Tarih her millet için geleceğine yön veren en kıymetli sosyal sermayesidir. Aziz Milletimizin tarihi, zaferler kadar acılarla da doludur. Tüm sosyal bilimciler tarihin bir yaşanmışlık, olmuş bitmişliğin ötesinde bir milletin geleceği için en önemli şuur ölçüsü ve belirleyici olduğunu ifade ederler. Tarih'in yaşanmışlık kadar, geleceği de yansıtan bir ayna olduğu gerçeği sürekli tecrübe etmek zorunda kaldığımız en büyük gerçektir.

Osmanlı Devletinden ihanet ve vefasızlık dolu bir isyan ile ayrılan Yunanistan'ın bugün sürdürdüğü hasmane davranışın izleri de yakın tarihte gizlidir. İngiltere, Rusya, Fransa ve İtalya eliyle alevlenen isyan ve ihanet ateşi ile Osmanlı'ya karşı savaş açan Yunanistan'ın bu isyan esnasında pek çok bölgede Türk katliamı yaptığı tarihin reddedemeyeceği büyük bir gerçektir. Yunanistan'ın sözde bağımsızlık hikayesine esas olan bu vahşet ve katliamlar insanlık tarihinin kara bir lekesi olarak durmaktadır.

Dönemi itibariyle Anadolu'daki Rumların güvenliği sebebiyle çok açıkça kamuoyuna takdim edilmeyen bu katliamlardan en önemlisi tartışmasız Tripoliçe Katliamıdır. 1821 tarihinde Yunan çeteleri eliyle gerçekleştirilen Tripoliçe Katliamı insanlık tarihinin zelil bir lekesidir. Batılı ülkelerin destek ve cesaretlendirmesi ile başlayan Haçlı Seferi Kumpanyası 'Türklere Ölüm!' sloganı ile bu süreci var etmiş ve alevlendirmiştir. Osmanlı Millet tebaası içindeki imtiyazlı bir grup olan Rumların bu hacimde bir ihanet yapmayacağına olan inanç, Mora Yarımadası'nda oluşan sürecin yeterince algılanmamasına ve güçlü bir tedbir alınmamasına sebep olmuştur. Navarin'de yaşanan ağır travmanın da etkisi ile müdahale edilemeyecek bir pozisyon içinde olan Mora, adeta cellatların insafına kalmıştır. Günlerce süren katliam, Batılı kaynaklar tarafından da gizlenemeyecek aşikarlıkta olmuştur. Öfke; yaşayan tüm canlıları aşmış, kabirlere kadar uzanmıştır. Yunanistan'ın tarihsel tezlerinde bir var oluş olarak ele aldığı bu kırılma bir vahşetin ötesinde sistematik olarak soykırımdır.

Bu dönemden başlayarak devam eden olaylar silsilesi ve daha sonrasında Yunanların Anadolu'yu işgal süreci ve İzmir civarındaki tutumları vahşi yöntemlerin dönemsel olmadığını, olmayacağını her zaman her fırsatta ortaya çıkabilme ihtimalini taşıdığını ortaya koymaktadır. Yakın zamanda Kıbrıs'ta ortaya çıkan vahşet ve bugünlerde artan Yunanistan saldırganlığı; vahşiliğin bir yöntem olarak fırsat buldukça ortaya çıkma imkanını bizlere hatırlatmaktadır. Rum toplumuna karşı olan müşfik ve iyi niyetli tutumu her fırsatta istismar edenler bugünde benzer projeleri yeni küresel kumpanyalarla tezgaha koymuşlardır.

Türk Dünyası Yörük Türkmen Birliği bizim de koordinasyonuna katkı verdiğimiz çok önemli ve stratejik bir süreç yönetmektedir. Yunanistan'ın son dönemde artan saldırganlığına karşı destekleyici nitelikte bazı çalışmalar gerçekleştirmektedir. Bunlardan ilki TBMM çatısı altındaki tüm siyasi partiler ziyaret ederek Tripoliçe katliamının temeli itibariyle bir soykırım olduğu anlatılmış ve tüm partilere konu sunulmuştur. Günlerdir hazırlıkları devam eden çalışmaların ardından Türk Tarih Kurumu ve Ankara Üniversitesinin desteği ile yapılan Tripoliçe Katliamı Sergi ve Paneline 450 STK doğrudan desteğini bildirmiş yüzlerce vatandaş toplantıya iştirak etmiştir. Tarihi toplantı aynı zamanda sosyal medyadan canlı olarak uluslararası kamuoyuna servis edilmiş ve tüm dünya bu önemli toplantıyı anında izleme imkanı bulmuştur.

Bu toplantı neticesinde Tripoliçe'de 40.000 Müslümanın, 10.000 aşkın Yahudi ve Arnavut vatandaşının vahşi hislerle katledildiği ilmi kaynaklarla ifade edilmiş ve bu katliamın uluslararası hukuk ölçüleri temelinde bir milleti hedef gözeterek soykırıma uğratma fiili kapsamına gireceği alenen ilan edilmiştir. Evet bugün Yunanistan'ın kurtuluş günü, bağımsızlık günü olarak tanımladığı vahşet günü bir soykırımın ilanıdır.

Tripoliçe Katliamı konusunda Birlik bünyesindeki tüm Sivil Toplum Kuruluşları ve ASTP'ye bağlı STK'lar ile aldığı ortak karar çerçevesinde; Yunanistan'ın kirli soykırımlarının uluslararası kamuoyuna ifşa ve izahı konusunda bir çalışma sürecini sürdüreceklerini ilan etmişlerdir. Uluslararası bir propaganda süreci olarak Yunanistan tarafından örtülen, gizlenen tüm ayıplarının ifşası ve bunların uluslararası bir hukuk metnine dönüştürülmesi temel amaçtır.

Yunan İsyanları; haçlı Kumpanyasının destekleri ile ortaya çıkmış bir kanlı isyan hareketidir. Bu kanlı sürecin en vahşi halkası Mora Yarımadasında gerçekleşmiş olan Tripoliçe Katliamıdır. Bu katliam sistematik olarak yapılan bir Soykırım özelliği taşımaktadır. Soykırım kavramın ontolojik ve hukuki gövdesine tam olarak oturmaktadır. Doğrudan bir milletin varlığına yönelmiş ve tüm alanlarda tezahür etmiştir. Bu konuda bizzat olayı yaşayanlar ve şahitlik edenlerin beyanları mevcuttur. Bu açık katliam bir taraftan şekil ve biçim değiştirilerek Yunanistan'ın bağımsızlık sürecinin başlangıç noktası haline getirildiği için kahramanlaştırılırken aynı zamanda ifşa edilmiştir. Bu soykırımda sadece Türkler değil, Yahudi ve Arnavutlarda hedef alınmıştır. Bu açık soykırımın millet tarihimizde az bilinmesinin temel sebebi, Anadolu'da yaşayan binlerce Rum ve soykırım sürecine destek veren Ermeni azınlığın korunmasıdır. Cihan Penah Devletimiz yaşananlara rağmen bu süreci titizlik ve devlet aklı içinde yönetmeyi seçmiştir. Bu sebeple konu uzun yıllar kamuoyu gündeminin uzağında kalmıştır.

Yakın zamanda artan Yunanistan şımarıklığının adeta gerekçesi ve boyutunu ortaya koymak amacıyla Sn. Cumhurbaşkanı tarafından Tripoliçe Katliamı milletimizin ve uluslararası toplumun gündemine sunulmuş ve titiz bir hatırlatma yapılmıştır. Devletin ilgili kurumları ile yapılan görüşmeler temelinde Birliğin yürüttüğü hassas süreç sonunda milletimiz tüm boyutları ile Yunanistan Mezaliminden haberdar olmuş ve Tripoliçe konusu kamuoyu tarafından bilinir hale gelmiştir. Yapılan toplantıların çok dilli yapılmasıyla ve özellikle paylaşım ve canlı yayınlara yönelik sistematik saldırılar sebebiyle konunun özelde Yunanlar ve Batılı unsurlar eliyle yakinen takip edildiği görülmüştür. Yunan medyasının panik etkisi oluşturan refleksleri dikkatle takip edilmektedir. Bir tarih gövdesine, kaynak ve arşive sahip olmayan Yunanistan Hükümetinin kahramanlaştırdığı vahşetin aslında bir soykırım olduğu gerçeği ile yüzleşmeye cesaretinin olmadığı çok açıktır. Bilgi, gerçeklik ve vesika Yunanistan'ın en korktuğu silahtır.

Dün ve bugün sadece ihanet ve vefasızlık üzerine kendini inşa eden Yunanistan'ın kirli süreçleri ve ilişkileri ile mücadele etmeye devam etmek gereklidir. Hiçbir zaman ahdi süreçlere sadakat göstermeyen Yunanistan'ın nasıl bir geleceğe yürüyeceğini kendi kararlarının belirleyecektir. İhanet ve vefasızlık üzerine oturan Batıl gelecek her zaman yok olmaya mahkûmdur.

Bu hassas süreci destekleyici bir kamu diplomasisi gayreti olarak sürdüren Türk Dünyası Yörük Türkmen Birliği bünyesindeki 150 STK'yı ve sürece destek veren ASTP bünyesindeki 300 kadar STK'yı tebrik ediyorum. Bu sürece destek veren Türk Tarih Kurumu'nun büyük gayreti de en büyük takdiri hak ediyor.