Suriye ile görüşme konusunda yapılan açıklamalar iyice sıklaşmaya başladı. Hatta İngiltere merkezli Reuters haber ajansının iddiasına göre, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın görüşme talebini reddettiğine dair bir haber bile gündeme düştü. Bu haberin içinde Esad'ın Türkiye seçimleri sonrasını işaret ettiğine dair ifadeler de kullanıldı.

Bundan 5-6 yıl önce böyle bir görüşme atmosferi ortaya çıkmış olsaydı, sorunun aşılması için bugüne göre daha ümitli konuşulabilirdi. Tam da bu noktada sonda söyleyeceğimi başta ifade edeyim; Suriye ile kesinlikle görüşülmeli ve problemlerin ortadan kalkması için müzakerelere bir an önce başlanmalıdır. Ancak bugün için Suriye ile görüşmek sadece Suriye ile görüşmek anlamına gelmiyor. Bunun da bilinmesinde fayda var. Rusya ve İran'ın kendi beklentilerine uygun şekilde aynı anda 'evet' diyebileceği, Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) ise başta Türkiye, sonra da Rusya ve İran ile çatışan bölgesel hedeflerinin maksimum derecede buluşması gerekiyor. Bu ne kadar mümkün, onu sizlerin takdirine bırakıyorum.

ABD'nin hedefi Suriye'de istikrarın sağlanması değildir. ABD, ülkedeki kaosun devam etmesi yönünde bir yol haritasına göre hareket ediyor. Bölgesel aktörlerin enerjisinin Suriye'de harcanmasına dönük planlar yapıyor. Ülkenin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) için önemli bir laboratuvar olan vasfını korumasını hedefliyor. İran'da devam eden hareketlilik, Rusya'nın Ukrayna savaşında yaşadığı kafa karışıklıkları ABD'nin Suriye'ye bakışında bazı değişiklikler meydana getirdi. Geçen süre zarfında herkesin yerel unsurlarla olan ilişkisi daha da kalıcı hale geldi. Rusya, Suriye yönetimi ile ittifakını devam ettirirken, ABD'nin yerel partner olarak tanımladığı SDG (PYD/YPG) ile de görüşmelerini sürdürüyor. Hatta ABD'den uzaklaşmaları yönünde onlara telkinde bulunuyor. Çünkü SDG'nin Suriye'deki en organize yapı olduğunu düşünüyor. Rusya, diğer yapılanmalar ve terör örgütlerinin konjonktürel sürecin bir parçası olduğu kanaatinde. Türkiye ise bir taraftan sınır güvenliğini temin etmeye çalışırken, olası Esad ile müzakerelerin başlaması sonucu, bu görüşmelere muhalif olan Suriye içindeki unsurların nasıl tepki verecekleri konusuna odaklanmış durumda. Ayrıca sığınmacılar meselesinin çözümü için en başta Suriye ile görüşmenin şart olduğu net olarak anlaşıldı. Avrupa Birliği (AB) ile imzalanan 'Geri Kabul Anlaşması'nın dertlere derman olamayacağına dair kesin bir kanaat var artık.

Yani görüldüğü gibi Suriye'de Esad, ülkenin tamamında söz sahibi olmadığı için onunla yürütülecek bir süreç, sorunun sadece belli bir kısmına dönük çözümler getirebilir. Bir de 4 milyona yakın insanın yaşadığı ve yüzlerce terör örgütünün varlığından söz edilen İdlib var ki; işte orasının nasıl masaya yatırılacağı ise ayrı bir muamma.

Peki, bütün bunlara rağmen Suriye ile neden hala görüşülmeli noktasındayım? Kaldı ki bu düşüncemiz sadece bugüne ait de değildir. Öteden beri iletişim kanallarının açık tutulması gerektiğini ısrarla vurgulamaya çalışmıştık. Çünkü böyle bir görüşme bazı belirsizliklerin netleşmesini sağlayacak, soruna bakışlardaki benzerlik ve farklılıkların daha net ortaya çıkmasına yardım edecek, ülke içindeki diğer unsurların konumlarını gözden geçirmelerine zemin hazırlayacak, Suriye üzerinden bölgesel hesaplar içinde olanların ise maddi-manevi maliyet analizi yapmalarına zorlayacaktır.

Bunun için güçlü bir iradeye ihtiyaç olduğu ortadadır. Birbiriyle çelişen tutum, eylem ve söylem içinde bulunan bu iktidarın Suriye konusunda süreci normalleştirme yoluna sokması çok zordur. Dış politikada yeni bir iktidara, diplomaside yeni yüzlere ihtiyaç vardır. Aksi takdirde ne Mısır'la ne de Suriye ile sorunların aşılması konusunda gerekli mesafeler alınamayacaktır. Bu iktidarın dış politikayı iç politikaya malzeme yapması, bu ülkelerle yaşanan krizlerin yönetimini oldukça zorlaştırmıştır. Bunca kırılgan aşamalardan geçen dış politikada şimdi kurumsal aklı inşa etme zamanıdır.