100 Soruda Filistin
1. Filistin neresidir? Coğrafi ve stratejik önemi nedir?
Filistin, Doğu Akdeniz kıyısında yer alan, kuzeyde Lübnan, doğuda Ürdün, güneyde Mısır ve batıda Akdeniz ile çevrili bir bölgedir.
Bugün Gazze Şeridi, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ü içeren coğrafi alan Filistin olarak tanımlanmaktadır.
Bu bölge, tarih boyunca ticaret yollarının kesişim noktasında yer aldığı için stratejik önem taşımıştır.
Üç kıtanın (Asya, Afrika, Avrupa) buluşma noktasında olması, Filistin’i hem ekonomik hem askerî hem de siyasi açıdan hayati bir konuma getirmiştir.
Ayrıca Kudüs’ün bu topraklarda bulunması, bölgeye dini ve kültürel anlamda da küresel bir önem kazandırmıştır.
⸻
2. Filistin adı nereden gelir? Bu topraklar tarihte kimlerin egemenliğinde kalmıştır?
“Filistin” ismi, Antik Çağ’da bu topraklara yerleşen ve M.Ö. 12. yüzyılda bölgeye hâkim olan Filistîler (Philistines) adlı kavimden gelir.
Romalılar, M.S. 2. yüzyılda Yahudi isyanlarını bastırdıktan sonra bölgenin adını “Judea”dan “Syria Palaestina”ya çevirerek, Yahudilikle olan bağı zayıflatmak istemişlerdir.
Bu tarihten itibaren bölge, Bizans, Emevî, Abbâsî, Selçuklu, Haçlı, Memlûk ve Osmanlı gibi birçok medeniyetin egemenliğinde kalmıştır.
1517 yılında Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi ile birlikte Osmanlı toprağı olmuş ve 1917’ye kadar Osmanlı idaresinde bulunmuştur.
⸻
3. Kudüs’ün üç semavi din açısından önemi nedir?
Kudüs, İslam, Hristiyanlık ve Yahudilik için kutsal bir şehirdir.
• İslam açısından Kudüs, Mescid-i Aksa’nın bulunduğu yerdir. Hz. Muhammed’in Mirac hadisesinde göğe yükseldiği yer olarak bilinir. Müslümanların ilk kıblesi olmuştur.
• Hristiyanlık açısından Kudüs, Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği, dirildiğine inanılan ve göğe yükseldiği şehir olması nedeniyle kutsaldır.
• Yahudilik açısından ise Kudüs, Süleyman Mabedi’nin bulunduğu ve “Tanrı’nın seçilmiş halkı”na vaat edildiğine inanılan yer olarak dini öneme sahiptir.
⸻
4. Osmanlı Devleti döneminde Filistin nasıl bir yerdi?
Osmanlı döneminde Filistin, genellikle Şam Eyaleti ve ardından kurulan Kudüs Sancağı içinde yer almıştır.
Bölge, Osmanlı yönetimi altında farklı din ve mezheplerin bir arada yaşadığı barışçıl bir yapıya sahipti.
Topraklar çoğunlukla Arap köylüler tarafından işleniyor, büyük vakıflar aracılığıyla sosyal hayat düzenleniyordu.
19. yüzyıldan itibaren Batılı güçlerin bölgeye ilgisi artmış, özellikle Kudüs’te misyoner faaliyetleri ve konsolosluklar yoğunlaşmıştır.
1800’lerin sonlarında Siyonist göçler baş göstermeye başlamış, bu da ilerideki çatışmaların tohumlarını atmıştır.
⸻
5. Filistin’de Osmanlı yönetimi ne zaman sona erdi?
Osmanlı yönetimi, I. Dünya Savaşı sırasında bölgeden çekilmek zorunda kalmıştır.
1917 yılında İngilizler, Kudüs’ü işgal etmiş, 1918’de ise tüm Filistin’i denetim altına almıştır.
1920’de San Remo Konferansı kararıyla Filistin, İngiliz mandasına bırakılmıştır.
Bu gelişmelerle birlikte Osmanlı idaresi resmen sona ermiş, bölge Batı’nın emperyalist projelerinin hedefi hâline gelmiştir.
⸻
6. Sykes-Picot Anlaşması nedir ve Filistin’i nasıl etkiledi?
1916 yılında İngiltere ve Fransa arasında gizlice imzalanan Sykes-Picot Anlaşması, Osmanlı sonrası Orta Doğu’nun paylaşım planıdır.
Bu anlaşmaya göre Filistin, uluslararası yönetime bırakılacaktı.
Ancak anlaşma, bölge halkına haber verilmeden yapıldığı için büyük tepki çekti.
Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını hiçe sayan bu plan, bölgede Batılı işgallerin ve Siyonist yerleşimlerin önünü açtı.
Anlaşma aynı zamanda Arap dünyasında ihanet ve parçalanmışlık duygusunu derinleştirdi.
⸻
7. Balfour Deklarasyonu nedir ve ne sonuçlar doğurdu?
2 Kasım 1917 tarihinde İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Balfour’un, Siyonist lider Lord Rothschild’e gönderdiği mektup olarak bilinir.
Bu mektupta İngiltere, “Filistin’de Yahudiler için bir ulusal yurt kurulmasını desteklediğini” beyan etmiştir.
Balfour Deklarasyonu, Yahudi göçlerini meşrulaştırmış ve Filistin halkının iradesi yok sayılmıştır.
Bu belge, İsrail’in kurulması sürecinde dönüm noktası olmuş; bölgedeki çatışmaların başlangıcını hazırlamıştır.
⸻
8. İngiliz mandası döneminde Filistin’de ne tür gelişmeler yaşandı?
1920–1948 yılları arasında süren İngiliz mandası döneminde, İngiltere hem Yahudi göçünü teşvik etmiş hem de Arap isyanlarını bastırmıştır.
• Yahudi göçleri kitlesel hâle gelmiş, silahlı Yahudi örgütler (Haganah, Irgun) kurulmuştur.
• Araplar ise bu göçlere ve toprak gaspına karşı birçok isyan başlatmış, ancak İngiltere tarafından bastırılmıştır.
• 1936–1939 Büyük Arap Ayaklanması, bu dönemin en büyük direnişlerinden biridir.
Sonuç olarak, İngilizler Filistin’de adeta bir “çift taraflı oyun” oynamış, Siyonist projeye zemin hazırlarken Filistin halkını baskılamıştır.
⸻
9. 1920-1948 arası Filistin’de Yahudi göçleri nasıl teşvik edildi?
Bu dönemde Avrupa’daki antisemitizmden kaçan Yahudiler, özellikle Nazi Almanyası sonrası, Filistin’e göç etmeye başlamıştır.
• Dünya Siyonist Örgütü ve İsrail’e destek veren İngiliz siyaseti, göçleri finanse etmiş ve kolaylaştırmıştır.
• Toprak alımları yapılmış, silahlı Yahudi milisler eğitilmiş, tarım kolonileri kurulmuştur.
• Araplara ait topraklar çeşitli yollarla ele geçirilmiştir.
Bu süreçte göç sayısı yüz binlerle ifade edilir hâle gelmiş ve demografik yapı zorla değiştirilmiştir.
⸻
10. İkinci Dünya Savaşı sonrası Filistin neden dünya gündemine oturdu?
Savaşın ardından Yahudilerin uğradığı Holokost bahanesiyle Filistin topraklarında bir “Yahudi devleti” kurulmasını destekleyen propagandalar güçlendi.
• 1947 yılında BM, Filistin topraklarının Araplar ve Yahudiler arasında bölüştürülmesini öngören Taksim Planı’nı (Bölünme Planı) kabul etti.
• Bu plan Filistinliler tarafından reddedildi çünkü nüfusun çoğunluğunu oluşturmalarına rağmen toprakların büyük kısmı Yahudilere bırakılıyordu.
• Plan, Yahudi milislerin şiddetli saldırılarına, katliamlara ve Arapların kitlesel göçüne yol açtı.
Sonuçta 1948’de İsrail kuruldu ve Filistinliler tarihî topraklarından sürülmeye başladı.
11. İsrail ne zaman ve nasıl kuruldu?
İsrail, 14 Mayıs 1948 tarihinde, Birleşmiş Milletler’in 1947’de aldığı Taksim Planına dayanarak, David Ben-Gurion liderliğinde Tel Aviv’de bağımsızlık ilanı ile kuruldu.
Ancak bu ilan, Filistinlilerin rızası olmadan yapılmıştı.
Kuruluş süreci; Siyonist hareketin uzun yıllara dayanan planları, İngiltere’nin mandater rolü ve Batı’nın desteğiyle şekillendi.
İsrail devleti kurulurken çok sayıda Filistinli köyü yakıldı, katliamlar yapıldı ve yüzbinlerce insan zorla göç ettirildi.
İsrail’in kurulması, bölgedeki Arap ülkelerinin tepki göstermesine yol açtı ve 1948 Arap-İsrail Savaşı patlak verdi.
⸻
12. 1948 Nakba (Büyük Felaket) nedir ve ne gibi sonuçlar doğurdu?
Nakba kelimesi, Arapça’da “büyük felaket” anlamına gelir ve Filistinlilerin 1948’de maruz kaldığı etnik temizlik sürecini tanımlar.
İsrail’in kuruluşu sırasında 500’den fazla Filistin köyü yok edildi, 750 binin üzerinde Filistinli topraklarından sürüldü.
Çok sayıda sivil öldürüldü ve yerleşim yerleri Yahudileştirildi.
Nakba, Filistin halkının hafızasında travmatik bir kırılmadır.
Bugün hâlâ milyonlarca Filistinli, atalarının köylerine dönememekte ve mülteci kamplarında yaşamaktadır.
Nakba, yalnızca geçmişteki bir olay değil, bugüne kadar süren bir adaletsizliğin sembolüdür.
⸻
13. Filistinliler neden evlerini ve topraklarını terk etmek zorunda kaldı?
Filistinliler, 1947–1949 yılları arasında sistematik bir şekilde zorla yerinden edilmiştir. Bunun başlıca nedenleri:
• Siyonist milis grupların (Haganah, Irgun, Stern) sivillere yönelik saldırıları ve katliamları,
• Deir Yasin gibi köylerde yapılan korkutucu katliamların diğer yerleşimlerde panik yaratması,
• İsrail’in “nüfus mühendisliği” politikasıyla demografik dengeyi kendi lehine çevirmek istemesi,
• Arap ülkelerinin müdahalesinin yetersiz kalması.
⸻
14. İsrail’in kuruluşundan sonra Filistinli mülteciler nerelere gitti?
Sürgüne zorlanan Filistinliler çoğunlukla:
• Ürdün,
• Lübnan,
• Suriye,
• Gazze Şeridi (o dönemde Mısır kontrolündeydi),
• Batı Şeria (o dönemde Ürdün’ün elindeydi) gibi bölgelere sığındı.
Kamplarda yaşamak zorunda kalan bu insanlar, hâlâ mülteci statüsünde hayatlarını sürdürüyor.
UNRWA (Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı) bu süreçte kuruldu ve mültecilerin temel ihtiyaçlarını karşılamaya çalıştı.
Bugün 6 milyondan fazla Filistinli hâlâ vatanlarına dönememiştir.
⸻
15. Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) nedir ve ne zaman kuruldu?
Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ), 1964 yılında Arap Birliği’nin Kahire’deki toplantısında kuruldu.
Amacı, Filistin halkının ulusal haklarını temsil etmek ve İsrail’e karşı mücadele etmekti.
1969’da Yaser Arafat liderliğe geçti ve FKÖ daha aktif bir direniş hareketine dönüştü.
FKÖ, 1974’te Birleşmiş Milletler tarafından Filistin halkının “tek meşru temsilcisi” olarak tanındı.
Zamanla farklı fraksiyonları barındıran bir yapı hâline geldi ve 1993 Oslo Anlaşmaları ile İsrail’le müzakere masasına oturdu.
⸻
16. Silahlı Filistin direnişi ne zaman başladı? Hangi örgütler öncülük etti?
Silahlı direniş, özellikle 1948 sonrasında mültecileşen Filistinliler arasında başladı.
İlk yıllarda bireysel ve düzensizken, 1960’larla birlikte örgütlü yapılar ortaya çıktı:
• El-Fetih (1959): Yaser Arafat’ın öncülüğünde kuruldu.
• Halk Cephesi: Marksist çizgideydi, uluslararası eylemlerle dikkat çekti.
Bu yapılar, hem İsrail hedeflerine yönelik silahlı eylemler yürüttü hem de mülteci kamplarındaki halkın örgütlenmesini sağladı.
17. 1973 Yom Kippur Savaşı Filistin davasını nasıl etkiledi?
1973’te Mısır ve Suriye, İsrail’e karşı koordineli bir saldırı başlattı.
Savaşın amacı, 1967’de kaybedilen toprakları geri almaktı.
Filistinliler doğrudan bu savaşın tarafı değildi ama savaş sonrası:
• Arap dünyası Filistin davasını daha fazla gündeme taşıdı,
• FKÖ uluslararası alanda daha çok tanındı,
• İsrail’e karşı Arap birliğinin yetersizliği netleşti.
Bu savaş, Filistinlilerin bağımsız bir mücadele yürütmeleri gerektiği fikrini pekiştirdi.
⸻
18. Birinci İntifada nedir? Neden ve nasıl başladı?
Birinci İntifada, 1987 yılında Gazze’de bir İsrail askeri kamyonunun 4 Filistinliyi öldürmesiyle patlak verdi.
Ardından tüm Batı Şeria ve Gazze’ye yayıldı.
• Taşlı direniş, boykotlar, grevler ve duvar yazıları ile halk temelli bir mücadele yürütüldü.
• 1993 yılına kadar sürdü.
İntifada, Filistin halkının kitlesel seferberliğiyle İsrail işgaline karşı verdiği en geniş kapsamlı direnişti ve uluslararası kamuoyunda büyük yankı uyandırdı.
Bu direniş sonunda İsrail, FKÖ ile müzakere etmeye mecbur kaldı (Oslo süreci).
⸻
19. İkinci İntifada nedir? Ne gibi farklılıklar taşıyordu?
İkinci İntifada, 2000 yılında Ariel Şaron’un Mescid-i Aksa’yı provokatif biçimde ziyaret etmesiyle patlak verdi.
• İlk İntifada’dan farklı olarak daha silahlı, daha şiddetli geçti.
• Filistinli gruplar tarafından intihar saldırıları, silahlı çatışmalar ve sabotajlar öne çıktı.
• İsrail de bu süreçte tanklarla şehirleri işgal etti, hava saldırıları düzenledi.
İkinci İntifada, Oslo sürecinin fiilen bittiğini ve müzakerelerin yerini yeniden çatışmalara bıraktığını gösterdi.
20. Direnişin uluslararası hukuktaki yeri nedir? Silahlı direniş meşru mudur?
Uluslararası hukukta, bir halkın işgal altında olması hâlinde direnme hakkı tanınır.
• 1949 Cenevre Sözleşmeleri ve BM kararları, Filistinlilere direniş hakkı tanımaktadır.
• Özellikle askerî hedeflere yönelik eylemler, meşru müdafaa kapsamında değerlendirilir.
Filistin halkının silahlı direnişi, bu çerçevede meşru kabul edilmekte; işgal karşısında sadece diplomasi değil, meşru direniş hakkı da tanınmaktadır.
21. Kudüs neden üç semavi din için kutsal kabul edilir?
Kudüs, İslam, Hristiyanlık ve Yahudilik açısından büyük tarihî ve kutsal anlamlar taşıyan bir şehirdir:
• İslam açısından Kudüs; ilk kıble, Mescid-i Aksa, ve Miraç olayının gerçekleştiği yerdir. Müslümanlar için Mekke ve Medine’den sonra en kutsal üçüncü şehirdir.
• Hristiyanlık açısından Kudüs, Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği, dirildiğine inanıldığı ve göğe yükseldiği şehirdir. Kutsal Kabir Kilisesi burada yer alır.
• Yahudilik açısından ise Kudüs, antik dönemdeki Süleyman Mabedi’nin yeri olarak kabul edilir. “Tanrı’nın Yahudilerle yaptığı ahdin sembolü” olarak görülür.
⸻
22. Mescid-i Aksa’nın İslam tarihindeki yeri ve önemi nedir?
Mescid-i Aksa, Kur’an’da adı geçen ve bizzat Allah tarafından “çevresi mübarek kılınmış” olarak tanımlanan mübarek bir yerdir. (İsra 17/1).
• Müslümanların ilk kıblesidir; Hz. Muhammed (sav) ve sahabe efendilerimiz, Medine’de ilk dönem namazlarını buraya doğru kılmıştır.
• Hz. Peygamber’in (sav) Miraç yolculuğu, Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya yapılan “İsra” ile başlar. Bu olay, Aksa’nın manevî konumunu eşsiz kılar.
• Halife Hz. Ömer’in şehri fethetmesiyle beraber Aksa, Müslümanların hâkimiyetine geçmiş ve İslam’ın sembol şehirlerinden biri olmuştur.
Bugün Mescid-i Aksa, sadece Filistinliler için değil, tüm ümmet için bir emanet ve sorumluluk alanıdır.
⸻
23. İsrail, Kudüs’ün tamamını neden “başkent” yapmak istiyor?
İsrail, Kudüs’ü “bölünemez ve ebedî başkent” olarak ilan etmiştir. Bunun üç temel nedeni vardır:
1. Teolojik ve Mesiyanik Gerekçeler: Kudüs, bazı Siyonist çevrelerde “Tanrı’nın İsrail’e vaat ettiği toprakların merkezi” olarak görülür.
2. Jeopolitik Amaçlar: Kudüs’ü başkent yapmak, işgali meşrulaştırmak ve Filistinlilerin Kudüs üzerindeki haklarını yok saymak demektir.
3. Demografik Mühendislik: Kudüs’ün Yahudileştirilmesi, Arap nüfusun tahakküm altına alınması ve Müslüman kimliğin silinmesi hedeflenmektedir.
Bu tutum uluslararası hukuka aykırıdır. BM kararları, Doğu Kudüs’ü işgal edilmiş toprak saymaktadır.
⸻
24. Kudüs neden işgal altındadır? Uluslararası hukuk bu konuda ne diyor?
1967 Altı Gün Savaşı sırasında İsrail, Doğu Kudüs’ü Ürdün’den alarak işgal etti. Bu işgal:
• BM Güvenlik Konseyi’nin 242 ve 478 sayılı kararlarına göre gayrimeşrudur.
• Uluslararası hukukta, “ilhak” yasa dışıdır. İsrail’in Doğu Kudüs’ü ilhak etmesi tanınmamaktadır.
• Filistin’in başkenti olarak kabul edilen Doğu Kudüs, işgal edilmiş Filistin toprağıdır ve herhangi bir başkent ilanı geçersizdir.
Ancak ABD’nin 2017’de Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması, bu işgali meşrulaştırma yönünde tehlikeli bir adımdır.
⸻
25. İsrail’in Kudüs’te uyguladığı Yahudileştirme politikaları nelerdir?
İsrail, Kudüs’te Müslüman ve Hristiyan varlığını silmek için çok katmanlı bir Yahudileştirme stratejisi yürütmektedir:
• Yerleşim Birimleri: Kudüs’te yasa dışı Yahudi yerleşimleri inşa edilmekte, demografi değiştirilmektedir.
• Ev Yıkımları: “İzinsiz” gerekçesiyle Filistinlilere ait evler yıkılmakta, ruhsat başvuruları reddedilmektedir.
• Kimlik İptalleri: Kudüslü Filistinlilerin oturum izinleri iptal edilerek sürgün edilmektedir.
• Kültürel Asimilasyon: İslami eğitim kurumları kapatılmakta, tarihi eserler Yahudi geçmişine göre yeniden “etiketlenmektedir.”
Bu süreç, bir tür etnik temizlik politikasıdır ve uluslararası insan haklarına aykırıdır.
⸻
26. Kudüs’teki Filistinliler hangi ayrımcılıklarla karşı karşıya?
Kudüs’te yaşayan Filistinliler:
• Vatandaşlık haklarına sahip değildir, sadece “ikamet izni” ile yaşamaktadır.
• İsrail devleti onları “demografik tehdit” olarak gördüğünden eğitim, sağlık, belediye hizmetlerinde ciddi ayrımcılığa maruz kalmaktadır.
• Sosyal hizmetler adaletsiz dağıtılmakta, altyapı yatırımları Yahudi bölgelerine yoğunlaşmaktadır.
• Güvenlik güçleri tarafından sık sık şiddet, keyfî gözaltılar ve ev baskınları uygulanmaktadır.
Bu durum sistematik bir kurumsal ayrımcılık (apartheid) düzenini ortaya koymaktadır.
⸻
27. Aksa’ya yönelik baskınlar neden artıyor? İsrail’in hedefi nedir?
İsrail ve fanatik Yahudi gruplar, Aksa’ya baskın düzenleyerek:
• Mescid-i Aksa’nın mevcut statüsünü değiştirmeyi,
• Müslümanların egemenliğini aşındırmayı,
• Zemin hazırlığı yaparak “Üçüncü Tapınak” inşasının önünü açmayı hedefliyorlar.
Bu baskınlar provokatif ve planlıdır. İsrail polisi bu gruplara eşlik ederek koruma sağlamaktadır. Asıl hedef, Mescid-i Aksa’nın bölünmesi ve sonrasında tamamen ele geçirilmesidir.
⸻
28. Tapınak Tepesi nedir? Yahudi aşırılıkçılar Mescid-i Aksa’yı yıkmak mı istiyor?
“Tapınak Tepesi” olarak adlandırılan bölge, Müslümanlar için Harem-i Şerif, yani Mescid-i Aksa’nın da bulunduğu kutsal alandır.
• Yahudiler buraya “Süleyman Mabedi’nin yeri” diyerek Mescid-i Aksa’yı yıkıp üçüncü bir tapınak inşa etmeyi amaçlıyorlar.
• Bu amaçla örgütlenmiş gruplar her yıl artan sayılarla baskınlar düzenlemekte ve açık çağrılar yapmaktadır.
Bu çaba, dini görünümlü bir sömürgecilik projesinin parçasıdır. Aksa’nın hedef alınması, sadece bir camiye değil, bir halkın varlığına yönelik saldırıdır.
⸻
29. Kudüs’ü savunmak neden sadece Filistinlilerin meselesi değildir?
Kudüs, yalnızca Filistin halkının değil, 1.5 milyar Müslüman’ın ortak davasıdır.
• Mescid-i Aksa, tüm ümmete emanet bırakılmış kutsal bir mabettir.
• Kudüs’teki zulme sessiz kalmak, ümmetin onurunu kaybetmesi anlamına gelir.
• Aksa’ya yönelik saldırılar, İslam’ın mukaddesatına yapılmış açık bir meydan okumadır.
Bu yüzden Kudüs’ü savunmak, her Müslümanın imanî bir sorumluluğudur. Sessiz kalan her Müslüman ülke, bu ihanete ortak olur.
30. Mescid-i Aksa’ya yönelik saldırılar karşısında İslam dünyası neden sessiz?
İslam ülkelerinin sessizliğinin nedenleri:
• Siyasi çıkarlar ve korkular: Batı’ya bağımlı hükümetler İsrail’i karşılarına almak istemiyor.
• Liderlik zaafı ve iş birlikçilik: Bazı rejimler açıkça İsrail’le işbirliği yapıyor, normalleşme anlaşmaları imzalıyor.
• Ümmetin parçalanmışlığı: Mezhepçilik, etnik bölünmeler ve iç savaşlar ortak refleksi engelliyor.
Bu sessizlik, sadece Filistin’i değil, ümmetin tüm değerlerini tehdit etmektedir. Kudüs için ayağa kalkmayan bir ümmet, kendi geleceğine de sahip çıkamaz.
31. Gazze nerededir? Nüfusu ve coğrafi yapısı nasıldır?
Gazze Şeridi, Filistin’in güneybatısında yer alan dar ve uzun bir kıyı şerididir.
• Akdeniz’e kıyısı vardır, kuzey ve doğudan İsrail’le, güneyden Mısır’la çevrilidir.
• Yüzölçümü yaklaşık 365 km²’dir.
• Nüfusu 2024 itibarıyla yaklaşık 2,3 milyon kişidir, yani dünyanın en yoğun nüfuslu bölgelerinden biridir.
• %70’ten fazlası mülteci kökenlidir.
Gazze, küçük ama direnişiyle büyük bir yerdir. Adeta bir açık hava hapishanesidir; sınırları, denizi ve havası İsrail kontrolündedir.
⸻
32. İsrail Gazze’yi neden ablukaya aldı? Bu abluka ne zaman başladı?
İsrail, Gazze’yi 2007 yılında kara, hava ve denizden abluka altına aldı. Gerekçe olarak, Hamas’ın seçimle iktidara gelmesini ve kontrolü ele geçirmesini gösterdi. Ancak esas neden şudur:
• Hamas ve Kassam öncülüğünde gelişen bağımsız direniş, İsrail için tehdit haline geldi.
• İsrail, Gazze’yi cezalandırmak ve direnişi boğmak amacıyla tabiri caizse kolektif cezalandırma politikası uyguladı.
Abluka, uluslararası hukuka aykırıdır. Bir halkı topyekûn açlığa, susuzluğa ve ilaçsızlığa mahkûm etmek, açık bir insanlık suçudur.
⸻
33. Gazze’de hayat nasıl sürüyor? Temel ihtiyaçlara erişim mümkün mü?
Gazze’de hayat; yıkım, yoksulluk ve direnç ekseninde şekilleniyor.
• Elektrik günde sadece birkaç saat veriliyor.
• İçme suyu yetersiz ve kirli.
• Gıda ürünleri kısıtlı, ithalat İsrail iznine tabi.
• Nüfusun %80’i dış yardımlara muhtaç.
• İşsizlik oranı %50’nin üzerinde.
Ama tüm bunlara rağmen halk yaşama tutunuyor, çocuklar okula gidiyor, anneler ekmek yapıyor, insanlar ibadet ediyor. Bu bir yaşama direnişidir.
Son olarak; bu bilgiler 7 Ekim 2023 öncesini kapsıyor.
Gazze Soykırımı’nın başlamasından itibaren durum her geçen gün daha da vahimleşiyor.
⸻
34. Gazze’ye yönelik İsrail saldırıları ne sıklıkla yapılıyor? Kaç savaş yaşandı?
İsrail Gazze’yi, özellikle ablukadan sonra, periyodik olarak bombalıyor.
Büyük ölçekli askeri operasyonlardan bazıları:
• 2008-2009: Dökme Kurşun Operasyonu
• 2012: Bulut Sütunu
• 2014: Koruyucu Hat Operasyonu
• 2023: Şafak Savaşı
• 2023 Ekim sonrası: Aksa Tufanı sonrası tam kapsamlı savaş
Her savaşta binlerce sivil öldürüldü, okullar, hastaneler, camiler hedef alındı. İsrail’in Gazze’ye karşı uyguladığı savaş taktiği, topyekûn yıkım ve sindirme üzerine kurulu bir stratejidir.
⸻
35. İsrail Gazze’yi bombalarken neden sivilleri hedef alıyor?
İsrail, savaşlarını “kendini savunma” kisvesiyle meşrulaştırsa da pratikte sivilleri özellikle hedef alıyor çünkü:
• Direnişi halktan koparmak istiyor.
• Halkın direnç noktasını kırmak, umudu yok etmek istiyor.
• Filistinlilerin evlerini, altyapılarını, okullarını yok ederek yaşamı imkânsızlaştırmayı hedefliyor.
Bu saldırılar, uluslararası savaş hukukuna aykırıdır. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar kasıtlı şekilde hedef alınmakta ve bu, planlı bir savaş suçu teşkil etmektedir.
⸻
36. Gazze’de sağlık sistemi, hastaneler ve ilaç durumu nasıldır?
Gazze’nin sağlık sistemi abluka nedeniyle çöküş sınırındadır.
• Yetersiz ilaç ve tıbbi malzeme,
• Bombalanan hastaneler ve ambulanslar,
• Elektrik kesintileri nedeniyle çalışmayan yoğun bakımlar,
• Yoğunlukla çocuk, kadın ve yaşlı hastalar…
Aksa Tufanı sonrası İsrail, yardım konvoylarını bile engellemiş, yakıt girişini yasaklamış ve doktorları hedef almıştır.
Bugün Gazze’de hasta olmak, çoğu zaman ölümle eşdeğerdir.
37. Gazze’de eğitim sistemi nasıl işliyor? Okullar hedef oluyor mu?
Gazze’deki eğitim sistemi, büyük özverilerle ayakta durmaya çalışıyor.
• Binlerce okul, İsrail saldırılarında hasar gördü veya yıkıldı.
• BM’ye bağlı UNRWA okulları bile hedef alınıyor.
• Öğrenciler yer yer çadırlarda, yer altında ya da yıkık binalarda ders görüyor.
• Eğitimin kesintisiz sürdürülmesi, direnişin en güçlü sembollerinden biridir.
⸻
38. Hamas ve Kassam Tugayları Gazze’de nasıl örgütlenmiştir?
Hamas, Gazze’de hem siyasî yönetimi hem de direniş altyapısını elinde tutan yapıdır.
• İzzeddin el-Kassam Tugayları, Hamas’ın askerî kanadıdır.
• Kassam, tüneller, roket sistemleri, keskin nişancı birimleri ve elektronik harp unsurlarıyla modern bir direniş ordusu gibi çalışır.
• Hamas aynı zamanda sosyal hizmetler, eğitim, yardım ve güvenlik alanlarında da güçlü bir halk desteğine sahiptir.
Bu yapı, Gazze’nin bir yandan yaşamasını, diğer yandan direnmesini sağlamaktadır.
⸻
39. Gazze halkı yıllardır süren ablukaya ve saldırılara nasıl direniyor?
Gazze halkının direnişi sadece silahla değil, hayatla oluyor:
• Annesi şehit edilen çocuk, okuluna gitmeye devam ediyor.
• Evi yıkılan baba, çadırda namazını kılıyor.
• Gazze’de her doğan bebek, ablukaya rağmen doğan bir meydan okumadır.
Halkın bu direnci; maneviyat, aidiyet, vatan sevgisi ve İslami şuura dayanıyor.
“Direnmek yaşamaktır” Gazze’de sadece bir slogan değil, bir yaşam biçimidir.
⸻
40. Uluslararası toplum Gazze konusunda neden etkisiz kalıyor?
Uluslararası toplumun sessizliğinin başlıca nedenleri:
• Batı’nın İsrail’le çıkar ilişkileri,
• BM’nin yapısal çöküşü ve veto mekanizması,
• İslam ülkelerinin işbirlikçi ve korkak yönetimleri,
• Medyanın Gazze gerçeklerini çarpıtması.
Sonuç olarak, dünya Gazze’yi izliyor ama harekete geçmiyor.
Bu, bir utanç değil, bir suç ortaklığıdır.
Sessiz kalan her devlet, işlenen her cinayette bir damla kana ortaktır.
41. Batı Şeria neresidir? Coğrafi ve demografik özellikleri nelerdir?
Batı Şeria, Ürdün Nehri’nin batısında yer alan, Filistin topraklarının merkezi ve tarihsel çekirdeğidir.
• Yaklaşık 5.600 km²’lik bir alana sahiptir.
• Doğusunda Ürdün, batısında 1948 İsrail sınırları yer alır.
• Nüfusu yaklaşık 3 milyon civarındadır. Bunun yanında yüz binlerce Yahudi yerleşimci burada yaşamaktadır.
Kudüs’ün doğusu da bu bölgeye dâhildir. Ancak İsrail, fiilî durum oluşturmak amacıyla Doğu Kudüs’ü Batı Şeria’dan koparmış durumdadır. Bölge, hem coğrafi olarak hem de siyasi açıdan paramparça edilmiş bir haldedir.
⸻
42. 1967’den sonra Batı Şeria’da ne değişti? İsrail bu bölgeyi nasıl işgal etti?
1967 Altı Gün Savaşı sonrası İsrail, Batı Şeria’yı Ürdün’den aldı ve işgal etti.
Bu tarihten sonra:
• Bölgede askerî yönetim kuruldu.
• Filistinlilerin toprakları istimlak edildi, Yahudi yerleşim birimleri kurulmaya başlandı.
• Filistinliler hareket özgürlüklerini kaybetti, evlerinden sürüldü.
• İsrail, Batı Şeria’da fiilî bir ilhak politikası yürütmeye başladı.
O günden bugüne Batı Şeria, uluslararası hukuka göre işgal edilmiş bir bölge olmasına rağmen, İsrail’in fiilî kontrolü altındadır.
⸻
43. İsrail Batı Şeria’da neden sürekli yerleşim inşa ediyor? Amaç nedir?
Yerleşimlerin amacı sadece “barınma” değil, açıkça sömürgeciliktir.
• İsrail, Batı Şeria’da yerleşimlerle demografiyi değiştiriyor,
• Filistinlilerin topraklarını parçalıyor,
• Bağımsız bir Filistin devleti kurulmasını fiilen imkânsızlaştırıyor.
Bu yerleşimler, uluslararası hukuka göre kesinlikle yasa dışıdır (BM 2334 sayılı kararı).
⸻
44. Yerleşimciler kimlerdir? Filistinlilere yönelik şiddet eylemleri nelerdir?
Yerleşimciler, Batı Şeria’da yasa dışı inşa edilmiş Yahudi koloni bölgelerinde yaşayan İsraillilerdir.
• Bir kısmı ideolojik olarak “Tanrı’nın vaat ettiği topraklarda yaşadığını” düşünür.
• Bir kısmı ekonomik teşviklerle bölgeye yerleştirilmiştir.
Ancak her hâlükârda bu kişiler, Filistinlilere yönelik şiddetin failleridir:
• Zeytinlikleri yakıyorlar,
• Evlere saldırıyorlar,
• Camileri tahrip ediyorlar,
• Çocukları hedef alıyorlar.
İsrail ordusu ise bu saldırılara ya göz yumuyor ya da bizzat koruma sağlıyor. Bu, devlet destekli bir yerleşim terörüdür.
⸻
45. Ayrım Duvarı nedir? Batı Şeria’daki etkileri nelerdir?
Ayrım Duvarı, İsrail’in “güvenlik” bahanesiyle 2002’de inşa etmeye başladığı 700 km’yi aşan dev beton bariyerdir.
Ancak:
• Duvar, 1967 sınırlarından içeridedir; yani Filistin topraklarını çalmaktadır.
• Tarım arazilerini bölmekte, aileleri ayırmakta, okullara ve hastanelere erişimi engellemektedir.
• Kudüs’ü Batı Şeria’dan koparmayı amaçlamaktadır.
Uluslararası Adalet Divanı, 2004 yılında bu duvarın yasa dışı olduğunu ilan etmiştir. Ancak inşaat hâlâ sürmektedir.
⸻
46. Kontrol noktaları Filistinlilerin günlük hayatını nasıl etkiliyor?
Batı Şeria’da İsrail tarafından kurulan yüzlerce kontrol noktası, Filistinlilerin hayatını cehenneme çevirmiştir.
• İnsanlar her gün saatlerce kuyruk bekliyor.
• Hastalar hastaneye ulaşamıyor.
• Öğrenciler, işçiler, kadınlar, yaşlılar keyfî sorgulamalara maruz kalıyor.
• Askerler, sık sık aşağılama, şiddet ve gözaltı uygulamalarına başvuruyor.
Bu noktalar, işgalin sadece siyasi değil, bedensel ve psikolojik bir baskı aracı hâline geldiğini gösteriyor.
⸻
47. Batı Şeria’da ev yıkımları neden yapılıyor? Bu yıkımlar ne anlama geliyor?
İsrail, Batı Şeria’da “ruhsatsız inşaat” bahanesiyle Filistinlilerin evlerini yıkıyor.
Ama gerçekte:
• Ruhsat başvuruları sistematik olarak reddediliyor.
• Aileler inşaat yapmaya zorlanıyor, sonra bu evler “yasadışı” ilan edilip yıkılıyor.
• Cezalandırma amaçlı da yıkımlar yapılıyor (örneğin direnişçilerin ailelerinin evleri).
Bu yıkımların amacı, Filistinlilerin yaşama iradesini kırmak ve yerinden etmeyi meşrulaştırmaktır.
Sonuç olarak insanlar hem evsiz, hem vatansız bırakılıyor.
⸻
48. Kudüs ile Batı Şeria neden birbirinden koparılmak isteniyor?
İsrail, Kudüs’ü “başkent” yapabilmek için onu Batı Şeria’dan fiziksel, hukuki ve siyasi olarak ayırmak istiyor:
• Duvarlarla bağlantıyı kesiyor,
• Yerleşimlerle fiziki hat çekiyor,
• Kudüslü Filistinlilerin kimliklerini iptal ediyor.
Çünkü Kudüs, bir gün bağımsız bir Filistin devletinin başkenti olursa bu İsrail’in sömürgeci rüyasını kabusa çevirecektir.
Bu nedenle Kudüs, Batı Şeria’dan bilinçli olarak izole ediliyor.
⸻
49. Batı Şeria’daki direniş nasıl bir form alıyor? Silahlı mı, sivil mi?
Batı Şeria’da direniş hem sivil hem de silahlı biçimde yürütülüyor.
• Gençler taşla, molotofla işgale karşı koyuyor.
• Bireysel silahlı eylemler, özellikle son yıllarda arttı.
• Kadınlar, çocuklar, yaşlılar bile sivil itaatsizlikte ön safta.
• Boykotlar, yazılı afişler, sosyal medya kampanyaları da direnişin parçası.
Bu topraklarda yaşamanın kendisi bile bir direniş eylemidir. Çünkü işgal karşısında varlığını sürdürebilmek, başlı başına bir irade beyanıdır.
⸻
50. Uluslararası toplum Batı Şeria’daki işgale neden sessiz kalıyor?
Uluslararası toplumun sessizliği, çıkarların adaletin önüne geçtiğinin somut göstergesidir:
• ABD ve Avrupa, İsrail’i eleştirmeye yanaşmıyor.
• BM karar alıyor ama uygulayamıyor.
• İslam ülkeleri bölünmüş, sessiz, korkak ve etkisiz.
• Medya, bu bölgedeki “sessiz soykırımı” görmezden geliyor.
Batı Şeria’da her geçen gün işgal derinleşirken, dünya sadece izliyor. Bu sadece bir sessizlik değil, bir suç ortaklığıdır.
51. Hamas nedir? Ne zaman, nasıl ve hangi koşullarda kuruldu?
Hamas, resmi olarak 1987 yılında Birinci İntifada sürecinde Filistin’in Gazze bölgesinde kuruldu.
Müslüman Kardeşler (İhvan) hareketinin Filistin kolu olarak ortaya çıktı.
• İsrail işgalinin dayanılmaz hale geldiği, camilerin ve mahallelerin direniş merkezine dönüştüğü bir dönemde doğdu.
• Hamas, “İslami Direniş Hareketi” anlamına gelir.
Kurucuları arasında Şeyh Ahmed Yasin, Abdulaziz Rantisi ve Mahmud Zahhar gibi isimler yer alır.
Kuruluş gayesi, hem Filistin halkının özgürlüğünü sağlamak hem de bunu İslami temellerle yapmak oldu.
⸻
52. Hamas’ın ideolojisi nedir? Hangi fikrî temellere dayanır?
Hamas’ın ideolojisi;
• İslam’a,
• Vatanın kurtuluşuna
• ve direniş esasına dayanır.
Temel inancı: Filistin’in tamamı İslami bir vakıf toprağıdır ve işgalcilerden tamamen kurtarılmalıdır.
Hamas, seküler ve ulusalcı FKÖ’den farklı olarak;
• Siyonizmi sadece siyasi bir mesele değil, ahlaki ve varoluşsal bir tehdit olarak görür.
• Direnişi sadece toprak için değil, din, ümmet ve adalet için yürütür.
• Direnişin meşruiyetini Kur’an ve sünnetten alır.
⸻
53. Hamas ile El Fetih arasındaki farklar nelerdir?
• Hamas İslami; El Fetih ise seküler ve milliyetçi bir çizgidedir.
• Hamas, Filistin topraklarının tamamının işgalden temizlenmesini savunurken El Fetih ise 1967 sınırlarında bir devleti kabul eder.
• Hamas, kurtuluşa giden yolda direnişi esas alır, El Fetih ise müzakere ve siyaset yoluyla başarıya ulaşmayı amaçlar.
54. İzzeddin el-Kassam Tugayları kimdir? Ne tür bir askerî yapılanmadır?
İzzeddin el-Kassam Tugayları, Hamas’ın silahlı kanadıdır.
- Resmi olarak 1991 yılında kurulmuştur.
- Adını, İngiliz Mandası’na karşı savaşan Suriyeli İslam âlimi İzzeddin el-Kassam’dan alır.
- Yapı olarak hiyerarşik, disiplinli ve yer altı/siber savaş taktiklerine uyumlu bir direniş ordusudur.
- Silah üretimi, roket geliştirme, tünel inşa etme, dron kullanımı gibi yerli teknolojiye dayalı operasyonel kabiliyeti vardır.
- Kassam, modern İsrail ordusuna karşı asimetrik savaş yürüten, dünyanın en etkili gerilla yapılanmalarından biridir.
⸻
55. Hamas’ın halk içindeki karşılığı nedir? Seçimle iktidara nasıl geldi?
Hamas, 2006 yılında yapılan Filistin genel seçimlerinde, halktan aldığı büyük destekle oyların çoğunluğunu alarak iktidara geldi.
• Bu destek, Hamas’ın sadece bir direniş hareketi olmadığını, aynı zamanda ahlaki, güvenilir ve halkçı bir aktör olduğunu gösterdi.
• Sosyal yardımlar, dürüstlük, yolsuzlukla mücadele ve kararlılık halkın güvenini kazandırdı.
Ancak bu başarı, İsrail, ABD ve AB tarafından kabul edilmedi ve Filistin siyaseti derin bir bölünmeye sürüklendi.
Bu süreç sonunda Hamas Gazze’yi, El Fetih ise Batı Şeria’yı yönetti.
⸻
56. Hamas sadece silahlı bir yapı mı, yoksa sosyal bir hareket mi?
Hamas, çok yönlü bir halk hareketidir.
• Sadece askeri değil; sağlık, eğitim, yardım ve hukuk gibi alanlarda da faaliyet gösterir.
• Yüzlerce okul, klinik, sosyal yardım kurumu yönetir.
• Gazze’de devlet gibi işler.
Yani Hamas, halkla iç içe yaşayan, silahlı direnişi bir araç olarak gören, ama asıl gücünü toplumsal meşruiyetten alan bir yapıdır.
⸻
57. Uluslararası toplum neden Hamas’ı “terör örgütü” ilan etti? Bu adil mi?
ABD, AB, Kanada ve İsrail gibi ülkeler Hamas’ı “terör örgütü” olarak ilan etti.
Bunun başlıca nedenleri:
• İsrail’e karşı silahlı direniş yürütmesi,
• Batı destekli “çözüm planlarını” reddetmesi,
• İslamî kimliği savunması.
Ancak bu tanımlama çifte standartlıdır.
• İsrail’in sivilleri bombalaması “meşru müdafaa”,
• Hamas’ın direnişi “terör” sayılıyor.
Filistin toprakları işgal altındayken, uluslararası hukuka göre direniş meşrudur. Hamas, işgalciye karşı halkını savunan bir hareket olarak görülmelidir.
⸻
58. Hamas’ın İsrail’e karşı yürüttüğü savaş taktikleri nelerdir?
Hamas, konvansiyonel ordularla baş edemeyeceğini bildiğinden, asimetrik ve yaratıcı taktikler kullanır:
• Tünel savaşı (yer altından sızma)
• Roket saldırıları (yerli üretim, kısa/orta menzilli)
• Komando baskınları
• Dronlar, insansız hava araçları
• Dijital propaganda ve bilgi savaşı
Bu taktikler, İsrail’in teknolojik üstünlüğünü etkisiz hale getirmek ve psikolojik üstünlük kurmak için kullanılır.
Hamas, klasik gerilla savaşını 21. yüzyıla uyarlamış bir modeldir.
⸻
59. Aksa Tufanı saldırısı Hamas açısından ne anlama geliyor?
7 Ekim 2023’te başlatılan Aksa Tufanı Operasyonu, Hamas tarihinin en büyük saldırısıdır.
• İsrail sınırları aşıldı, 20’den fazla yerleşim birimi basıldı.
• Askeri karargâhlar çökertildi, çok sayıda esir alındı.
• İsrail tarihinde ilk kez “evin içinde” savaş yaşandı.
Bu saldırı, Hamas açısından şu anlamlara gelir:
• İsrail’in dokunulmazlığı bitmiştir.
• Direnişin caydırıcılığı yeni bir eşiğe taşınmıştır.
• Filistin davası küresel gündeme yeniden şok etkisiyle sokulmuştur.
60. Hamas, Filistin’in geleceğinde nasıl bir rol oynamayı hedefliyor?
Hamas’ın hedefi:
• Filistin’in tümünün özgürleştirilmesi,
• İslami değerlere dayalı bir Filistin yönetiminin kurulması,
• Direniş çizgisinin sürdürülmesidir.
Sonuç olarak Hamas, Filistin’in geleceğinde hem direnişin hem yönetimin en belirleyici aktörlerinden biri olmayı sürdürecektir.
Silahla, halkla ve fikirle… Mücadeleyi her alanda sürdürmekte kararlıdır.
61. 7 Ekim 2023’te ne oldu? Aksa Tufanı Operasyonu nasıl başladı?
7 Ekim 2023 sabahı, Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, İsrail’e karşı şimdiye kadar görülmemiş büyüklükte bir saldırı başlattı.
Operasyonun adı: Aksa Tufanı.
• Sabah saatlerinde 5.000’e yakın roket ateşlendi.
• Gazze sınırındaki bariyerler aşıldı, çok sayıda silahlı birlik motorlu araçlarla, paraşütle ve yaya olarak içeri girdi.
• İsrail askeri karargâhları, yerleşim birimleri, polis noktaları ve askeri üsler hedef alındı.
• Çok sayıda İsrail askeri ve sivil esir alındı.
⸻
62. Hamas bu saldırıyı neden düzenledi? Operasyonun hedefi neydi?
Hamas saldırıyı şu gerekçelere dayandırdı:
• Mescid-i Aksa’ya yönelik baskınların artması,
• Gazze ablukasının 17 yıldır devam etmesi,
• İsrail’in Batı Şeria’da sürdürdüğü sessiz katliamlar,
• Filistinlilere yönelik sistematik ayrımcılık ve uluslararası sessizlik.
Amaç;
• İsrail’e beklenmedik bir darbe vurmak,
• Direnişin bitmediğini dünyaya göstermek,
• Esir değişimi için stratejik üstünlük sağlamak ve en önemlisi, Aksa’nın intikamını almaktı.
Bu saldırı, bir askerî operasyon değil, tarihin akışını değiştirmeyi hedefleyen siyasi bir manifestoydu.
⸻
63. Aksa Tufanı’nın askeri planlaması nasıl yapıldı? Nasıl başarılı oldu?
Operasyon, yıllarca süren planlama ve istihbarat çalışmasının ürünüydü:
• Kassam Tugayları, sınır duvarlarının zayıf noktalarını tespit etti.
• Yer altı tünelleri, insansız hava araçları, paraşüt sistemleri kullanıldı.
• İsrail’in güvenlik sistemine yönelik eş zamanlı siber saldırılar düzenlendi.
• Tel Aviv’in kuzeyine roket atılırken güneyden sızma harekâtı başladı.
İsrail’in teknolojik üstünlüğü, Hamas’ın zekâsı karşısında çöktü.
Bu operasyon, modern tarihte küçük bir gücün, büyük bir orduya karşı nasıl stratejik üstünlük kurabileceğinin dersiydi.
⸻
64. İsrail ordusu nasıl hazırlıksız yakalandı? Mossad bu saldırıyı nasıl öngöremedi?
İsrail ordusu ve istihbarat birimleri (özellikle Mossad ve Aman), saldırıya tamamen hazırlıksız yakalandı.
Nedenleri:
• Hamas’ın iç iletişimini tamamen yer altı tünellerine taşıması,
• Operasyonun kod adı dahi dışarı sızmadan yürütülmesi,
• İsrail istihbaratının kibirli bir özgüvenle Hamas’ı “yıpranmış” görmesi,
• Aksa’ya yönelik baskınlara karşı kapsamlı bir cevap beklememeleri.
Bu durum, İsrail güvenlik doktrininin çöküşü olarak yorumlandı ve ülke tarihinde bir istihbarat fiyaskosu olarak kayda geçti.
⸻
65. Aksa Tufanı’ndan sonra İsrail nasıl bir karşılık verdi?
7 Ekim’den sonra İsrail:
• Gazze’ye tam kapsamlı bombardıman başlattı,
• Elektrik, su, yakıt, gıda girişini kesti,
• Toplu cezalandırma stratejisini uygulamaya koydu,
• On binlerce ton bomba yağdırarak sivil yerleşimleri hedef aldı.
• Lübnan, Suriye ve Batı Şeria’da da saldırılara başladı. Ayrıca Netanyahu yönetimi, Gazze’yi “dümdüz etme” hedefini açıkça ilan etti. Ancak Hamas, hava saldırılarına rağmen silahlı savunmasını sürdürdü ve direnişin kırılmadığını gösterdi.
66. 7 Ekim sonrası Gazze’deki sivil kayıplar ne boyutta oldu?
Sadece ilk 3 ayda:
• 30 bini aşkın sivil hayatını kaybetti.
• Ölenlerin %70’inden fazlası kadın ve çocuktu.
• Yüzlerce okul, cami, hastane ve sivil yerleşim yerle bir edildi.
• Milyonlarca kişi evsiz kaldı.
• Tıbbi yardımlar engellendi, açlık ve susuzluk yaygınlaştı.
Bu süreç, sadece bir savaş değil; bir soykırım olarak tanımlandı.
İsrail’in saldırıları sivilleri hedef alıyor, insani yardım engelleniyor ve Gazze, yaşanamaz hâle getiriliyor.
⸻
67. Uluslararası kamuoyu Aksa Tufanı’na ve İsrail’in tepkisine nasıl yaklaştı?
Batılı devletler:
• İsrail’e tam destek verdi,
• Hamas’ı “terörist”, İsrail’i “meşru müdafaa yapan” olarak tanımladı,
• İsrail’e silah yardımları yaptı (özellikle ABD).
Buna karşın:
• Küresel güney, Latin Amerika, Güney Afrika gibi ülkeler soykırım suçlamasında bulundu,
• BM içinde büyük tartışmalar yaşandı.
• Halklar ayağa kalktı: dünya genelinde milyonlar Filistin için yürüdü.
Sonuç: Hükümetler ile halklar arasında derin bir ahlaki uçurum ortaya çıktı.
⸻
68. Aksa Tufanı, Filistin direnişinde neyi değiştirdi? Yeni bir dönemin başlangıcı mı?
Evet, bu operasyon:
• Direnişin inisyatif aldığı,
• İsrail’in yenilmezlik algısını kaybettiği,
• “Taş atan çocuklar”ın modern savaşçılara dönüştüğü bir eşiği işaret etti.
Aksa Tufanı, Filistin direnişinin sadece savunma değil, stratejik saldırı kapasitesine ulaştığını gösterdi.
Bu, bir dönemin bittiği ve yeni bir direniş paradigmasının başladığı anlamına geliyor.
69. Aksa Tufanı İsrail toplumunda ve siyasetinde nasıl bir etki oluşturdu?
İsrail toplumu büyük bir travmaya uğradı:
• Güvenlik algısı çöktü,
• Netanyahu hükümetine yönelik öfke büyüdü.
• Toplum içi kutuplaşmalar arttı (laikler vs dindarlar, Yahudi etnik gruplar arası).
Siyasette:
• Aşırı sağın baskısı arttı,
• Gazze’de “nihai çözüm” çağrıları yapıldı.
Aksa Tufanı, İsrail siyasetinin daha da radikalleşmesine yol açarken, toplumun da güvenlik takıntısını derinleştirdi.
⸻
70. Aksa Tufanı’nın küresel mesajı neydi? Bu saldırı neyin ilanıydı?
Aksa Tufanı, şu üç mesajı içeriyordu:
1. “Filistin ölmedi, teslim olmadı.”
2. “İşgal güvenlik duvarlarıyla korunamaz.”
3. “Bu sadece bir direniş değil, bir hesaplaşmadır.”
Ayrıca küresel sisteme yönelik bir isyandı:
• Batı’nın çifte standardına,
• İslam dünyasının sessizliğine,
• Medyanın yalanlarına karşı bir varoluş haykırışıydı.
Bu saldırı, sadece bir operasyon değil; bir çağrıdır, bir kırılmadır ve bir dönüm noktasıdır.
71. İslam ülkeleri Filistin davasına neden yeterince sahip çıkmıyor?
Çünkü büyük çoğunluğu ya korkaktır, ya çıkarcıdır, ya da işbirlikçidir.
• Batı’ya bağımlı rejimler, İsrail’i karşılarına almak istemez.
• Filistin davası onlar için bir “yük”, halklar içinse bir iman meselesidir.
• Filistin’e destek, onların iktidarını tehlikeye atar.
Bu yüzden diplomatik cümlelerle geçiştirir, bildiri okur ama adım atmazlar.
⸻
72. Arap liderleri neden İsrail’le normalleşmeyi tercih etti?
Çünkü İsrail artık onların düşmanı değil, ortağıdır.
• İran’a karşı “güvenlik garantisi” için İsrail’e yanaşırlar.
• ABD’nin baskısıyla petrol, savunma ve ticaret anlaşmaları yaparlar.
• Arap Baharı sonrası oluşan korku ortamında halklarını bastırmak için İsrail’in teknolojisine ve istihbaratına güvenirler.
Bu liderler, halklarının değil; koltuklarının selametini düşünür.
Onlar için Kudüs’ün değil, Washington’un gözüne girmek önemlidir.
⸻
73. Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Fas gibi ülkelerin İsrail’le ilişkileri ne anlama geliyor?
Bu ülkelerin İsrail’le yaptığı normalleşme anlaşmaları (İbrahim Anlaşmaları), açık bir ihanet belgesidir.
• İsrail’le açık ilişki kurarak Filistin davasını sırtlarından hançerlemişlerdir.
• Mescid-i Aksa’ya saldırıların olduğu dönemde bile ilişkilerini koparmamışlardır.
• Bu anlaşmalarla sadece İsrail’i değil, işgali, soykırımı ve zulmü de meşrulaştırmışlardır.
Bu rejimler, İslam ümmeti adına değil; Batı adına konuşan saray diktatörlükleridir.
⸻
74. İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) bu süreçte neden etkisiz?
Çünkü İİT, isminde “İslam” olan ama iradesinde sıfır bağımsızlık taşıyan bir yapıdır.
• Kararlar alır ama uygulayamaz.
• Bildiri yayımlar ama yaptırım gücü yoktur.
• İçindeki bazı üyeler İsrail’le ittifak halindedir.
İİT, ümmetin birliğini temsil etmesi gerekirken, rejimlerin meşruiyetini koruyan bir kulübe dönüşmüştür.
Filistin için ayağa kalkacak bir İslam dünyası varsa, onun yeri İİT değil, sokağın vicdanıdır.
75. İslam âlimleri ve dini otoriteler neden sessiz?
Çünkü bir kısmı saraylardan maaşlı, bir kısmı da sistemin onayını bekler hâlde.
• Aksa bombalanırken susarlar.
• Gazze yanarken “fitne çıkmasın” derler.
• Katliamı kınamak yerine, Hamas’ı suçlarlar.
Bu sessizlik, sadece bir korkaklık değil; bir ihanettir.
Gerçek âlim, hakikate bağlıdır.
Bugün Filistin halkı, susturulmuş din adamlarına değil, sokaktaki adalet çığlığına kulak vermektedir.
⸻
76. Ümmetin halkları ile yönetimleri arasında neden bu kadar büyük bir fark var?
Çünkü halklar kalbiyle Kudüs’e bağlı; liderler cüzdanlarıyla Batı’ya bağlı.
• Halklar Gazze için yürürken, liderler İsrail ile masaya oturur.
• Halklar “Aksa’yı savunmak farzdır” derken, rejimler “biz denge politikası güdüyoruz” der.
Bu kopukluk, ümmetin gerçek ruhunun yönetimlerce temsil edilmediğini gösteriyor.
Bugün Filistin’in yanında olan, krallar değil; çarşıdaki esnaf, camideki cemaat, yüreği yanan annelerdir.
77. Batı medyası Filistin meselesini nasıl çarpıtıyor?
Batı medyası, Filistin meselesini sistemli bir şekilde “denge oyunu” kisvesiyle çarpıtarak sunar.
• İşgalciyle direnişçiyi eşit gösterir: “çatışma”, “iki taraflı şiddet”, “gerilim” gibi nötr ifadelerle İsrail’in suçları görünmez kılınır.
• Saldırgan olan İsrail’in adı çoğu zaman geçmez, “bomba patladı”, “sivil kaybı yaşandı” denilerek sorumluluk örtülür.
Bu söylem, Filistinlilerin yaşadığı soykırımı bir “çatışma”ya indirger. Böylece zihinsel bir dezenformasyon inşa edilir.
⸻
78. “İsrail kendini savunuyor” söylemi neyi gizliyor?
Bu söylem, işgali meşrulaştırmanın en yaygın ve tehlikeli kılıfıdır.
• İsrail’in orantısız güç kullanımı, sivil katliamları ve abluka politikası “savunma hakkı” olarak paketlenir.
• Oysa bir işgalci “savunma” yapmaz; işgalin kendisi saldırıdır.
• Bu ifade, Filistin’in direnişini ise “terör” olarak damgalar.
Sonuç: Mağdur olan suçlu, zalim olan mağdur yapılır. Bu da medya diliyle yapılır.
⸻
79. Filistinli sivillerin yaşadıkları neden görünmez kılınıyor?
Çünkü Filistinli çocukların ölümü, Batı’nın ahlaki ikiyüzlülüğünü yüzüne çarpar.
• Bu yüzden öldürülen çocuklar sayıdan ibaret hâle getirilir.
• Fotoğraflar gösterilmez, videolar sansürlenir, kimlikler açıklanmaz.
• Gazze’de binlerce insan katledilirken Batı medyası hala “Hamas roket attı” haberini manşete taşır.
Sivil acılar medyada etnik filtreye tabi tutulur. Eğer çocuk İsrailli ise manşet olur, Filistinli ise dipnot bile edilmez.
⸻
80. Filistin haberlerinde kullanılan dil neden ideolojiktir?
Çünkü dil, sadece iletişim aracı değil; bir hegemonya aracıdır.
• “Yerleşim birimi” denir, oysa “işgal ve toprak gaspı”dır.
• “Çatışma çıktı” denir, oysa “bombardımanla ev yıkıldı”dır.
• “Hamas militanları” denir, oysa onlar “direnişçiler”dir.
Bu manipülatif dil, İsrail’i temize çıkarırken Filistinlileri kriminalize eder.
Dil, burada sadece bir anlatım değil, ideolojik bir silah hâline gelir.
⸻
81. Sosyal medya platformları Filistin içeriklerine nasıl sansür uyguluyor?
Meta (Facebook, Instagram), X (Twitter), YouTube gibi platformlar:
• Filistin içeriklerini “şiddet”, “nefret”, “topluluk kurallarına aykırılık” gerekçesiyle kaldırır.
• Hashtag’ler bastırılır, algoritmalar erişimi düşürür, gölgeli yasaklar uygulanır.
• Filistinli gazeteciler ve aktivistler sıklıkla engellenir veya hesapları askıya alınır.
Bu sansür, dijital düzeyde işgalin başka bir biçimidir.
⸻
82. Gazze’de görev yapan gazeteciler nasıl hedef alınıyor?
7 Ekim sonrası süreçte Gazze’de:
• Onlarca gazeteci bilerek ve isteyerek hedef alındı.
• Basın yeleği giymiş muhabirler, drone veya savaş uçağıyla doğrudan vuruldu.
• Bazı gazetecilerin evleri bombalandı, aileleri öldürüldü.
Bu durum, gerçeğin belgelenmesini önlemek için yürütülen bir savaş suçudur.
⸻
83. Batı medyası ile İsrail devleti arasında nasıl bir ilişki var?
Bu ilişki, sadece editoryal değil; politik, finansal ve ideolojik bir bağlılıktır.
• İsrail, medya şirketlerine doğrudan ve dolaylı yatırım yapar.
• Siyonist lobi grupları (AIPAC, ADL vb.) basın üzerinde yoğun baskı uygular.
• Gazeteciler ve akademisyenler, “İsrail karşıtı” etiketlenerek işlerinden olur.
Bu medya-ekonomi-ideoloji üçgeni, İsrail’in savaş suçlarını örten bir dezenformasyon kompleksine dönüşmüştür.
⸻
84. Filistinliler seslerini duyurmak için hangi mecraları kullanıyor?
Filistinliler, geleneksel medyadan dışlandıkları için:
• Sosyal medyayı,
• Bağımsız gazetecileri,
• Uluslararası dayanışma ağlarını kullanıyorlar.
Özellikle Twitter/X, Telegram ve Instagram gibi mecralarda kısa video, görsel ve tanıklıklarla dünyaya ulaşmaya çalışıyorlar.
85. Alternatif medya kuruluşları bu savaşta ne kadar etkili?
Al Jazeera, TRT World, Press TV, Middle East Eye, Electronic Intifada gibi alternatif platformlar:
• Filistin’in insani yüzünü, sivil kayıpları ve işgalin doğasını görünür kılıyor.
• Bağımsız gazeteciler ve sivil aktivistler sahadan doğrudan yayın yaparak büyük bir hakikat hattı oluşturuyor.
⸻
86. Filistin’in hakikatini dünyaya duyurmak için biz ne yapabiliriz?
Bizim sorumluluğumuz büyük:
• Bilgilenmek ve doğru bilgi yaymak,
• Sosyal medyada Filistin içeriklerine destek vermek,
• Boykot çağrılarını yaygınlaştırmak,
• Sokakta, üniversitede, camide bu meseleyi gündemde tutmak,
• Bağımsız medya kanallarına destek vermek,
• Yazmak, konuşmak, üretmek.
⸻
87. Bireysel olarak Filistin davasına nasıl katkı sağlayabiliriz?
Filistin davası sadece coğrafi değil, ahlakî bir sorumluluktur. Bu yüzden her bireyin yapabileceği şeyler vardır:
• Bilgilenmek ve çevresini bilinçlendirmek,
• Boykotlara katılmak,
• Sosyal medyada hakikati yaymak,
• Eylemlere katılmak,
• Yardım kuruluşlarını desteklemek.
⸻
88. İsrail ürünlerini boykot etmek gerçekten etkili mi?
Evet, hem ekonomik hem psikolojik olarak etkili.
• İsrail’in savaş bütçesinin önemli kısmı ihracattan gelir.
• Boykot, markaların prestijini ve cirosunu etkiler.
• Aynı zamanda toplumsal bilinç oluşturur.
• Tarihte Güney Afrika’daki apartheid rejimi de boykotlarla sarsılmıştır.
Boykot bir ekonomi politikası değil, ahlaki bir tavırdır. Tüketici değil, direnişçi olmanın yoludur.
⸻
89. Filistin için sosyal medyada ne tür içerikler üretmeliyiz?
• Doğrudan tanıklıklar, fotoğraflar, kısa videolar
• Çocuklar, kadınlar, sivillerin yaşadıkları
• Tarihi arka planı anlatan grafikler ve bilgiler
• Güncel boykot listeleri, yardım çağrıları
• Manipülatif haberleri ifşa eden içerikler
Kendi hesabın küçük olabilir ama etkisi büyük olabilir. Çünkü sosyal medya, bugün hakikatin sığındığı bir cephe hâline gelmiştir.
⸻
90. Müslüman ülkelerde sokak eylemleri ve gösteriler neden önemlidir?
• Halkın iradesi, yöneticilere baskı oluşturur.
• Kamuoyunun gündemi diri tutulur.
• Uluslararası medyanın dikkatini çeker.
• Gazze halkına “yalnız değilsiniz” mesajı verir.
Sokak eylemleri sadece protesto değil, vicdanın görünür hâlidir. Sustukça değil, haykırdıkça güçleniriz.
⸻
91. Üniversitelerde ve gençlik alanlarında Filistin bilinci nasıl yayılır?
• Konferanslar, paneller, sergiler düzenlenmeli.
• Sosyal medya kampanyaları organize edilmeli.
• Filistin Kulüpleri kurulmalı,
• Kampüslerde boykot afişleri, bildiriler dağıtılmalı.
Çünkü gençlik uyanırsa, toplum uyanır. Üniversiteler işgale karşı bilincin kaleleri olmalıdır.
⸻
92. Filistinli mültecilere ve Gazzelilere yardım etmenin en güvenilir yolları nelerdir?
• Güvenilir, tanınmış STK’lar üzerinden yapılmalı.
• Doğrudan acil yardım kampanyalarına destek olunmalı.
• Kalıcı projelere katkı sağlanmalı.
⸻
93. Filistin için dua, sanat, yazı, müzik gibi alanlar nasıl seferber edilebilir?
• Şiirler, marşlar, filmler, belgeseller yapılmalı.
• Tiyatro ve sokak performanslarıyla Filistin anlatılmalı.
• Dualar sadece ibadet değil, bilinçtir; her programda Aksa unutulmamalı.
Sanat, kalbe girer. Kalbe giren, harekete geçer. Filistin’e sadece silahla değil; kelimeyle, ezgiyle, fırçayla da destek olunur.
⸻
94. Çocuklara ve gençlere Filistin bilinci nasıl aktarılmalı?
• Masal gibi değil; gerçek bir insanlık davası olarak anlatılmalı.
• Filistinli çocuklarla empati kurulmalı.
• Okullarda, evde, kamplarda, oyunlarda bile Kudüs anılmalı.
• Ezberlettiklerimiz arasında mutlaka “Kudüs” geçmeli.
Filistin, çocukların kalbinde yer alırsa; gelecekte o kalpten direniş doğar.
⸻
95. Filistin özgürleşene kadar mücadele nasıl sürdürülmeli?
• Sabırla, azimle, kuşaktan kuşağa devam etmeli.
• Moral kırılmamalı, umut korunmalı.
• Bilgiyle, boykotla, eylemle, duayla ve mücadeleyle…
• Gün gelir, sınırlar kalkar; ama bu davadan vazgeçenler tarihin utanç hanesine yazılır.
Ve unutulmamalı:
Filistin özgürleşene kadar hiçbir mücadele bitmiş sayılmaz.
Ve Kudüs düşerse, insanlık düşer. Ama direniş sürerse, Kudüs yeniden doğar.
⸻
96.Milli Görüş hareketinin Filistin meselesine yaklaşımı nasıldır?
Milli Görüş hareketi, Filistin meselesine tarihi ve ümmet merkezli bir bakışla yaklaşır. Bu yaklaşımı belirleyen temel çizgiler şunlardır:
• Mescid-i Aksa’nın ve Kudüs’ün özgürlüğü, sadece bir dış politika meselesi değil, inancın ve varoluşun temel parçasıdır.
• Kurucu lider Prof. Dr. Necmettin Erbakan, daha 1970’lerden itibaren Filistin davasını ümmetin öncelikli gündemine taşımıştır.
• 1980’lerde Siyonizm’i açıkça hedef alarak, Filistin için ilk uluslararası siyasi girişimlerde bulunmuştur.
• 1997’de D-8’i kurarak, İslam ülkelerini Filistin başta olmak üzere emperyalizme karşı birlik olmaya çağırmıştır.
Milli Görüş:
• Filistin davasına sahip çıkmayı bir görev olarak görür.
• Filistin’in özgürlüğü için boykot, diplomasi, yardım, eğitim, siyasi baskı gibi çok yönlü bir mücadele önerir.
• Her fırsatta “Kudüs İslam’ındır!” diyerek bu davayı seçim propagandası değil, iman meselesi olarak tanımlar.
⸻
97.Necmettin Erbakan’ın Filistin meselesine katkısı nedir?
Necmettin Erbakan, sadece Türkiye’de değil, İslam dünyasında Filistin davasını siyasi düzleme taşıyan öncülerden biridir. Onun katkısı sadece retorikten ibaret değil; sistematik, kurumsal ve stratejiktir.
İşte öne çıkan katkıları:
1. Filistin’e Sahip Çıkmayı Ümmet Vazifesi İlan Etti
• Erbakan, Filistin meselesini sadece bir dış politika konusu değil, imanî ve medeniyetçi bir görev olarak gördü.
2. Siyonizm’i Açıkça Hedef Alan İlk Liderlerden Oldu
• 1970’lerden itibaren yaptığı konuşmalarda Siyonizm’i emperyalist bir virüs olarak nitelendirdi.
• İsrail’in yayılmacı politikalarına karşı İslam dünyasının birleşmesini savundu.
3. Uluslararası Kurumsal Adımlar Attı – D-8’i Kurdu
• 1997 yılında kurduğu D-8 İslamî Kalkınma Teşkilatı, sadece ekonomik bir birlik değil, aynı zamanda İsrail’e karşı stratejik bir karşı blok olarak planlandı.
• Amacı; İslam ülkelerini birlikte hareket ettirerek Filistin’in yalnızlığını sona erdirmekti.
4. İsrail’le İlişkileri Askıya Almayı Gündeme Getirdi
Başbakanlığı döneminde, İsrail’le yapılmış askeri ve istihbarî anlaşmaları askıya almayı hedefledi.
Bu tutumu nedeniyle Batı’dan yoğun baskı gördü; 28 Şubat sürecinin hedeflerinden biri de buydu.
5. STK ve Gençlik Yapılanmalarıyla Kalıcı Direniş Hafızası Oluşturdu
• AGD, MGV gibi yapılar; onun mirası olarak bugün de Filistin’e yardım, bilinç ve eğitim alanlarında öncü rol oynamaktadır.
• Erbakan, Filistin bilincini yalnızca siyasette değil; camide, okulda, evde ve sokakta yaşanacak bir sorumluluk haline getirdi.
⸻
98.D-8’in Filistin meselesindeki potansiyel rolü nedir?
D-8 (Developing Eight / Gelişen Sekiz Ülke Teşkilatı), 1997 yılında Necmettin Erbakan’ın liderliğinde kurulmuş; Türkiye, İran, Pakistan, Bangladeş, Malezya, Endonezya, Mısır ve Nijerya’dan oluşan sekiz Müslüman ülkeyi bir araya getiren ekonomik ve stratejik iş birliği örgütüdür.
Filistin meselesiyle ilişkisi, D-8’in kuruluş felsefesinde açıkça görülür:
⸻
1. D-8, İslam dünyasının Siyonizm’e karşı bir alternatifidir
• Kuruluş amacı; Batı merkezli küresel düzene alternatif oluşturmak ve emperyalizme karşı bağımsız bir blok kurmaktı.
• Bu hedef, doğrudan İsrail’in bölgedeki tahakkümüne karşı durmak anlamına geliyordu.
⸻
2. Filistin’in yalnızlığını ortadan kaldıracak bir “İslamî dayanışma” modeli önerir
• D-8 üyeleri, Filistin meselesinde tarihi ve dini sorumluluğa sahiptir.
• Ortak diplomatik çıkışlarla İsrail’in uluslararası meşruiyetine karşı durulabilir.
• Özellikle ekonomik ambargo ve boykotlar, D-8’in kolektif gücüyle daha etkili hale getirilebilir.
⸻
3. Kudüs’ün statüsü konusunda birlik sağlayabilecek potansiyele sahiptir
• Birleşmiş Milletler’de Kudüs konusunda ortak karar tasarıları sunabilir.
• Kudüs’te uluslararası baskıyı artırmak için diplomatik, hukuki ve medya düzleminde ortak stratejiler geliştirilebilir.
⸻
4. İnsani yardım, yeniden inşa ve altyapı desteği için kolektif güç olabilir
• D-8 ülkeleri, Gazze başta olmak üzere işgal altındaki bölgelerde sağlık, eğitim ve altyapı alanlarında kalıcı projeler yürütebilir.
• Yardım kuruluşları birleştirilerek “D-8 İnsani Yardım Ajansı” gibi bir yapı kurulabilir.
⸻
5. Ancak bugünkü haliyle D-8, potansiyelini kullanamamaktadır
• Üye ülkelerin çoğu Batı’ya bağımlı ekonomi ve siyaset yapısına sahip olduğundan, D-8 atıl bir organizasyon görünümündedir.
• Bu nedenle Erbakan sonrası süreçte, D-8’in “Filistin için kalkışa geçmesi” yerine pasifleşmesi dikkat çekicidir.
⸻
Sonuç:
D-8, eğer kuruluş amacına dönerse; Filistin için ekonomik yaptırımlar, diplomatik baskı, siyasi birliktelik ve insani koridorlar açısından çok güçlü bir araç olabilir. Ama bunun için önce üye ülkelerin siyasi irade göstermesi, sonra bu birliği fiilen işletmesi gerekir.
⸻
99.Erbakan’a göre Filistin neden bir ümmet meselesidir?
Necmettin Erbakan’a göre Filistin meselesi, yalnızca siyasi ya da coğrafi bir sorun değildir. Aksine, ümmetin bütününü ilgilendiren tarihî, akidevi ve medeniyet düzeyinde bir davadır.
1. Filistin, İslam’ın onur ve izzetidir
Erbakan, Kudüs’ü ve Mescid-i Aksa’yı bir şehir veya yapı olarak değil, İslam’ın haysiyeti ve izzeti olarak tanımlar.
⸻
2. Siyonizm, tüm ümmete karşı küresel bir tehdittir
Erbakan, Filistin’deki işgalin sadece Filistinlilere yönelik olmadığını, aslında tüm İslam coğrafyasına karşı yürütülen Siyonist bir planın parçası olduğunu savunur.
Ona göre:
• İsrail, sadece bir devlet değil; bir projedir.
• Bu proje, “Büyük İsrail” (Arz-ı Mev’ud) hedefiyle Nil’den Fırat’a kadar tüm Müslüman topraklarını tehdit eder.
• Bu nedenle, Filistin direnişi Türkiye’nin de savunmasıdır, ümmetin tüm sınırlarının korunmasıdır.
Erbakan’a göre Filistin,
• siyasi bir tartışma değil, imanî bir dava;
• dış politika konusu değil, ümmetin varlık mücadelesidir.
⸻
100. Milli Görüş gençliği Filistin davasında nasıl bir rol üstlenmeli?
Milli Görüş gençliği, sadece bir “gençlik grubu” değil; ümmet bilinciyle yoğrulmuş, tarih şuuru olan ve adanmış bir kadro hareketidir. Bu nedenle Filistin davasındaki sorumluluğu da sıradan bir destek değil, öncülük seviyesindedir.
İşte üstlenmesi gereken roller:
⸻
1. Bilincin taşıyıcısı olmak
• Filistin meselesi sadece bir “gündem” değil, imanî ve medeniyetî bir sorumluluk olarak kavratılmalıdır.
• Eğitim faaliyetlerinde Kudüs ve Gazze, dava şuuru olarak kuşanılmalı.
• Üniversitelerde, liselerde, mahallelerde bu bilinci taşıyan genç öncüler yetiştirilmelidir.
⸻
2. Eylemin motoru olmak
• Sosyal medya kampanyaları, yürüyüşler, boykot çalışmaları, afişler, bildiriler, sokak nöbetleri…
• Milli Görüş gençliği, bu faaliyetlerin sadece katılımcısı değil, örgütleyicisi olmalıdır.
⸻
3. Kültürel direnişi büyütmek
• Filistin temalı tiyatro oyunları, kısa filmler, şiir geceleri, belgesel gösterimleri düzenlenmeli.
• Kudüs’e dair şuur, sadece miting meydanlarında değil, kültür ve sanat zeminlerinde de yaşatılmalıdır.
• Gençlik dergilerinde, duvar yazılarında, kampüs etkinliklerinde Kudüs bir motif değil, manşet olmalıdır.
⸻
4. Yardım ve kardeşlik köprüleri kurmak
• Yardım kuruluşlarıyla koordineli olarak yardım seferberlikleri organize edilmelidir.
• Yetim sponsorluğu, okul projeleri, sağlık kampanyalarıyla Gazze halkıyla can bağı kurulmalıdır.
• Gençlik kamplarında, ümmetin diğer coğrafyaları gibi Filistin’e dair özel müfredatlar yer almalıdır.
⸻
5. Vizyon üretmek ve ümmete yol göstermek
• Filistin davası sadece duyguyla değil, stratejiyle de savunulmalıdır.
• Siyonizm, uluslararası hukuk, medya manipülasyonu gibi alanlarda uzmanlaşan genç kadrolar yetiştirilmelidir.
• Geleceğin öğretmeni, mühendisi, hukukçusu, gazetecisi; Kudüs’ü işinin bir parçası haline getirmelidir.