Amerika 3 Kasım 2020’de başkanlık seçimlerine gidiyor. Trump için hayatta her şeyden önemli olan bu seçimler, koronavirüs sonrası çok daha riskli bir hâl aldı. Virüs öncesi ekonomideki rahatlama, ticaret savaşları gibi agresif adımları atması içerde olabildiğince elini güçlendirmişti. Demokrat aday adaylarından öne çıkan Joe Biden gibi isimlerin özellikle genç Amerikalılar üzerinde heyecan oluşturamaması, seçimlerin Trump için çok kolay geçeceğine dair algıları destekliyordu. Ancak salgın Trump’ın hesaplarını şimdilik bozdu. Salgının ilk günlerinde ölümler 200 bin civarında olursa bunun çok önemli başarı olacağını söyleyerek aslında zihinleri hazırlamaya ve ön almaya çalıştı. Günlük ölüm istatistikleri bu sayıyı çok geride bırakacak ölçüde artış trendi göstermeye başlayınca da bu sefer normalleşme için her türlü riski göze alma yoluna girdi.

İlk başlarda 2008 krizi ile karşılaştırılan salgınla gelen ekonomik daralma, şimdi 1929 Büyük Buhran’ıyla kıyaslanır oldu. Normalleşme bir an önce sağlanamazsa, işsiz sayısındaki devasa artışın sosyal patlamalara sebep olabileceğine dair endişeler, Amerika’nın şu andaki en önemli gündemine dönüştü. Bu durumu seçimler için en büyük tehdit olarak gören Trump, muhtemelen bu tehdidi bertaraf etmek adına, iki gün önce yaptığı açıklamada hiçbir şey yokmuş gibi yakında seçim çalışmalarına başlayacağını bile açıkladı.

Tabi bir de dünyadaki dengeler açısından Amerika’nın değerlendirilmesine ihtiyaç var. 1990’lı yıllar ekonomik gücün doğuya kayacağına dair ipuçlarını zaten veriyordu. Amerika’nın ciroları onlarca ülke ekonomisinden büyük olan şirketleri, üretimlerini doğuya, özellikle Çin’e kaydırmış, bu durum ucuz işgücüyle onlar için katmerli kazançlara dönüşmüştü. Bu kazançların ilelebet böyle gideceğine dair algı, bu şirketleri tamamen rehavete sevk etti. Belki de Çin ile üretim açısından tek taraflı bağımlılık üzerine kurdukları ilişkinin, gün gelecek böyle büyük bir tehdit olabileceğini hiç düşünmemişlerdi. Şimdi herkes gibi onlar da zordalar. Yani Amerika, Çin ile olan ticaretini tamamen askıya almayı düşünse, tek kaybedenin Çin olmayacağını gayet iyi biliyor. Bu yüzden ipi geriyor ama koparmıyor. Bu sinir harbinde, kazanımlarını olabildiğince artırmaya çalışan stratejiler uyguluyor.

Dünyada artık güç dengeleri bir açıdan çetrefilli ama bir diğer açıdan da oldukça sade. Çetrefilli çünkü Amerika için dünyanın jandarması rolünü oynamak, hele de koronavirüs sonrası hiç de kolay değil. Günümüzde çok kutuplu birlikteliklerin kurulabilmesi, Amerika’nın hareket kabiliyetini oldukça sınırlıyor. Güç dengeleri sade çünkü herkes birbirine bağımlı olduğunu özellikle bu virüsle beraber daha net anlamış oldu.

Bununla birlikte cevabı merak edilen bir diğer önemli soru da 1929 Krizi’nin dünyayı bir boyutuyla 2. Dünya Savaşı’na taşıdığı düşünülürse, acaba virüs salgınının oluşturduğu ekonomik zorluklarla birlikte dünya yeni bir savaşa mı uyanacak sorusudur. Şimdi bütün insanlık için en büyük risk böyle bir sonla yüzleşmek zorunda kalması olacaktır.

Halil Berktay Hoca içinde yaşadığımız dönemde, lider-kitle, devlet-sistem ilişkisini tarif ederken bu çağın, “teorik, ideolojik diktatörlükler değil, pragmatik ve oportünist ve otoriterizmler çağı” olduğunu ifade ediyor. Bu liderlik yaklaşımlarıyla tarif edilen yönetim anlayışlarının el yordamıyla oluştuklarını, günübirlik olduklarını ve zaman ufuklarının çok sınırlı olduğunu söylüyor. Bu tespit üzerinden gidersek Trump için de zaman kavramının 3 Kasım 2020 ile sınırlı olduğunu söyleyebiliriz. Ufku ancak o günü kadar genişleyebiliyor. Kendisi için bu seçimleri ölüm-kalım savaşı olarak görüyor. Kanaatimizce o günü garantiye alacağına inansa, çatışma, savaş gibi insanlık için yıkım olacak adımları atabilir. Trump böyle bir potansiyeli maalesef taşıyor. Oysa koronavirüsün Amerika, Trump dâhil bütün insanlığa mesajı net; ya bütün dünya halkları olarak bu süreçten dersler çıkarıp, birbirinizi yemekten, kibirli davranışlardan, çatışmalardan, savaşlardan vazgeçecek, hak ve adalete dayanan yeni bir uluslararası sistem inşa edeceksiniz, ya da ama bugün ama yakın gelecekte hep birlikte kaybedeceksiniz.