Mezarlığın girişinde buluştuğumuz Faslı dostumuz 'İşte şu karşıdaki' diyerek o etrafı boş kabri işaret ettiğinde, içimde uyanan hissi tam olarak şöyle tarif edebilirim: Çok uzun zamandır görmeyi hasret ve heyecanla istediğim bir aşina çehre ile sonunda karşılaşmak… 1 Ekim Cumartesi sabahı, Almanya'nın Aachen şehrindeki Hüls Mezarlığı'nın Müslümanlara tahsis edilen kısmında, Benan Tantavî Attar'ın kabri başında Kur'an okuyup dua ederken, yıllardır nasip olmasını dilediğim bir ziyareti gerçekleştiriyordum. Bu güzel tevafuku da, Belçika'nın Leopoldsburg şehrinden Ali Dilekçi Ağabey'e borçluydum. Kudüs hakkında bir konuşma yapmak üzere beni Belçika'ya davet ettiğinde, kendisine 'Aachen'e de geçmemiz mümkün mü?' diye sormuştum; müspet cevabı üzerine hızlı bir şekilde seyahatimizin Almanya etabını organize etmiştik.

Benan Tantavî Attar, İslam dünyasına dair çalışmalarımı yoğunlaştırdığımdan beri, öyküsü belki de içimi en çok acıtan isim. Tertemiz yaşanmış duru bir hayat, ahiretteki çetin hesaba insanı bir kere daha ikna eden trajik ve hazin bir son… Benan Hanım'ı ziyaret ederken, hakkında bildiklerim, okuduklarım ve dinlediklerim yeniden zihnimden geçti:

Suriyeli alim ve edip Şeyh Ali Tantavî'nin (1909-1999) kızı olarak, 23 Mayıs 1943'te Şam'da dünyaya gelen Benan Tantavî, babası tarafından özenle yetiştirilmişti. Ali Tantavî'nin kızı olmak, ona sadece ilim ve edebiyat zevki aşılamamış, aynı zamanda dipdiri bir siyasî şuur da kazandırmıştı. Şeyh Tantavî, 1946'ya kadar devam Fransız mandası döneminde sömürge karşıtı duruşuyla sivrilmiş, sonrasında da Suriye'yi etkisi altına almaya başlayan seküler cereyanlara direniş göstermiş aktivist bir şahsiyetti. Kızını yine kendisi gibi mücadeleci bir isimle, İsam Attar'la evlendiren Şeyh Tantavî, Baas iktidarı öncesinde Suriye kamuoyunda en tanınan kişilerden biriydi. İsam Attar, bu sırada Müslüman Kardeşler Teşkilatı Suriye kolunun liderliğini henüz üstlenmişti.

8 Mart 1963'te Baas Partisi'nin yönetime el koyduğu askerî darbe, Şeyh Ali Tantavî ve ailesini yakından etkiledi. Tantavî, üniversite hocası olarak çalışmak üzere davet aldığı Suudi Arabistan'a temelli yerleşirken, İsam Attar ve eşi Benan Hanım, henüz 3 yaşındaki kızları Hadiye'yi de yanlarına alarak Suriye'den ayrıldı.

Attar ailesi Lübnan ve diğer bazı Arap ülkelerinde kısa süreli ikametin ardından, Almanya'nın Aachen şehrine yerleşti. Burada siyasî ve dinî faaliyetleri için güvenli bir sığınak bulduğunu düşünen İsam Attar, özellikle güvenlik konusunda yanıldığını çok acı bir tecrübeyle öğrenecekti:

17 Mart 1981 günü, Şeyh Ali Tantavî, kızı Benan Hanım'ı Suudi Arabistan'dan arayıp hal-hatırlarını sordu. Tantavî'nin kızını arama sebebi, o sıralarda -muhtemelen Suudi istihbaratı tarafından- kendisine ulaştırılan bir uyarıydı. Selamlaşma faslından sonra, Benan Hanım'a şunları söyledi: 'Hafız Esed'in İsam'ı öldürtmeye çalıştığı yönünde bir bilgi var. Lütfen dikkatli olun. Sakın, kapıyı yabancılara açmayın.' Kızı güldü, 'Merak etme babacığım, çok dikkatliyiz' dedi, 'Kapı zaten ben içeriden açmazsam asla açılmıyor. Ben de tanıdıklarım dışında kimseye açmıyorum.'

Dualaşıp telefonu kapattılar.

Bir saat kadar sonra kapının zili çaldı. Benan Hanım kim olduğunu sordu. Aynı binadaki bir Alman komşu kadındı. Müslüman değildi, ama sık ve samimi görüşürlerdi. Benan Hanım tanıdık sesi duyduğu için kapıyı rahatça açıverdi…

O anda, üç silahlı adam içeri daldı. Komşu kadının başına silah dayayıp zili ona zorla çaldırmışlardı. Ev halkını ve çevreyle münasebetlerini uzun süredir izledikleri belliydi. İsam Attar'ın şehir dışında olduğu bir zamanı da kasten seçmişlerdi. Hafız Esed'in emriyle Aachen'e gönderilen suikast timi, Benan Hanım'ın vücuduna beş kurşun sıktıktan sonra, içlerinden biri, öldüğünden emin olmak için göğsünün üzerine çıkıp çizmeleriyle ezdi. Birkaç dakika sonra, geldikleri gibi çıkıp gittiler.

Eşini, çocuklarını, anne-babasını ve kardeşlerini tarifsiz bir acı içinde bırakarak fanî alemden gerçek hayata uyanan Benan Hanım, korkunç suikast sırasında henüz 38 yaşındaydı.

Haberi Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı'ndan gelen bir telefonla öğrenen Şeyh Ali Tantavî'nin üzüntüsü öyle büyüktü ki, kızının adını telaffuz edebilmeyi ancak dört yıl sonra başarabilecekti. Çok sevdiği hanımını kaybeden İsam Attar ise bir daha evlenmeyecek, Benan Hanım'ın ardından kaleme aldığı mersiyeyi her okuyuşunda, -üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin- sürekli gözyaşlarına boğulacaktı…

(*) Taha Kılınç'ın bu yazısı Yeni Şafak Gazetesi'nden alıntılanmıştır.