Ortadoğu haritasında cetvellerle çizilmiş sınırlar yüzyıldır kanla yeniden çiziliyor. Şimdi ise sırada bir başka cetvel var: İsrail’in “Davut Koridoru” planı.

İsrail, Suriye toprakları içinde Golan Tepeleri’nden başlayıp Dera ve Süveyda hattı üzerinden Fırat havzasına kadar uzanan bir kontrol koridoru oluşturmanın peşinde.

Bu plana “Davut Koridoru” adı veriliyor.

Ama bu koridor, yalnızca bir geçiş hattı değil; bu, bölgede bir nüfuz haritası, bir işgal zinciri anlamına geliyor.

Dikkat edin; bu plan ne kamuoyunda layıkıyla tartışıldı ne de uluslararası platformlarda açıkça dillendirildi.

İsrail bu hamleyi sessiz ama derinden yürütüyor.

Golan sınırından itibaren bölgede askeri üsler kurarak, stratejik kasabaları işgal ederek, kimi yerel unsurlarla işbirlikleri geliştirerek adım adım ilerliyor.

Ve ne yazık ki herkes susuyor.

Peki bu planın sonucu ne olur?

Suriye’nin güneyi ve doğusu, adım adım İsrail’in nüfuz alanına dönüşürse, yalnızca Suriye parçalanmaz.

Lübnan’dan Irak’a, Türkiye’den Ürdün’e kadar bölgenin jeopolitik dengeleri telafisi mümkün olmayan şekilde sarsılır.

En vahim noktalardan biri de şu:

Bu koridorun ucu, sadece Deyrizor’daki petrol yataklarına değil, Türkiye sınırına dayanıyor.

Kuzeydoğu Suriye’deki Kürt yapılarla kurulacak olası ittifaklar, Türkiye için doğrudan bir güvenlik tehdidine dönüşebilir.

Bu nedenle “Davut Koridoru” sadece Suriye’yi bölme planı değil, Türkiye’nin güney sınırına hançer saplama operasyonudur.

Davut Koridoru; tıpkı Balfour Deklarasyonu gibi, haritayı masa başında yeniden çizmeye çalışan bir zihniyetin ürünü...

Bu zihniyet bir kere daha sahneye çıktı.

Ve biz, yine geç kalıyoruz.

Uluslararası sistemin sessizliği sürpriz değil.

Ama Türkiye, İran, Suriye ve Arap dünyası, bu projeye karşı ortak bir ses çıkarmazsa, yarın çok daha karmaşık ve parçalanmış bir Ortadoğu gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalırız.