Muslim Port Haber Merkezi | Büşra Zehra Çamdalı

Son Fransız askerinin Mali'den çekilmesinin, son Amerikan askerinin Afganistan'dan çekilmesinden tam bir yıl sonraya denk gelmesi kasıtlı mı yoksa tesadüf müydü? Afganistan'daki Amerikan varlığı 15 Ağustos 2021'de son bulurken Fransa ise son birliklerini 15 Ağustos 2022'de Mali'den çekti.

AFRICOM Nedir? Amerika Afrika'daki Askeri Etkisini Nasıl Oluşturdu? AFRICOM Nedir? Amerika Afrika'daki Askeri Etkisini Nasıl Oluşturdu?

Fransız medyası ise Amerika'nın bir yıl önceki geri çekilişine eşlik eden -Alman ortakların bir utanç olarak nitelendirdiği- kaosla karşılaştırıldığında, Fransa'nın geri çekilmesinin nitelendirildiği 'sakin tavırla' övündü. Ancak yakından baktığınızda, Kabil ve Bamako'daki iki müdahalenin sonuçlarında önemli farklılıklar bulamazsınız. Ancak yakından baktığınızda da, Kabil ve Bamako'daki iki müdahalenin sonuçlarında önemli farklılıklar bulamayacaksınız. ABD ordusu, okyanus ötesinden birincil görev olarak Taliban hareketini devirmek için geldiği Afganistan'dan 20 yıl sonra ayrıldı. Ve yine Taliban hareketi de 20 yıl öncesinde olduğu gibi geri döndü ve ABD'nin son çekilişinin ikinci gününde iktidarı ele geçirdi.

Fransa ise 10 yıl önce Mali ve Sahel bölgesi üzerindeki kontrolünü genişletmenin eşiğinde gördüğü silahlı Müslüman grupları ortadan kaldırmak amacıyla geldiğinde Mali'nin hayati bölgelerinde kurduğu askeri üslerini şimdi dağıtıyor ve askeri cephaneliğini topluyor. Ayrıca geride kendisine düşman bir Malili hükümet bıraktı. Ayrıca Ruslar'ın, ülkeyi kontrol eden askeri hükümetle iş birliği yaparak 'Wagner' paralı askerleri aracılığıyla ülkeye girmelerine ek olarak ülkenin yaklaşık dörtte üçü silahlı grupların kontrolünde bırakarak ayrılıyor. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un tek "vahşi" başarısı, ABD'nin Afganistan'dan sansasyonel kaçışı "skandalından" yararlanmak gibi görünüyor. Macron, güvenlik ve medya yaygarası olmadan sessiz bir "kaçış" sağladı, medyada bundan çok az bahsedildi ve bu adeta gizli bir sızma gibi bir geri çekilmeydi.

Fransızların -bölgesel ve uluslararası stratejik boyutları olan- Mali'den bu "çekilmesinin" en önemli sonuçları şu şekilde özetlemek mümkündür:

Birincisi: Askeri sonuçlar

Fransa, Mali ve Sahel'deki silahlı gruplara müdahale ve onları yok etmek için amacıyla hareket etse de -bu grupların birkaç sembolünden bazılarını ortadan kaldırmak dışında- bölgenin gerçekleri ve karmaşıklıkları ile ilgili net bir vizyon olmadan askeri bir müdahale riskine girdi. Ve dünyanın en fakir ülkelerinden birinde ekonomik zorlukları hafifleten herhangi bir yatırım girişimi veya kalkınma projelerinin başlatmaksızın, yaklaşımını askeri güvenlik boyutuna indirgeyerek bölgeye koştu. Ancak serüveni hiç de beklediği gibi olmadı. Yıllarca süren işgalin ardından Fransa'nın devri sona erdi. Ne askeri hedefine ulaştı ne de bölgedeki etkisini güçlendirebildi. Paris, Ağustos 2022'nin ortalarında ülkenin dörtte üçünü silahlı grupların kontrolüne, diğer çeyreğini ise Paris'e karşı açık düşmanlık taşıyan bir askeri yönetimin kontrolüne bırakarak son askerini de Mali'den çekti.

10 yıllık müdahalenin ardından Fransa, Mali ve Sahel bölgesine barış getiremedi. İşgal sırasında Nijer'de 5622, Burkina Faso'da 8200, Mali'de 12143 sivil katledildi. Ayrıca askeri yardım için aşiret gruplarını silahlandırmakla suçlandığı gibi Fransız kuvvetleri 'yanlışlıkla' sivilleri öldürmekle de suçlandı. Halka yönelik ağır hak ihlaller gerçekleştirdi. Mali'den ve bölgeden geri çekildiğinin açıklanmasının ardından saldırılar devam etti. Birleşmiş Milletler, bölgenin -aşırılıkçı unsurları ve grupları yeniden bir araya getiren- bir kuluçka makinesine ve terör saldırıları için bir fırlatma rampasına geri dönmesi konusunda ciddi endişelerini ifade etti.

İkincisi: Siyasi sonuçlar

Mali ve Sahel bölgesindeki Fransız işgalinin bütünleşik bir vizyonun olmaması, bu müdahalenin sonuçlarını ve müktesebatı olumsuz etkiledi. Fransız kuvvetleri, bölgedeki silahlı gruplara bağlı bazı liderleri etkisiz hale getirse de, çok karmaşık olan bir bölgede askeri varlığını yönetmede bocalıyor. Fransız sömürge ruhunu yeniden canlandıran bu güvenlik yaklaşımı, Mali ve Sahel'deki askeri maceranın başarısızlığını başından itibaren gösterdi. Başkan İbrahim Boubacar Keita yönetimindeki Bamako hükümetinin isyancı gruplarla iletişim kurma ve diyalog başlatma ihtiyacına ikna olduğu bir zamanda, Fransa askeri yaklaşım kapsamı dışında düşünemediği için -bu gruplarla başa çıkmanın bir yolu olarak güvenlik ve askeri seçeneğe bağlı kalarak- Mali hükümetine diyalog girişimine devam etmekten vazgeçmesi için baskı yaptı. Fransızların bu tutumu birçok Malilinin eleştirisine ve öfkesine neden oldu. Mali'deki Keita'ya yakın olan imam Şeyh Mahmud Deko, Fransa'nın tutumunun ülkesinin içişlerine apaçık bir müdahale olduğunu söyledi. Hatta Paris'i Malililer arasındaki barışı ve uzlaşmayı engellemekle suçladı. Oysa birçok Malili için iç çatışmayı sona erdirmenin herhangi bir yolu - özellikle barışçıl bir çözüm - yeteri kadar fazlaydı. Adı geçen imam, , Fransız işgalini kınayan halk mitinglerinde kendi ülkelerindeki krizi çözümü için Fransa'nın kendi vizyonunu dayatmasını reddeden binlerce kişiye önderlik etti. Fransızların hayal kırıklığı, Ağustos 2020'de askeri bir darbenin -Paris'e yakın olan- cumhurbaşkanı İbrahim Boubacar Keita'yı devirmesiyle derinleşti. Askeri yönetim ilanı ve ardından Mayıs 2021'de askeri konsey başkan yardımcısı Asimi Quetta tarafından gerçekleştirilen ve Fransız gündeminde büyük bir gerileme anlamına gelen ikinci bir darbe oldu. Fransızlar ile ordu arasındaki farklılıkların artmasıyla birlikte ordu, Fransızların ülkedeki varlığına ve içişlerine müdahalesine karşı milliyetçi bir söylem geliştirdi. Quetta, Fransa'yı, -Mali'deki askeri darbelere karşı koymak için kendini gösterirken- Burkina Faso, Çad ve Haftar gibi kıtadaki komşu ülkelerdeki askeri darbeleri desteklediği ve finansör olduğu gerekçesiyle ikiyüzlülükle suçladı.

Üçüncüsü: Diplomasi alanındaki sonuçlar

Fransa'nın Mali'ye 2013'te bir "kurtarıcı" gibi girerken ve 2022'de sınır dışı edilerek çıkması dikkat çekici bir sahnedir. Elbette Paris, Mali'de kendisine karşı artan düşmanlığı, Rusların kendisine karşı düşmanlığı körüklemedeki gizli rolüyle açıklıyor. Bu yılın başında Bamako, özellikle Fransa'nın Mali'deki yönetimi gayri meşru gören açıklamalarının ardından Fransız büyükelçisini sınır dışı etme kararı aldı. Geçtiğimiz Şubat ayında da, Fransa cumhurbaşkanı Mali'den askerlerinin geri çekildiğini duyurmak zorunda kaldı. Macron olumsuz yansımaları azaltmak için kararı, 'Fransız kuvvetlerinin Sahel bölgesinde yeniden konuşlandırılması' şeklinde sundu.Ancak Mali'de Fransız büyükelçisinin Bamako'dan sınır dışı edilmesiyle başlayan Fransa karşıtı gerilim, Bamako'nun Paris'i ülkenin egemenliğini ihlal etmekle ve silahlı gruplara destek vermekten sorumlu tutmak için BM Güvenlik Konseyi'ne sunduğu taleple son haftalarda doruk noktasına ulaştı. İki ülke arasındaki ilişkilerin daha önce görülmemiş bir hale geldiğini yansıtan suçlamalar, Fransa'nın -geleneksel ve tarihsel bağlara rağmen- iki ülke arasındaki ilişkiyi güvence altına almadaki başarısızlığını güçlü bir şekilde yansıtıyor.

Dördüncüsü: Stratejik sonuçlar

Mali'ye Fransız müdahalesi, Fransa'nın NATO çerçevesinde Libya'daki askeri rolünün, Kaddafi rejimini devirmek ve ardından onu tasfiye etmek için cazip hale gelişinden sonra geldi. Bu Paris'in Libya'da ve bütüncül olarak bölgede kendisine stratejik bir olanak sağladığına ve 'arkadan liderlik' olarak bilinen Amerikan stratejisi ışığında bölgede ona liderlik ve üstünlük verdiğine inandığı bir roldü. Fransa'nın bu rolü, bölgedeki Afrikalı liderler tarafından beklenen memnuniyetle karşılanmadı hatta ciddi eleştiri ve çekincelere konu oldu. Ve Fransa'nın içişlerinde kendi yönetim denklemlerini dayatarak sömürge mirasını yeniden getireceğine dair birçok korku yarattı.

Fransa, sahadaki gerçekler değişirse ve yeni denklemler gerektirdiğinde bölgedeki herhangi bir lideri terk etmeye ve hatta tüm geleneksel ittifaklarını devirmeye hazır görünüyordu.

Gerçek şu ki, Afrika'daki "asi" Fransa, özellikle de birden fazla askeri darbenin arkasında veya sponsor olmakla suçlandığında, Avrupa Birliği'ndeki, Washington'daki ve hatta Birleşmiş Milletler'deki ortaklarıyla bile farklılaşıyordu. Ve bu farklılık -Fransa'nın sömürge politikalarını kınayan ve hatta Afrika kıtasında kaosa neden olan liderleri ortaya çıkan İtalya gibi-zaman zaman çatışma ve karşılıklı suçlama noktasına varıyordu. Ayrıca Almanya Macron'a Afrika ile ilgilenmenin güvenlik ve askeri boyutların da ötesinde bütünleşmiş bir vizyon çerçevesinde olması gerektiğini defalarca hatırlattı.Kıtanın gidişatına dair, birçok ülkenin Paris ile ilişkilerini azaltarak yüzünü Çin, Türkiye ve Rusya'ya çevirmesi şaşırtıcı görünmüyor. İlk defa - dil sorununa rağmen­- Çin'de okuyan Afrikalı öğrenci sayısı, Fransa'da okuyan öğrenci sayısını geçti.

Fransız kuvvetleri Ağustos ortasında Mali'den çekildi ve bu, yenilgi tadında hayal kırıklığına uğranan bir geri çekilmeydi; Öyle ki Fransa cumhurbaşkanı geçen Temmuz sonunda yaptığı Afrika turu sırasında, Fransa'nın Afrika kıtasındaki varlığını bireysel olarak ve Avrupa Birliği açısından güçlendirme kararlılığını vurgulayarak, bu yenilgiyi hafifletmeye çalıştı. Ancak birçok Afrikalı lider, Macron'un söylemlerinin sahadaki girişimlere yansımadığının farkında.

Uluslararası raporlar, Birleşmiş Milletler, ABD ve hatta Fransa'nın Avrupalı ortaklarının, Fransa'nın Mali ve Sahel bölgesine askeri müdahalesini yönetme şeklini ve ardından çekilme kararını -bölgedeki silahlı gruplardan gelen tehditler nedeniyle boşluk ve büyük riskler bırakabilecek karışık bir geri çekilme olarak- olumsuz gördüğünü göstermektedir. Yerel Fransız medyası, askerlerin Mali'den çekilmesinin ardından ülkede( Fransa'da) bir güvenlik endişesi olduğunu ifade etti ve hatta Fransız güvenlik servisleri, Sahel'den gelen militanların aktif düzensiz göç yoluyla bölgeden Fransa'ya geçeceği korkusuyla ülkedeki teyakkuz durumunu artırdı.

Fransa, Sahel'in aşırılıkçı grupların tehditleri ve düzensiz göç açısından Bermuda Şeytan Üçgeni'ne benzediğini ve Libya'daki güvensiz ve istikrarsız durum ile Fas-Cezayir anlaşmazlığının derinleşmesi nedeniyle bölgedeki risklerin arttığını çok iyi biliyor.

Fransa'nın Afrika'ya yaptığı askeri müdahalelerin sayısı son 50 yılda 40 kereye ulaştı. Bu süreçte beyan edilen çok sayıda itici güç (İç ekonomik sıkıntılar, enerji ve nüfuz rekabeti ve ayrıca nostaljik sömürge mirası) olsa da ana güdüsü şüphesiz sömürgecilikti. Bunların hepsi, Afrika'da tekrarlanan bir maceranın katalizörleri oldu. Genellikle derin jeopolitik dönüşümleri ve dünyadaki güç dengesini okumak için acele eden bir Fransız macerası.

Askeri müdahale fikrine ilişkin son bir mülahaza da şu ki , Afganistan'daki Amerikan işgali ve Mali'deki Fransız işgali maceraları, iç içe geçmiş ve daha karmaşık hale gelen ve maceracıların oyunun kurallarını kontrol etmelerine asla izin vermeyen bir dünyada askeri seçeneklerin risklerinin ve ikilemlerinin büyüklüğünü çarpıcı örnekleri olarak ortaya koyuyor.

*Bu makale Al Jazeera'da Jelal Ouerghi tarafından kaleme alınmıştır.