşı susanlar ise yalnızca bu dünyada değil, ahirette de karanlığa mahkûm olacaklardır.