İsrail Seferad Hahambaşı Yitzhak Yosef, geçtiğimiz cumartesi günü verdiği haftalık vaazında, Yahudi yerleşimciler eşliğinde Mescid-i Aksa'ya yaptığı baskınlarla ünlenen İsrailli milletvekili Itamar Ben Gvir'i ağır biçimde eleştirdi. Yosef, özetle şunları söyledi: 'Bu adamdan ve yaptıklarından uzak durun! Kendisi aptalın teki… Tapınak Tepesi'ne [Mescid-i Aksa Külliyesi] girmek büyük günahlardan biridir. Ben hahambaşılık görevini üstlendiğim zaman, -aralarında Aşkenaz meslektaşlarımın da bulunduğu- 100'den fazla Yahudi din adamının imzasıyla bir bildiri yayınladım. Herhangi bir Yahudi'nin, kendi kendine Tapınak Tepesi'ne gitmesi ve hele de orada ibadet etmesi asla uygun değil. Bu, Rabb'in ismini ve kutsal mekanı kirletmektir. Birileri izin veriyor veya caiz görüyor olabilir, bizim yolumuz bellidir. Takip ettiğimiz büyük üstatlarımızın hiçbiri, Tapınak Tepesi'ne girişe izin vermiyor.'

Hahambaşı Yitzhak Yosef'in de hatırlattığı gibi, Yahudi inancında ve tarih anlatısında 'Süleyman Mabedi' olarak anılan Mescid-i Aksa Külliyesi, Yahudi şeriatı açısından öyle elini-kolunu sallayarak rahatça girilebilecek bir mekan değil. İslamî literatürde 'Beyt-i Makdis' adıyla da bilinen Mescid-i Aksa'nın 144 dönümlük alanının iç kısmına adım atmak isteyen bir Yahudi'nin, öncelikle gerekli dinî eğitimleri almış bir haham olması gerekiyor. Ardından 'mikve' denilen özel bir havuzda dinî temizliğini (bizdeki 'abdest' benzeri) yapmak ve ayağına da deriden mamul ayakkabı giymemek mecburiyetinde. Ancak tüm bu şartlar sağlansa bile, Aksa'nın her yerine ayak basılamıyor. Örneğin, Kubbetu's-Sahra'nın içine girmek, -kubbenin örttüğü kayanın Yahudi inancındaki kıymetinden ötürü- sadece 'Kohanim' denilen en üst düzey hahamlara tanınmış bir imtiyaz.

Yahudiliğin çeşitli kolları birbiriyle boğaz boğaza kavga halinde bulunduğundan ve dînen Mescid-i Aksa Külliyesi'ni kimin ziyaret edebileceğiyle ilgili kurallar kesinliğe kavuşturulamadığından, bütün alan sıradan Yahudilere 'yasak' ilan edilmiş. Bu kestirme çözüm sebebiyle, dindar Yahudilerin kahir ekseriyeti Aksa'ya ayak basmayı 'dinen haram' kabul ediyor bugün. (Sekülerlerin zaten 'kutsal mekan' diye bir derdi yok.) Dolayısıyla Itamar Ben Gvir gibi 'aptal'ların provokatif eylemleri de dinî açıdan sakıncalı görülüyor.

Irak Yahudisi bir ailenin oğlu olarak 1976'da Kudüs'te doğan Itamar Ben Gvir, 1987'de patlak veren Birinci İntifada sırasında 'Arap düşmanı' haline gelmiş radikal bir figür. Gençliğinde, İsrail devletinin bile 'terör örgütü' ilan etmek durumunda kaldığı aşırı sağcı 'Kah Hareketi'ne katılan Ben Gvir, zapt edilemeyen provokatif karakteri sebebiyle askerlikten muaf tutulmuş. Neredeyse her sabah, beraberinde Yahudi yerleşimcilerle ve onları koruyan İsrail askerleriyle birlikte Mescid-i Aksa Külliyesi'ne baskınlar düzenleyen Ben Gvir, Hahambaşı Yitzhak Yosef'i elbette dikkate ve ciddiye almıyor. Onun 'Teröristlerin tehditlerine teslim olmayacağız. Kudüs'ün sahibi biziz!' sözleri hem Filistinlilere hem de Yitzhak

Yosef çizgisindeki Yahudilere yönelik.

Itamar Ben Gvir'in, Mescid-i Aksa'ya adım atarken kendilerinden 'fetva' ve ilham aldığı hahamlar da mevcut. Bunlar arasında en meşhuru, 1967'de Kudüs'ün işgali sırasında 'ordu hahamı' olan Şlomo Goren (1917-1994). İşgalin hemen ardından yaptığı 'Kubbetu's-Sahra'yı havaya uçuralım' teklifini İsrailli komutanların bile 'aşırı' bularak kabul etmediği Goren, ölümüne dek Yahudilerin Mescid-i Aksa Külliyesi içine girip ibadet etmeleri gerektiğini savundu. Bu yöndeki

dinî yasakları dikkate almayan Goren, dönemindeki hahamlarla çatışmaktan ve onlara reddiyeler yazmaktan da geri durmadı.

Itamar Ben Gvir ve şürekasının Aksa baskınları, sadece Filistinlileri provoke etmiyor, aynı zamanda sismik dalgalar halinde İsrail'deki 8 partili koalisyonun temellerini da sarsıyordu. Zira baskınların ve meydana getirdiği gerilimin en büyük kazananı, faşizan sağcı Yahudi kesimdi. Nihayet beklenen oldu ve İsrail hükümeti, seçim kararı aldı. Böylece yaklaşık 3,5 yıllık bir zaman dilimi içinde 5'inci kez genel seçim yapılacak.

Aklı başında ve tarihi dikkatle okuyan herkesin gördüğü bir hakikat var: İsrail, böylesine düşman kamplara bölünmüş bir toplumsal dokuyla, çok uzun süre varlığını devam ettiremez. Kendi zayıflığını gözlerden kaçırmak için sürekli Filistinlilere saldırsa ve hedef saptırmaya çalışsa da ettiremez.

(*) Taha Kılınç'ın bu yazısı Yeni Şafak Gazetesi'nden alıntılanmıştır.