Çölün ortasında bir vahaya girer gibi ilerliyoruz 'Pîr-i Türkistan' lakaplı Hoca Ahmed Yesevî'nin (1093-1166) türbesine. Tarihî Yesi -bugün Kazakistan'a bağlı Türkistan- şehrinin sur içinde, vaktiyle Emir Timur tarafından inşası başlatılmış, günümüze ise ciddi restorasyonlarla -ve değişikliklerle- ulaşabilmiş bir abide burası. 'Çölün ortasında' ifadesini hem gerçek hem de mecaz anlamıyla kullanıyorum. Güneyindeki kültür, sanat ve ilim merkezlerini kuzeyindeki steplere bağlayan kritik konumuyla, tam bir eşik çünkü Yesi. Hoca Ahmed Yesevî de, ifa ettiği misyonla, tarihin içinden bugüne ışığı hala sönmeyen bir fener.

Kaynaklarımız, Hoca Ahmed Yesevî hakkındaki bilgilerimizin efsanelerle iç içe geçtiğini söylüyor. Babasının Hz. Ali soyundan Şeyh İbrahim adlı bir zat, annesinin ise Âişe Hatun olduğu biliniyor. Küçük yaşlardan itibaren 'Hızır' ile görüşmeye başladığı, ardından manevî işaretle Buhara'ya giderek Şeyh Yûsuf Hemedanî'ye (1048-1140) intisap ettiği belirtiliyor. Buhara'da şeyhlik makamına oturmasına rağmen -yine manevî işaretle- Yesi'ye dönen Hoca Ahmed, 63 yaşına eriştiğinde yeraltında bir hücre ve mescit inşa ettirerek vefatına kadar riyazet ve tefekkürle meşgul olmuş. Kendisinin temel misyonu 'Türklere İslamiyet'i sevdirmek, Ehl-i Sünnet inancını Türkler arasında yaymak ve Hanefî mezhebini yaygınlaştırmak' şeklinde tanımlanıyor bugün. Yaşadığı zaman dilimine, içinde bulunduğu coğrafyanın geçirdiği dönüşümlere ve sonraki dönemler üzerindeki tesirlere bakınca, Hoca Ahmed Yesevî'nin bu misyonu bihakkın ifa ettiği ve Orta Asya'ya sağlam bir mühür vurduğu görülüyor.

Yesi ve Hoca Ahmed Yesevî, Timur İmparatorluğu döneminde de çok rağbet gören bir mekan olmuş. 1389'da bizzat Timur'un inşasını başlattığı külliye, onun çocukları ve torunları tarafından tamamlanmış. Hoca Ahmed'in türbesine en yakın bina, turkuaz kubbesiyle hemen dikkat çeken bir başka türbe. Burada, Emir Timur'un meşhur torunu Uluğ Bey'in kızı Rabia Sultan yatıyor. 1485 yılında vefat eden Rabia Sultan'ın türbesini, oğulları inşa ettirmiş. Bugünkü bina ise, 1896'da yıkılan o eski eserin birebir kopyası. Mimarî açıdan öylesine ustalıklı bir iş çıkarılmış ki, türbe 'yüzlerce yıllık' görünüyor.

Orta Asya'yı adımlarken, tasavvufun toplumları ve coğrafyayı yoğurmaktaki etkin gücünü bütün boyutlarıyla fark ediyorsunuz. Bilhassa Nakşibendî gelenek açısından büyük öneme sahip Özbekistan'daki ziyaretgahları da Hoca Ahmed Yesevî ile birlikte düşününce, yüzyıllar boyunca bu toprakları ezip geçen nice bela ve musibete rağmen, İslam'ın hala canlı biçimde nefes alıp verişinin tasavvufun tesiriyle yakından bağlantılı olduğu gerçeğini teslim ediyorsunuz. Moğollardan Sovyetler'in yıkıcı din düşmanlığına, bütün tahripkar fırtınalar, bu sayede atlatılabilmiş. Orta Asya'nın birçok noktasında, şehirler 'veli'lerin kabri etrafında halelenmiş.

Tasavvufa bir bütün halinde ve kaba bir genellemeyle karşı çıkanların tarihî ve sosyolojik açıdan yanıldıkları nokta da esasen burası: İnsanoğlu, teorik tartışmalardan ve tepeden inme doktrinlerden çok, pratik ve uygulamaya dönük örneklikleri takip eden bir varlık. Muhataplarınıza sabahtan akşama 'sahih bilgi' yükleseniz, tesir ihtimaliniz, yine onların önüne koyacağınız tutarlı ve samimi numunelere bağlı. Bu yoksa, kitleler söylediğiniz her şeyi 'faydasız ve kuru cedel' şeklinde kodlayarak sizden ve sözlerinizden uzak duruyor.

Hoca Ahmed Yesevî'nin hemen güneyinde meşhur Otrar kasabasının kalıntılarının bulunması, yukarıdaki 'çölde vaha' metaforunu tamamlayan bir detay. Burası, 1218 yazında Cengiz Han'ın gönderdiği kalabalık tüccar heyetinin Harzemşahların cüretkar valisi İnalçuk tarafından kılıçtan geçirtildiği yer. Moğolların İslam coğrafyasına yönelik yıkım harekatı, böyle başlamış. Cengiz'in orduları tarafından yerle bir edilen Otrar, bugün hala harabe vaziyette. Başına gelenleri anlatırcasına.

Siz bu yazıyı okurken, nasipse, Orta Asya seyahatimiz kapsamında Özbekistan'ın en batısına doğru yolumuza devam ediyor olacağız. Çarşamba yazısında, tarihî Hîve şehrinden izlenimlerle buluşmak üzere…

(*) Taha Kılınç'ın bu yazısı Yeni Şafak Gazetesi'nden alıntılanmıştır.