Gazze, bugün yalnızca bombaların altında ezilen bir şehir değil; aynı zamanda direnişin, umudun ve kararlılığın da başkenti…

Dünya, bu küçük toprak parçasını haritadan silmeye çalışırken; bir halk, onurunu, toprağını ve mukaddesatını korumak için canını ortaya koyuyor.

Bu direnişin ön saflarında ise şehadetinin üzerinden aylar geçmesine rağmen bir isim öne çıkıyor: Yahya Sinvar.

Öncelikle belirteyim;

Bu yazı bir övgü yazısı değildir.

Bu yazı, “Gazze’yi nasıl kurtarırız?” sorusuna cevap arayan herkes için bir rehber, bir rol model sunmaktadır.

Yahya Sinvar’ın liderliği, lüks ofislerde değil, İsrail zindanlarında şekillendi.

23 yıl boyunca, dört müebbet hapis cezasına mahkûm edildi.

İşkencelere, hücrelere, aşağılanmalara rağmen boyun eğmedi.

O, tutsaklığını bir yenilgi değil; bir hazırlanış süreci olarak gördü.

Zindanda, İbraniceyi, düşmanını ve kendisini daha iyi öğrendi.

Sinvar için zindan, bir çöküş değil, direnişin medresesiydi.

2011’de İsrail askeri Gilad Şalit’in serbest bırakılması karşılığında özgürlüğüne kavuştuğunda cezaevinden çıkıp siperlere koştu.

“Gazze halkı ölürken ben yaşayamam” diyerek öne atıldı.

Saklanmadı, korumalar arkasında yaşamadı ve hiçbir zaman geri çekilmedi.

Sinvar, hayatı pahasına halkının yanında olmayı seçti.

Çünkü o, hayatı kutsal görmedi; ancak onurlu bir hayatı kutsal bildi.

Yahya Sinvar, sadece bir savaşçı değil; aynı zamanda bir strateji ustasıydı.

Hamas’ın askeri kanadı el-Kassam Tugayları ile siyasi kanadı arasındaki bir köprüydü.

Aksa Tufanı gibi tarihin en karmaşık ve etkili operasyonlarından birinin kilit aktörüydü.

Ki o Aksa Tufanı sürecini İsrail zindanlarındayken planlamıştı.

Sinvari direnişi sadece silahla değil, akılla, sabırla ve siyasi sezgiyle yönetti.

Gazze’yi bir savaş alanından daha fazlasına, bir direniş medeniyetine dönüştürmeye çalıştı.

Yazının başında belirttiğim gibi Sinvar, saraylarda yaşamadı.

Tüm halk onu tanıyordu çünkü o, halkın içinden biriydi.

Pazarda yürür, çocuklarla oynar, halkıyla otururdu.

Onu farklı kılan bir özelliği de buydu

Gazze’nin açlığını, yoksulluğunu, acısını uzaktan seyreden değil; beraber yaşayan bir liderdi.

Liderliği, halkın üstünde değil; halkla omuz omuza kurmuştu.

Şehadete hazır, teslimiyete düşmandı.

Bir ezginin sözleriyle;

“Herkes ölümden kaçarken o ölüme koşuyordu; cenk cihad meydanlarında sanki bir şey arıyordu.”

“Bir gün şehit olabiliriz ama teslim olmayız” diyerek düşmana korku, halka umut veriyordu.

Onun varlığı, sadece fiziki bir liderlik değil; bir moral ve bir psikolojik cepheydi.

Bugün gelirsek…

Gazze’yi kurtarmak için yardım tırları kıymetlidir, diplomatik adımlar elbette önemlidir.

Ancak…

Esas ihtiyaç; Yahya Sinvar gibi düşünen, onun gibi yaşayan, onun gibi ölmeyi göze alan insanlardır.

Bugün Türkiye’de, İslam dünyasında veya dünyanın herhangi bir yerinde biri çıkıp “Ben Gazze için bir şey yapmak istiyorum” diyorsa; ona kitaplar dolusu yol göstermek gerekmez.

Ona sadece bir isim söyleyin: Yahya Sinvar.

Ve deyin ki:

“Onun gibi düşün, onun gibi yaşa, onun gibi öl. İşte o zaman Gazze kurtulur.”

Peki Yahya Sinvar’ı rol model almanın gereği ve bedeli nedir?

Evvela şunu belirtmemiz gerekir ki;

Sinvar’ı rol model almak; dünyayı elinin tersiyle itmek anlamına gelir.

Sinvar’ı rol model almanın gereklerinden biri de Gazze ile olmak değil Gazze ile ölmektir.

Tıpkı Sinvar gibi…

Hatırlayın;

İsrail rejimi onun için “Tünellerde saklanıyor” propagandası yaparken o cephede en önde savaşıyordu.

Ve unutmayın;

Sinvar şehit olduğunda son 72 saat uyku uyumamış ve bir lokma yemek yememişti.

Şehadetinin ardından cebinden çıkanlar da bir hayli önemliydi;

Ezkar ve zikir tesbihi.

Bu durum da bize zikir ile cihadın iç içe olduğunu gösteriyor.

Sinvar’ı rol model almanın gereklerinin bir kısmını açıkladık.

Peki onu örnek almanın bedeli ne biliyor musunuz?

Şehadete sevdalı olmak.

Bu noktada şun belirtmek istiyorum;

Bizim kanımız Gazze halkının kanına karışmadıkça İsrail yıkılmayacak.

Başta liderlerimiz ve alimlerimiz olmak üzere her birimiz Gazze için ölmeye can atmadıkça bu zulüm bitmeyecek.

O halde reçete bellidir;

Tepeden tırnağa her birimiz bir Yahya olacağız.

Bulunduğumuz her yeri bir cephe bileceğiz.

En ön safta savaşacağız.

Ve şehadeti kovalayacağız.

Bakalım o zaman İsrail bizimle baş edebiliyor mu?