Rusya-Ukrayna savaşının tam ortasında Avrupa'nın başını çeken ülkelerden biri Cumhurbaşkanlığı seçimine gitti. Çoğu anket şirketinin beklediği gibi sonuçlansa da gergin geçen seçimi 'bizim' açımızdan mercek altına almaya çalıştım.

Fransa'da cumhurbaşkanlığı seçimlerini aynı başkanın ikinci defa kazanmasının kıta siyaseti ve ekonomisi için bir rahatlama getireceği bekleniyordu. Ancak aşırılıkçı muhalefetin oy oranını artırması beklentiyi tedirginliğe bırakmış görünüyor.

Yorumcu N. Polony durumu "Geçmiş seçimlerde halk, kazanan kişiyi tüm ülkenin cumhurbaşkanı olarak kabul ediyordu. Bunun aynı şekilde devam edeceğinden emin değilim' sözleriyle özetliyordu.

Bu tedirginliğin sebebi ne?

Fransızlar ilk turda aşırılıkçı Marine Le Pen'e yüzde 24, solcu Jean-Luc Mélenchon'a 22, ırkçı Eric Zemmour'a 7 ve komünist Fabien Roussel'e 2,5 oy vererek siyasi beklentiyi dağıtmıştı.

İkinci turda aşırılıkçı-ırkçılar Le Pen'de birleşerek yüzde 41 oy alırken yüzde 28'lik seçmen ise sandığa gitmedi. Bu koşullarda Avrupa'nın siyasi klanının da beklediği Macron seçimden 58'lik oy oranı ile cumhurbaşkanı seçilerek çıktı.

Avrupa Birliği vizyonerleri, yıllardır kıta halkına gölgeledikleri siyasi rotasında Macron'la seyr almaya devam edecekler!

O kadar ki, Macron'un zaferinin "rahatlamadan öte' olduğunu belirten Avrupalı Parlamenter Guy Verhofstadt, ambalajlı cümleler kurarak 'bu tarihi fırsatın' AB'nin savunma, sağlık, enerji ve demokrasisini temelden reforme etmek için kullanılması gerektiğini ileri sürüyordu.

Ancak devam eden savaşın tarafları çıkmaza sürükleyen atmosferi de göz önünde bulundurulursa, AB'nin yeni dönemden beklentilerini karşılayacak gibi görünmüyor.

Peki Le Pen gerçek tehdit miydi?

Marine Le Pen, babası Jean-Marie Le Pen'den kalma Fransız milliyetçisi parti Ulusal Cephe'nin (Front National , FN) başını çekiyor. Her ne kadar faşizan tutuma karşı yumuşama adımları atmaya kalkışsa da Nazi yanlısı görüşleri ve Rusya'ya açık tavır almaması onu hedefte tutan sebepler olarak görülüyor.

Fransa'da son seçimlerle gerilen siyasi atmosferde, Avrupa Birliği'nin politikalarının değiştirilmesi gerektiğini savunan ve Fransız hukukunun AB'ninkinin üstünde olduğunu ifade eden aşırılıkçı Fransız Le Pen'in seçilme olasılığı AB içerisinde kaygılara sebep olmuştu.

Macron'dan daha radikal bir şekilde İslam düşmanlığını dillendirmesi ve kıtanın baş ülkesi Almanya ile dahi ilişkilerin yeniden şekillendirilmesini istemesi bu kaygıları daha da katlıyordu.

Avrupa ve Fransa'nın gerçek sorunları seçim sathında bu denli ortaya çıkmışken sandıkların kaldırılmasının hemen ardından ise gündem yine bambaşka bir hal alacaktır. Daha önceki seçimlerin hemen hepsinde olduğu gibi...

Zira Liberalizmin batı kalesi olmakla gurur duyan ülkenin %42'si aşırılıkçı bir adaya oy verdi! Bu sonuçlara göre kimse Fransa'nın göçmen, Müslüman, Afrikalı sorunu var demesin! Ortada aşırılık, ırkçılık yanlısı devasa bir kitle var! Ancak bu tehlike yine dünyaya gösterilmeyecek!

Batı, kalbindeki bu neo-nazist kitlenin sindirilmesini istemeyi sürdürecektir! Düşman belledikleri İslam, Fransız milliyetçiliğinin hasmı göçmenler ya da beyazın ezdiği Afrikalılarla!..

Neyse siz yine de Fransız politikasını hangi güçlerin şekillendirdiği konusunda yanılsamaya kapılmayın!