Keşmir’de kazan kaynıyor.

2014 yılından beri yönetimde olan Narendra Modi’nin önderliğindeki BJP (“Bharatiya Janata Party”, Hindistan Halk Partisi) tartışmalı Cammu Keşmir bölgesindeki Müslümanlara nispetle uzunca bir süredir İsrail’in Gazze’de uyguladığı politikalar manzumesinin bir benzerini pratiğe döküyor.

Hindu yerleşimciler eliyle BJP tarafından bilfiil sömürgeleştirilmeye çalışılan Keşmir’de gerilim son aylarda iyiden iyiye tırmandı.

İnternet erişiminin bütünüyle kısıtlandığı (yasaklandığı), gazetecilerin, entelektüellerin ve sade ahalinin sistematik bir sindirme çarkından geçirildiği Keşmir’de son olarak Beighbora köyünde Yeni Delhi’ye bağlı askerî ve paramiliter güçler tarafından düzenlenen operasyonda Hizbul Mücahidin örgütü liderlerinden Riyaz Naiku’nun şehit edildiği açıklandı.

Pakistan Başbakanı İmran Han, haberin yayılmasını müteakip kişisel sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, şahsının bir müddettir uluslararası kamuoyunun dikkatini Hindistan’ın saldırganlığına çekmek için uğraştığını, Keşmir’deki yerel direnişin Hindistan’ın bölgede izlediği baskı politikasının bir izdüşümü olduğunu ve dünyanın BJP iktidarının bölgesel barışı bozmaya yönelik adımlarına karşı uyanık olması gerektiğini ifade etti.

Hizbul Mücahidin örgütü, Hindistan-Avrupa Birliği (AB)-Amerika Birleşik Devletleri (ABD) üçlüsünün resmî terör listelerinde yer almasına karşın Pakistan’da yasal bir statüye sahiptir. 1980’lerin son demlerinde kurulan örgütün nihaî amacının ya doğrudan Pakistan’a bağlanmak ya da Keşmir’in bağımsızlığını ilân etmek olduğu biliniyor.

Hizbul Mücahidin’in bir önceki liderlerinden olan Burhan Wani 2016 yılında şehit edilmişti. Söz konusu şehadetin akabinde yerel halk ile hükûmet güçleri arasında şiddetli çatışmalar yaşanmıştı.

2018 yılının kasım ayında Al Jazeera’ya verdiği mülakatta Riyaz Naiku, örgütün bölgede yürüttüğü silâhlı mücadelenin Hindistan’ın yasadışı işgalinden mütevellit ete kemiğe büründüğünü, Keşmir’deki durumun Filistin’deki gibi çok yoğun seyrettiğini ve fakat buralardaki hadiselerin yabancı basında çok az irdelendiğini belirtiyordu.

Pakistan’ın kendilerinin “ideolojik ve ahlâkî müttefiki” olduğunu vurgulayan Naiku, “Pakistan halkı daima bizim saflarımızda konumlandı ve bize destek verdi” diyordu.

Gerçekten de Hindistan’da BJP iktidarı aynı düşünsel köklerden beslendiği Siyonizm’in yürütücüsü İsrail’le diplomatik ve ekonomik başlıkların ötesinde “güvenlik” stratejilerinde de ortaklaşıyor.

Bugün BJP’nin fikrî omurgasını teşkil eden Hindutva (Hintlilik) kavramı 1920’li yıllarda Vinayak Dimodar Savarkar’ın inisiyatifiyle nakşedildi. Dahası, Savarkar kendi Hint “milliyetçiliğini” Siyonizm modeli üzerinden kurgulamıştır.

1923 yılında yayımlanan Essentials of Hindutva (Hintliliğin Esasları) başlıklı eserinde Savarkar şöyle diyordu:

“Kavrayışımıza Hintliler dışında sadece Yahudiler yaklaşabilirler.”

Savarkar hakiki bir Siyonizm destekçisiydi ve bu desteğini Hindistan’ın hususî şartları ışığında meşrulaştırmaya gayret ediyordu. Bu noktadan hareketle, Savarkar devam ediyor:

“Siyonistlerin hayalleri bir gün gerçekleşecek olursa buna en az Yahudi dostlarımız kadar seviniriz.”

Hindistan Nehru iktidarında İsrail’i resmen tanımamıştı. Bu “eksikliğe” içerleyen Savarkar, Nehru’nun bu tutumuna ilişkin verdiği bir demeçte şu görüşleri naklediyordu:

“Yarın Hindistan ile Pakistan arasında bir savaş çıkarsa neredeyse bütün Müslümanlar Pakistan’ın yanında saf tutacaklar ancak İsrail bizim tarafımızda olacaktır. Bu sebeple Hindistan İsrail’i derhal tanımalıdır.”

Hâl böyle olunca, bugün Savarkar’ı bir “manevî rol-model” belleyen BJP aygıtı ile Modi’nin Keşmir’e yaklaşımlarında İsrail’i örnek almaları kati suretle şaşırtıcı değildir.

2019 yılının yaz aylarından bu yana BJP’nin Keşmir özelinde içselleştirdiği sömürgeleştirme eğilimi bu yönüyle İsrail’in Yahudi yerleşimciler aracılığıyla Filistin’de giriştiği fesat eylemlerinden farksızdır ve hatta bunlarla tıpatıp aynıdır.

Nisan 2020 tarihinde çıkan bir yasayla, BJP hükûmeti 15 yıldır Keşmir’de yaşayan veya Keşmir’de 7 yıl boyunca tahsil gören Hindistan vatandaşlarının bölgede “süresiz ikamet” hakkını elde edebileceklerin, dahası mülk edinmelerinin – toprak satın alabilmelerinin önünü açtı.

Hindistan’ın Ağustos 2019 tarihinde Keşmir’in ilhakını öngören düzenlemeyle birlikte topyekûn bir ablukaya aldığı Keşmir’de böylelikle bir gangster düzeni tesis edilmiş oldu.

Gangsterliğin temelinde ise hâlihazırda Hindular ile Müslümanlar arasındaki muazzam gelir farkı var. Hint Müslümanlarının böylesi bir finansal kuvveti haiz değildir. Ekonomik faaliyetler askıdadır ve işsizlik had safhaya ulaşmış vaziyettedir. Nitekim bu plan zaviyesinden değerlendirildiğinde Hint Müslümanlarının ve dahi Keşmir yerlisi Müslümanların mülksüzlüğe mahkûm edilmeleri de mantıklıdır.

BJK haydutlarının en büyük ve en radikal hedefi Kademeli bir demografi mühendisliğiyle bölgeyi “Hintlileştirmek” (daha doğrusu “Hindulaştırmak”) ve en önemlisi de bu vesileyle “İslâmsızlaştırmaktır”.

Fakat Keşmir’in başka özellikleri de mevcut. Başka bir deyişle Keşmir’in stratejik önemi yalnızca bölgedeki Müslümanları “kovma” hevesiyle açıklanamaz. Bu, meselenin ideolojik ihtiras boyutunu yansıtıyor – doğrudur. Ancak madalyonun diğer yüzünde maddî motivasyonlar var.

Keşmir doğal kaynaklar bakımından oldukça zengin bir bölge. Altın, krom, bakır ve diğer bilumum kıymetli madenler noktasında fevkalade müreffeh bir coğrafyadan bahsediyoruz.

Dahası Keşmir, coğrafî konumu gereği, olağanüstü su kaynaklarına hükmediyor. Keşmir’in buzulları nehirlere eşine az rastlanan derecede temiz su temin ediyor. Öte yandan bu su bolluğu hidroelektrik santrallerini de besliyor ve elektrik elde etmek için vazgeçilmez bir unsura dönüşüyor. Tarımsal üretime sunduğu katkı da cabası.

Modi ve çeteleri Keşmir’i “İslâmsızlaştırmanın” yanı sıra aynı zamanda “kapitalistleştirmenin” de peşindeler. Tıpkı ABD Başkanı Donald Trump’ın damadı Jared Kushner’in Gazze şeridinden bir “Los Angeles” çıkarmak (!) istediği gibi, Modi ve avenesi de Keşmir’den bir kapitalist “El Dorado” devşirmenin hayaliyle yanıp tutuşuyor.

Özetlemek gerekirse, Siyonist İsrail Ortadoğu’yu kor ateşlere atmıştı. Bugün Siyonist Hindistan, Hint Alt Kıtası’nı tutuşturması muhtemel aynı kıvılcımı çakmaya ant içmiş gibi duruyor. Keşmir’in Filistin’le mukayese edildiğinde tek farkı, yanı başında ve arkasında nükleer gücü olan Pakistan gibi bir devletin varlığıdır.

Her ne kadar Hindistan ile Pakistan arasındaki yıkıcı bir savaşın kimseye faydası dokunmayacaksa da, bu süreçte Pakistan yönetiminin takınacağı tavır belirleyici olacaktır. Riyaz Naiku’nun şehadeti kısa vadede yaygın bir belirsizliği, bir kitlesel tepkiyi tetikler mi bunu şimdiden kestirmek güç. Ancak Pakistan’ın da eli kolu bağlı bir biçimde kenarda olan biteni izlemekle yetinmeyeceği de aşikârdır.

Son bir not: Kovid-19 salgınının dünyada yarattığı kargaşa ve kaostan istifade etmek suretiyle beynelmilel İslâm düşmanı emperyalizmin Pakistan üzerinde oynamaya yelteneceği oyunları ayrıca nazara almak icap eder.