Korku üretebildiğiniz yeri hakimiyet altına almak kolaydır. Hele ki ürettiğiniz korkunun gidericisi olarak kendinizi öne çıkarabiliyorsanız her şey daha az maliyetli olacaktır. İç ve dış siyasette bunu başarabilmek bugüne kadar pek çok ülkede gördüğümüz bir misyon haline dönüşmüştür.

Uluslararası arenada Batı ülkelerinin Afrika topraklarından çekilmesi sonrasında ektiği çeşitli korku tohumları eskiden hakimiyeti elinde tuttuğu birçok bölgede sonrasında da etkili olmasını sağlamıştır. Ekonomik darboğaz tehditleri, uluslararası alanda destek çekme blöfleri daha sonra yerini terör belasına bırakmıştır. Bugün Çad Gölü Havzası olarak bilinen Çad, Kamerun, Nijerya, Nijer, Libya ve Orta Afrika Cumhuriyeti'ndeki tehdit unsurlarına baktığımızda birinci sıraya terör, ikinci sıraya ise iç savaşa varan karışıklıkları yazmak mümkündür. Hatta bu iki sebebin birbirinin tamamlayıcısı olarak süregeldiğini de söyleyebiliriz. Bölgede oluşturulan terör ve kaos ortamının sözüm ona tek çözümü de Batı destekli silahlı kuvvetlerdir ki bunların içerisinde en etkili ordunun Fransız ordusu olduğunu söylemeye gerek yok.

ABD, Rusya, Çin, İngiltere gibi ülkelerin de katıldığı bu 'Afrika'yı terörden koruma' operasyonlarının etkisi ve kime yaradığı tartışılır. Nitekim o çok korunaklı ve ileri düzeye sahip orduların konuşlandığı pek çok yer bulunmasına rağmen Libya'dan gelen gruplar Çad'da büyük bir kargaşaya sebep olmuş ve Çad Başkanı Idriss Deby'nın cephede hayatını kaybettiği bildirilmiştir. Bu çok ilginç çünkü bir devlet başkanın cephede hayatını kaybettiği kaç örnek sayabiliriz pek emin değilim. Etnik çatışma olarak ifade edilen olayların sonrasında başkanın hayatına mal olacak kadar büyümesi, bölgenin ileride sürükleneceği kaos ortamının habercisi diyebiliriz. Havzada sayılan ülkelerin şu an stabil durumda olmadığını biliyoruz. Libya'nın hali ortada. Kamerun Anglofon krizini hala çözebilmiş değil. Orta Afrika'da yaşanan iç savaş ve sonrasındaki istikrasızlık hala aklımızda. Nijerya hem kendisi hem de komşuları için tehdit olan Boko Haram'la savaşmayı sürdürüyor. Burkina Faso ve Mali terörden canı yanan diğer ülkeler.

Çad'a baktığımızda hem Sudan'da hem de Libya'da mevcut hükümete muhaliflerin son dönemde güçlendiğine dair bilgiler gelmekteydi. Darfur dışında Libya'nın Tibesti dağlarında da örgütlenen bu grupların zaman zaman küçük çaplı saldırıları gündeme geliyordu. Etnik sebepler üzerinden geliştirilen söylemlerin geçen hafta artan saldırılara dönüşmesi ve başkanın öldürülmesi ise herkesin şaşırmasına neden oldu. Çad'daki olayların merkezindeki FACT (the Front for Change and Concord in Chad) lideri Mahamat Mahadi Ali son gelişmelerde grubunun savaşçılarının stratejik bir geri çekilme yaptığını açıklarken Çad hükümetini de Fransızlarla işbirliği yapmakla suçladı. Fransa'nın Çad'a son dönemdeki olaylarla ilgili özellikle keşif desteği verdiği ifade ediliyor. Öte yandan Deby'nın bölgede terör unsurlarına karşı savaşta Batı'nın en önemli müttefiklerinden biri olduğunu unutmamak gerekiyor.

Cephede ölmesi, öldüğünün birkaç gün saklandığı iddiaları gibi net olmayan hususların dışında en önemli sorulardan biri bölgede gerçekten bir hakimiyet savaşı yaşanıp yaşanmadığı olmalı. Daha önce Mali'de beklenmeyen bir değişimle karşı karşıya kalan Fransa'nın Burkina Faso ve Nijer'e yönelik kaygılarının olduğunu daha önce yazmıştık. Fakat Çad'daki bu ani değişim, iki farklı yönden okunabilir. Birincisi Fransa'nın gerçekten başka bir Batı ülkesi ile giriştiği bölge rekabetinin yansımaları ani iktidar değişimleri olarak yer bulabilir. Bu iktidar değişimleri sandıktan daha fazla görülen askeri darbelerle olabilir, bunun olmadığı yerlerde iç savaşa kadar gidebilecek etnik çatışmalar üzerinden gerçekleşebilir. Diğer bir okuma da etkisinin zayıfladığı yerlerde karışıklığın artmasını fırsat bilen Fransa'nın müdahalelerini sıklaştırması şeklinde görülebilir. Terörün de her iki etken için kullanılabilen bir yöntem olduğu açıktır.

Şu bir gerçek ki Deby'nın Fransa'ya yakın durması ve bu yakınlığın son dönemde artması aslına bakılırsa onun böyle bir krizi beklediğini göstermekteydi. Komşularında ve dolayısıyla sınırlarındaki kontrol edilemeyen silahlı tehdit unsurlarının Çad'a da gelmesini beklediğinden olsa gerek müttefiklik saflarını son derece sıklaştırmıştı. Mali, Libya, Nijerya ve Orta Afrika'daki gelişmeleri her yanı sarılan Deby'nin öngörüsü doğru çıktı. Şimdi terör artan terör tehdidi ve iktidarı korumanın zorluğu sebebiyle komşu ülkelerin de bölgede daha sert tedbirler alacağını göreceğiz. Ortak operasyonlar bir süre artışa geçecek fakat problemin uzun vadeli çözümü yine çözümsüzlük olacaktır. Bölge ülkeleri dışında bu ülkelere stratejik destekler veren ülkelerin farklı şeyler istediğini unutmamak gerekiyor. Bu arada askeri konseyin Deby'nin oğlunun 18 ay boyunca Çad'ı yönetmesi kararına muhalefet anayasal darbe derken, silahlı gruplardan gelen tepki de bir hayli ilginçti: 'Çad bir monarşi değildir.'