Geçen hafta ülkemizde önemli bir toplantı gerçekleşti, 7.'si yapılan Âlimler Buluşması. Âlimler ve Medreseler Birliği tarafından yapılan bu toplantı pek çok açıdan önemli anlamlar içeriyor. Ağırlıklı olarak Kürt ve Zaza bölgelerinden katılımın olduğu bu toplantıya İstanbul'dan ve Afganistan'dan da heyetler iştirak ettiler. Bu toplantının en önemli taraflarından biri Kürt ve Zaza toplumunun en önemli kurumlarından biri olan Medreselerin ve mollaların toplumsal meseleler konusunda vaziyet alması ve kanaat bildirmesi. Üstelik bunu ilmi bir meclis, retorik ve üslub içinde tartışmaları ve bazı sonuçlara ulaşmaları. Yazıyı biraz geciktirmemin sebebi ise süreci bir bütün olarak görecek makul bir zamanın geçmesi ve özellikle Afganistan heyeti konusunda hassas bir adımın atılması idi. Bugün daha netleşen manzarayı artık daha rahat okumak mümkün.

Dini ve Sosyolojik Bir Aktör Olarak Medrese ve Mollalık

Kürt ve Zaza halkı Müslüman bir halk ve İslami değerler bölgedeki medrese alt yapısı sebebiyle medrese kökenli ilmi bir temele oturuyor. Tarihin geçmiş dönemlerinden beri medreseler ve mollalar bu bölgeler için oldukça önemli sosyolojik aktörler. Hayatın şeri kurallar etrafında teşekkül etmesi yanında, toplumsal pek çok konunun içinde de Mollalar etkin vaziyet alıyorlar. Özellikle kriz, çatışma ve bölgeye has kan davalarında molla ne derse o oluyor. Bu durum mollalık kurumunun gücünden ziyade dini ahkamın ve kuralların Kürt ve Zaza bölgelerindeki gücünün bir ifadesi.

Kürtlerin ve Zazaların gündelik yaşam ve sosyolojilerinin en güçlü kurumsal yapısı din. Örf ve Törenin teşekkülünde bile din belirleyici hale geliyor ve bu sebeple Kürt Halkı yapısal olarak dindarlık düzeyi yüksek bir halk. Bu sebeple Kürt ve Zaza toplumlarına yönelik en güçlü saldırı da din alanından geliyor. Kararlarında dini kurallar yanında mollaların etkili olduğu bu sosyolojiye en güçlü saldırıda buradan geliyor. Bölgede 40 yılı aşan değişimleme ve yozlaşma programında ana hedef din, örf ve dini kurumlara oldu. Terör destekçisi yapılar bölge halklarını manipüle etmenin önündeki en önemli yapı olarak dini görünce oraya doğru bir saldırıya geçtiler. Bu sebeple PKK ideolojik olarak kendisine profan bir model olarak sert Marksizm'i seçti. Toplumsal olarak ortaya koyduğu tüm propaganda çalışmalarında ve sözde özgürlük çağrılarında önce din ile savaşa girdi. Mollaların toplumsal ve örfi gücü sebebiyle doğrudan Molla sınıfına savaş açmasa da işlevsiz, güçsüz ve etkisiz bir molla sınıfı yaratmak için korkutma ve sindirme yoluna gitti.

Terör ile sekülerleşme arasında çok güçlü bir ilişki olduğu açıkça biliniyor. Yani bir genç önce sekülerleştiriliyor, bölgesel değerlere yabancılaştırılıyor, ardından seküler yeni bir ideolojik endoktrinasyonu sürecinden geçiriliyor ve ardından terör gruplarının saflarına katılmış oluyor. O halde terör ile sekülerlik arasında doğru bir orantı varsa, dindarlık ve terör arasında ters bir ilişki bulunuyor. Yani Kürt ve Zaza gençler dindar oldukları müddetçe, dini kurumlar ve sosyoloji güçlü olduğu müddetçe terörize olma oranı düşüyor. Birde bu gençler dini değerler yanında milli ve ümmet değerlerine sahip olursa bu gençlerin terörün unsuru haline gelmeleri imkansız hale geliyor.

İşte bu sebeplerle dün olduğu gibi bugünde Kürt ve Zaza toplumları içerisinde din oldukça önemli bir kurum iken ilmi dindarlığın ve güçlü sosyolojinin teminatı olarak medreseler ve alimler çok önemli bir anlam ifade ediyor.

Yakın bir zamanda Selahaddin Demirtaş kendisi de bu sosyolojiyi yakinen bildiği bir çevreden geldiği için terör ile dindarlık arasındaki mesafeyi daraltmaya yönelik çabalar ortaya koymuş idi. Fakat bölgedeki feraset sahibi ilim adamları ve ahalinin feraseti sayesinde bu münafık projeye geçit verilmedi. Üstelik son dönemde bölgede medreselerde görev yapan ilim adamları çok önemli adımlar atmaya başladılar. Prof. Dr. Mehmet Görmez Hoca döneminde başlayan bölgesel çalışmalar ve bölge uleması ile irtibatın artırılması netice verdi ve Doğu, Batı uleması temas içine girdiler. Yapılan ortak toplantılarla beraber bölgede medreselerin devlet nezdinde değer görmesi ile birlikte etki ve kanaat güçleri de aynı oranda artmış oldu. Bölgede açılan yeni ve nitelikli medreseler, Suriye ve Irak'tan gelen ulema ile niteliğini artırarak uluslararası bir boyutta kazanmış oldu. Mehmet Görmez Hoca'nın bu çalışmalarının ardından Milli Görüş'ün bir kuruluşu olan DİNBİRDER' de bölgede bazı faaliyetler gerçekleştirdi. Doğu medreseleri ile Türkiye'nin diğer bölgeleri arasında bir illiyetin kurulması ve ortak sorunlara ortak çözümler şeklinde fonksiyonel hale gelen buluşmalarda bu sürece çok anlamlı katkılar sağlamış oldu. DİNBİRDER Başkanı'nın Trabzonlu olması münasebetiyle Trabzon mahalli derneklerinin sürece dahil olması çok anlaşılamasa da bu çalışmada bölgesel çalışmalara katkı sunan bir fırsat olarak ele alınabilir.

Bu süreçteki en önemli kurumsal yapı Medreseler ve Âlimler Birliği 'İttihad'ı Ulema'nın' çalışmaları olmuştur. Bölgesel bir oluşum olması, sınır ötesinde hareket alanı bulması ve nitelikli buluşmaları ile sürece içeriden bakan cesur bir yapılanma olarak ortaya çıkmıştır. Terör ile sekülerlik arasındaki ilişkiye başında beri vurgu yapan yapı, PKK ve sınır ötesindeki uzantıları için en büyük tehdit. Yaptığı toplantıların tümünde bölgesel konularla profesyonelce yaklaşan yapısı ile göze çarpıyor. Bölgesel konuları ustaca ele alan yapı HÜDA-PAR ile organik olmayan ilişkisi sebebiyle bazı çevreler tarafından kontrollü bir şekilde ele alınsa da bölge gerçeğini bilme ve yerinden çözüm açısından oldukça tutarlı çalışmalar yapıyor. Bölgesel çalışmalar ancak çok aktörlü olarak çözülebilir. Bu sebeple hassas toplumsal meselelerin sadece bir meşrep ve ekibin himayesinde çözüm bulması mümkün değildir. Katılımcı zeminler çözüm için her zaman daha meşru çözümlerdir.

  1. Alimler Buluşması

Yedincisi geçen hafta gerçekleşen Alimler Birliği Buluşması'nı bölgesel gelişmeler merceğinden dikkatle takip ettim. Konu seçimleri yanında sunumlardaki titizlik dikkatimi çekti. Net sorunlara net çözümler üreten, toplumsal sorunlara kayıtsız kalmayan ve Kürt halkının dindarlığına atıf yapan ve terör ile mücadele konusunda açık tavır koyan bu topluluğun kanaatlerini önemsedim açıkçası. Bu yılki toplantıya sınır ötesinden gelen katılımcılar boyutuyla da uluslararası bir sempozyum tadında gerçekleştiğini söyleyebilirim. Bazısı hazırlıklı makalelerden yapılan konuşmalar yanında irticalen yapılan ilmi sunumlar inşallah kayıt altına alınır ve bölgesel sorunlara çözümler başlığı altında Diyanet İşleri Bakanlığımız, İçişleri Bakanlığımızın ilgili birimlerine inşallah takdim edilir. Böyle bir deşifre ve kitaplaştırma sürecinde bir nüshayı da ben almayı çok isterim. Değerlendirerek tenkit ve katkılarımı da böylece yapma fırsatı bulurum.

Toplantıda genelde olumlu geçen sürecin yanında bir iki aksama oldu ve bunu birazda organizasyon acemiliği olarak gördüm. İlk olarak afişte ilk dikkat çeken nokta okuyanları diplomatik ve siyasi olarak tahrik edecek, konuyu bir başka bağlama taşıyacak olan bazı isimlerin altındaki Kürdistan ifadesi. Bende duyuru afişinde ilk olarak buna dikkat kesildim. Farklı bir niyet olmasa da toplantıyı manipüle etme niyeti olanlara fırsat verecek ve diplomatik, siyasi handikaplar taşıyan bu ifade yerine IKBY 'Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi' şeklinde bir ifade kullanılsaydı çok daha yerinde ve siyasi tanıma uygun olurdu. Bu konuyu konuşması öncesinde gündeme getiren ve muazzam konuşmasının hemen başında nazik bir biçimde ifade eden Yusuf Kaplan ise organize bir şekilde bir tartışmanın nesnesi haline getirildi. Ve daha program devam ederken içerik değil, Yusuf Kaplan'ın uyarısı gündem yapıldı ve toplantı bu tartışmanın gölgesinde bırakıldı. Hatta ilerleyen vakitlerde uluslararası gruplar Rudaw-TV ve K24 üzerinden konuyu bir etki ajanlığı faaliyetine dönüştürerek tersten bir algının oluşması için yayma yoluna gittiler. Birkaç gün daha devam eden bu sürecin İsrail rüzgarı ile de sürdürüldüğü görüldü. Yusuf Kaplan'ın uyarısı ise zaman içinde tarihi bir anlam kazanırken programın sahibi olan kuruluşun Yusuf Kaplan'a sahip çıkan tutumu da oldukça anlamlı oldu.

Toplantının öne çıkan diğer özelliği de Afganistan İslam Emirliği Hükümet Sözcüsü Mevlevi Zabiullah Mücahit'in toplantıya iştiraki oldu. Tüm dünyanın bu kadar yakinen tanıdığı bir ismin toplantıya iştiraki ve yaptığı konuşma toplantının uluslararası görünümü yanında etki düzeyini artıran bir nokta oldu. Afganistan Hükümetinin kendi politikalarını anlatma konusundaki gayreti oldukça dikkat çekici. Piar ve tanıtım amaçlı olarak çağrılan her yere gidiyorlar ve kendilerini anlatmaya çalışıyorlar. Buraya gelmeleri de bu boyutuyla gerçekten çok anlamlı gözüküyor.

Afganistan Hükümet Sözcüsünün yaptığı konuşmanın ardından medyanın kayıtsız kalmayacağını tahmin ettiğimden özellikle bölgesel medyanın mülakatta bazı manipülasyonlar yapacağına yönelik tahminim kısa bir zaman sonra gerçekleşmiş oldu. Zabiullah Mücahid'e sorulan Kürt halkını tanırmısınız ? 'bilir misiniz? ' şeklindeki soruya verilen cevap ustalıkla Kürdistan'ı tanıyoruz şeklinde bir propaganda operasyonuna dönüştürüldü. Ve kısa bir zaman içinde tüm dünya' ya servis edildi ve toplantının ikinci büyük krizi çıkartılmış oldu. Süreçten habersiz bölgeden ayrılan sözcünün ardından konu tüm Türkiye'de tartışma konusu yapıldı.

Bunun yanında sonuç bildirgesi başta olmak üzere sert ve milliyetçi formda bir Kürtçülük söyleminin beslendiği medya propagandası RUDAWTV ve K24 tarafından yapılmış oldu. Sonuç Bildirgesindeki her vurgu amacı dışında manipüle edilerek ve hatta söylenmeyenler servis edilerek toplantıyı işlevsiz bırakacak her türlü adım atılmış oldu.

Toplantıyı yakından takip eden biri olarak bölgesel sorunlara Müslümanca bakış yanında Ümmet temalı olarak koordine edilen toplantıyı maksadı dışında servis yapmaya yönelik Mossad operasyonlarını andıran bir medya operasyonu ortaya konmuş oldu. Bu toplantı Yusuf Kaplan'ın çıkışı ve Zabiullah Mücahit'in çarptırılan açıklaması ile hafızalara kazınmış oldu.

Bu programı yapan kuruluşlar ve ekipler buradan mutlaka dersler çıkartmışlardır. Özellikle gelen misafire sahip çıkılması, güven sorunu yaşanan medya kuruluşları ile kontrollü ve filtreli bir mülakat çalışmasının yapılması gereklidir.

Bölge alimlerinin öncelikli olarak Kürt gençliğinin akide ve ahlak sorunlarına yönelmesi ve terörize olan bazı Kürt gençleri konusunda inisiyatif alması değerlidir. PKK, YPG, PYD ve PEJAK'ın seküler terör yapıları olduğunu ve gençliği bunlardan koruyacak tedbirleri tartışmaları değerlidir. Toplumsal konulara ilgi gösteren ve gençliğini terörün elinden almak için gayret eden mollaların, alimlerin gayretleri önemsenmeli ve sahip çıkılmalıdır. Burada kastım sadece İttihad'ul Ulema etrafında toplanan alimler değil, geniş bir tabanda ümmet değerleri ve milli değerler etrafında bir araya gelen vahdeti savunan meşru kuruluşlardır.

Âlimler Buluşması toplantılarında dikkatimi çeken önemli bir eksikte Türkiye'nin diğer bölgelerinden bu toplantıya alimlerin çağrılmamış olmasıdır. Geçmiş dönemden itibaren ülkemiz içindeki dergah ve medreseler arasında güçlü bir ilişki vardır. Bu ilişki sebebi ülke içinde yaşanan sorunlara ortak bir çalışma ile çözüm bulunabilir. O sebeple sonraki yıllarda Türkiye'nin batısından da bu toplantılara alimler çağrılmalıdır.

Rahmetli Erbakan Hoca'nın yaşadığı dönemlerde bölge uleması ile ilişkileri malumdur. Rahmetli Erbakan Hocamıza, Rahmetli Mehmet Zahid Kotku Hazretleri tarafından vazife sonrasında Doğu ve Güneydoğu'dan pek çok alim gelip biat etmişler idi. Rahmetli Hocamız'da bölgede çok önemli çalışmalar gerçekleştirmiş. Milli Görüş'ün en güçlü zamanlarında bölgede terör nefes alamadığı gibi bölge halkı Kürtçülük belasından uzak durmuştur. Bu ilişki ve etkileşim tartışmasız karşılıklı bir meseledir. Bu bugün Milli Görüş kurumlarının ve özellikle partisinin bölge ile ilişki biçimi ve bölgede nasıl algılandığı ile ilgili yapısal bir sorun olarakta ele alınabilir. Tüm bunlara rağmen Türkiye'nin ortak meselelerinin çözümünde birlikte hareket etme zarureti vardır. Zira göç yolu ile Büyükşehirlerde ciddi miktarda bir nüfus yığılması oluşmuştur. Terör etkisi ile Doğu ve Güneydoğu'da büyük kentlere doğru zincirleme göç ortaya çıkmıştır. Terör' ün şehir yapılanmaları ile ve büyük kentlerdeki yozlaşma ile de yüzleşilmelidir. Bu da ancak ülkenin tümünde yapılacak çalışmalarla mümkündür.

Bu çalışmaların gerçekleşmesi devlet gücü ve kudreti ile mümkün olur, devletimizin ilgili kurum ve kuruluşları yanında üniversite ve STK'ları ile istişari olarak çalışmalar yapmaları değerlidir. Bu toplantının ülkemizde yapılması ve güvenle gerçekleşmesi bile tek başına çok değerlidir. Özellikle medreseler ve mollalar bölgesel sosyolojinin en önemli aktörleridir. Medreselerin resmi hüviyete kavuşması ve çalışmaların devlet kaynakları da kullanarak yaygınlaşması çok önemli kazanımlar getirir. Alevilere yönelik açılımların tartışıldığı bir dönemde Doğu ve Güneydoğu illerimizdeki ilmi karargahlar olan medreselerin de resmi bir hüviyet kazanması ve devlet koordinasyonuna girmesi, icazetli din adamlarının devlet himayesine alınmasında büyük faydalar bulunmaktadır. Uluslararası Medreseler Birliği ile bu etkileşimin sınır ötesinde sürmesi sağlanırken Diyanet İşleri Başkanlığımız ve Kamu Diplomasi Kuruluşlarımızın sürece dahil olması sağlanmalıdır. Tabiat boşluk kabul etmez gerçeği üzerinden bakıldığında toplumsal meşruiyeti olan aktörlerin hayırlı çalışmalarda rol üstlenmesinde büyük faydalar vardır.

Son Söz Yerine…..

Afganistan İslam Emirliği çok hassas bir dönemde geçmektedir. Kendilerine devletleri teslim edilmiş olsa da Afgan halkı rahat bırakılmamıştır. Avrupa Bankalarındaki mevduatları serbest bırakılmadığı gibi başarısız kılınmaya yönelik pek çok adım da açıkça ortadadır. Adeta başarısız ve kötü bir emanetçi olarak öngörülen süreci delmeye yönelik bir çaba ise Afgan Hükümeti tarafından ortaya konmaktadır. Gayret ve çabaya rehberlik yerine herkes köstek olma yolunu seçmektedir.

Zabiullah Muhammed'e sorulan sorunun manipüle edilmesi uluslararası bir operasyondur. Bununla Afganistan Türkiye ilişkileri yanında hassas İran Afganistan ilişkileri de hedeflenmiştir. Türkiye'de bir egemenlik tartışması başlatma operasyonu Mossad-ABD ortaklı bir operasyondur.

Bu operasyonu püskürtmeye yönelik olarak Müslim Port ve Milli Gazete' den Bekir Sıtkı Şirin kardeşlerimizin gayretleri çok değerli olmuştur. RUDAW-TV tarafından kendisine ve hükümetine yapılan operasyondan haberdar edilen Afganistan İslam Emirliği Hükümet Sözcüsü Zabiullah Mücahit ifadelerinin yanlış servis edildiğini herhangi bir şekilde hiçbir ülkenin iç işlerine karışmayı düşünmediğini Türkiye'de yaşayan tüm Müslüman kardeşlerini sevdiğini, Türkiye ile yakın irtibat içinde bulunduklarını ve bunun artmasını ifade etme fırsatı bulmuştur. Ayrıca yakın zamanda İsrail tarafından uluslararası alan servise edilen; Afganistan Hükümetinden bir grubun İsrail ile gizlice görüştüğünü ve Afganistan'ın İsrail'i tanıyacak açıklaması da kendisine sorulmuş ve kesin bir dille reddetmiştir.

Ülkemizdeki tüm sorunlar içerideki güçlü imkan ve kaynaklarla çözülebilecektir. Gereken doğru strateji, insan kaynağı ve gayrettir.