Aksa Tufanı sadece bir savaş değil, aynı zamanda zihinlerdeki kuşatmaya karşı da bir direniştir.

Muslim Port, Ümmet nazarı, İstanbul zenginliği ile bizim için çok değerli bir mevzi alan. Çok uzunca bir zamandır yazılarımı kaleme aldığım bu yayın kanalının yeni yayın dönemini tebrik ediyorum. Bu aranın ardından biz de bu yeni yayın döneminde inşallah yazılarımızla tekrar bu mevzide olacağız.

Bu ara süreçte çok önemli gelişmeler oldu. En önemli gelişme ise insanlık tarihinin miladı ya da kırılma noktasını oluşturan Aksa Tufanı. Aksa Tufanı ve ardından İsrail’in kuralsız ve aşağılık soykırımı modern dünyanın yalanlardan kurulu sistemini tepetaklak hale getirdi. Modern dönemlerin ürettiği hiçbir normatif düzen ayakta olmadığı gibi post Gazze süreci insanlığı derin bir korkunun içine sürüklemiş durumda.

Modern dünyanın ürettiği hiçbir değer ve kurum artık güvenilir değil. Gazze’de bir avuç direnişçi modern dünya düzenini ve onun arkasındaki aklı adeta ifşa ederek boşa çıkarmış durumda.

Aksa Tufanı ve direniş ruhu ustalık içindeki bir zamanlama ile İsrail işgaline karşı açık bir isyan savaşı başlattı. Bu savaşı aynı zamanda yüksek bir propaganda savaşı olarak da algılayan İslami hareket başından itibaren savaşın enformasyon cephesini de kontrol altında tutuyor. Bugün Gazze Savaşının isminin Aksa Tufanı olarak anılması bile kontrolün Müslümanların elinde olduğunun bir göstergesidir.

Aksa Tufanı Savaşı sıcak savaş olmasının yanında bir propaganda savaşıdır. İsrail’in soykırımını örtmek, sivil katliamları gizlemeye yönelik çabası İslami Hareket’in ustalık içinde yürüttüğü enformasyon ile etkisiz kılınmıştır.  Bu kadar yaygın ve agresif bir saldırganlığı örtmek mümkün olmadığı için küresel düzeyde İsrail propagandası da zayıf argümanlar üzerine oturuyor ve  İsrail adeta debeleniyor.

İsrail’in içine düştüğü derin girdaptan çıkmak için büyük bir çabası olsa da soykırımcılar insanlığın vicdanında yargılanmaya başladılar.

Türkiye’de de Aksa Tufanı sürecinin başından itibaren Siyonizm ile mücadele kapsamında ortaya konulan çok önemli çalışmalar var. Bu çalışmalar zaman içinde kitlesel eylemlerden çok çeşitli alanlara doğru zenginleşmeye başladı. Siyonizm ile açık bir savaş içine giren milletimiz bireysel yollar yanında kollektif alanlarda da çok önemli gayretler ortaya koyuyor. Yıllarca birlikte ortak çalışma alanları içine girmeyen STK’lar Aksa Tufanı etrafında bir direniş bilinci oluşturdular. Bunlardan en önemlisi de ANFİDAP oldu. Bizim de içinde olduğumuz ANFİDAP, kitlesel çalışmalar yanında diğer şehirlerdeki oluşumlardan farklı olarak sivil diplomasi, stratejik iletişim, lobicilik gibi alanlar üzerinden de çok önemli çalışmalar ortaya koyuyor. Özellikle başkentte olmanın avantajı ile hareket eden ANFİDAP; büyükelçilikler, STK’lar, uluslararası kuruluşlar, uluslararası medya kuruluşları, siyasi partiler ve devlet kuruluşları ile etkili bir iletişim stratejisi sürdürüyor.

Bu süreçte ANFİDAP olarak odaklandığımız çok önemli bazı işlerimiz oldu. Bu işlerden ilki Yabancı Terörist Savaşçı statüsünde olan ve Gazze’de soykırım suçuna katılanlar idi. Özellikle bu statüde olanların uluslararası hareketliliğinin izlenmesi; ülkelerinde ve uluslararası mahkemelerde yargılanması ile ilgili yürütülen çalışmalar ve çağrılar oldu. Bu yabancı terörist savaşçılardan olan ve aynı zamanda ülkemiz vatandaşı da olanlarla ilgili olarak yapılacak çalışmalar zaman içinde bu genel başlıktan ayrılarak tek başına ele alındı. Özellikle ülkemizden de Gazze’deki soykırıma katılanlar konusunda yapılan takip neticesinde çifte vatandaşlar durumunda olan ve Gazze’deki soykırıma destek veren bir kitlenin varlığı tespit edilerek o noktaya doğru odaklanıldı. Bugün gelinen noktada Gazze’deki soykırıma destek veren çifte vatandaşlar olduğunu biliyoruz.

Bu süreçte en hassas konu ise; her çifte vatandaşın bu soykırımın bir parçası olup olmadığı gerçeği. İsrail ve Türkiye çifte vatandaşı durumunda olan her bir bireyin insanlığa karşı suç kapsamına giren suçlara girdiğini ilan etmek bir topluluğu topyekün damgalamak olacağından zaten iddiada bu şekilde değil. İsrail vatandaşlarının mecburi askerlik kapsamında görev yaptıkları biliniyor, bu insanlardan bu suça iştirak edenlerin tespiti ve özellikle açık kaynaklardan paylaşım yapan ve meydan okuyanların tespiti ve yargılanması isteniyor. Bu talep aslına bakılırsa sembolik boyutları kadar, fiili olarak var olan bir durumu tespit olarak da çok önemli. Soykırım suçuna katılanların ülke için yarattıkları tehlikeler saymakla bitmez. Günlük yaşamda bir soykırımcının yarattığı tehditler yanında, soykırım suçuna bulaşmış bir Türkiye vatandaşı büyük tehditler içeriyor.Bu konuda ANFİDAP olarak gelinen nokta gerçekten çok değerli. Sürecin tüm aktörlerine bu konuda temas ederek yürütülen hassas süreçte netice almaya çok yakınız inşallah.

Birde Gazze’deki soykırım sürecine kayıtsız kalan, dolaylı ve doğrudan destek veren, bu kadar açık bir suça doğrudan ve dolaylı destek sunan aktörler var. Açıkça savaşın doğrudan bir parçası olmasa da; Siyonistlerle girdiği ilişki temelinde adeta Siyonizm’in gönüllüleri gibi dolananlar. Onlar da bu süreçte büyük bir tehdit yaratıyorlar.

Yasemin Levy ve Linet Menaşi bunlardan ikisi. Dünya’da açık bir şekilde Siyonizm’e isyan eden Yahudilerin de bulunduğu bir konjonktürde, soykırım konusunda ağzını açmayan iki kadın sanatçı. Haklı olarak bu iki kadının Gazze’de soykırım yokmuşçasına bir sempatiklik içinde ülkemizde sanatsal faaliyetler yapmaları halkımız tarafından kabullenilmiyor. Halkı öfke ve galeyana sürükleyecek sanatsal faaliyetleri kontrollü bir şekilde devlet tarafından  iptal ediliyor. Fakat devletin ve toplumun bu hassas tavrına rağmen inatla iki sanatçı üzerinden faaliyet planlaması yapılıyor. Adeta bir boşluk aranıyor ya da bir krizin peşine koşuluyor. ANFİDAP çok net olarak yaptığı tarama ve çalışmaları kamuoyunun önüne koydu ve bu sürecin yanlışlığını ifade etti.

Bu sakin, titiz ve hassas süreçlere rağmen; Linet’in kameraların önüne geçerek yaptığı çağrı ise aslına sürecin bir propaganda mesaisi olarak planlandığını önümüze koyuyor. Ardından kendine verilen dar alandaki, saçma sapan destek süreci ise yüksek bütçeli bir propaganda çalışmasına işaret ediyor.

Peki neden Türkiye’de bu propagandaya ihtiyaç duyuldu.

İsrail ve Türkiye’deki Siyonist lobi çok bunalmış durumda. Açık soykırım suçu yanında, derin bir itibar krizi ve korkularla muhataplar. İşgali perdelemek ve aslında çifte vatandaşlar konusundaki bunalmışlıktan kurtulmak için Linet üzerinden bir kampanya uygulamaya koydular. Bir kadın sanatçının; kadın ve sanatçı kimliğine ustalıkla gizlenmiş Siyonist akıl Linet’in gözyaşları ve çağrısı üzerinden kendine alan açmaya çalışıyor. Bu iki sanatçı, açıkça ve en güçlü şekilde soykırım suçunu ve Gazze’deki katliamı haykırmadıkları müddetçe bu kirli propaganda sürecinin bir etki ajanı olarak var olacaklar. Sosyal medyalarından destek verdikleri soykırımcı askerlerle ilişki biçimleri düşünüldüğünde çıkıpta soykırım karşıtı kanaatler ortaya koymaları, Siyonizm’i lanetlemeleri çok mümkün de değil.

Dünya’da örnekleri azımsanmayacak kadar çok olan Siyonizm’e savaş açmış, Gazze utancı ile kendini yakan insanların varlığı da ortada. Bu haliyle her ne kadar etkisi kırılsa da sıkışmışlık içinde Siyonizm, propaganda için her türlü çılgınlığı yapabilir. Siyonizm kendi ideolojik tasarrufları için kendi insanlarını bile katledebilir, yok edebilir.

Bu süreçte temel odağımız Gazze olmakla beraber, Gazze’nin yaşadığı drama odaklanmakla birlikte, Siyonizm ile her türlü zeminde mücadeleye devam etmemiz gerekiyor. Propaganda zemininde içine düştüğü derin dar boğazdan kurtulmasına müsaade etmemek gerekiyor. Direnişi ve akıllı mücadeleyi sürdürmek gerekiyor.

Yıllarca İsrail zindanlarında kalmış olan kardeşimiz Ebu Eyyüp bizlere diyor ki;  Geleceğe dair ümitli olduğunu kaydeden Ebu Eyüp şu tarihi cümleleri de söylüyor;

“Şu anda yaşadıklarımız bir başlangıç, asla sonuç değil. 

Aksa Tufanı ile birlikte kurtuluş gemisi kalktı. 

Bu gemi ile birçok Müslüman kurtulacak. 

Birçok gafil ya da hain de bu gemiye binemeyecek. 

Hamas’ı asla bitiremeyecekler. 

Bundan sonra daha büyük tufan gelecek. 

Öldürücü etkiyi bu gelecek olan tufan vuracak.”