Bugünden tam 11 yıl önce Suriye'de çocuklar ellerini sıkı sıkı tutan babalarıyla birlikte güven ve huzur içinde olan son günlerini yaşadılar. 15 Mart 2011 tarihinden sonra ise Suriye'de hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Çocukların yetim bırakıldığı ve tüm dünyanın seyirci kaldığı utanç dolu 11 yıl tarihe Suriye Savaşı olarak yazıldı. 21. yüzyılda hala savaştan bahsediyor olmak insanoğlunun en büyük zaaflarını, açgözlülüğünü en acı şekilde ortaya koymaktadır. Bugün hala İsrail'in vurduğu Filistin'de, Rusya'nın işgal ettiği Ukrayna'da insanoğlu din dil ırk fark etmeksizin zulme maruz kalıyor. Yıllar geçiyor ülke isimleri değişiyor ama yaşanan zulüm aynı zulüm. Ne acı ki tarih hep tekerrür ediyor. Günümüzde yaşanan tüm bu zulümlerin utancı tüm insanlığın utancıdır ve zulme sessiz kalan dilsiz şeytandır. İHH ve TÜRDEB ortaklığıyla, Türkiye'nin Dergileri İdlib'te projesi kapsamında İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesine giderek yaşanan tüm bu gerçekliğe sahada en net haliyle şahit olduk. Suriye savaşının iç yüzüne şahit olduğumuz İdlib bölgesi ziyaretimizi, gerçekliği bilmenin ve görmenin getirdiği sorumluluk kaygısıyla kaleme almak taşıdığımız bu yükü paylaşmak gerekmektedir. Öncelikli olarak Suriye savaşının iç yüzünü tüm gerçekliğiyle bilmek yapılan tüm bu faaliyetleri çok daha anlamlı kılacaktır. Bu sebeple Suriye Savaşının iç yüzünü hatırlamak, iç dinamikleri anlamak ve savaşa dair bir çerçeve çizmek yapılan tüm insani faaliyetin büyüklüğünü daha iyi kavramak adına önem arz etmektedir.

Suriye Savaşı, Arap ülkelerindeki halkların özgürlük ve demokrasi talepleriyle mevcut rejimlere karşı gösteriler düzenlediği 'Arap Baharı' olarak adlandırılan dönemde, 15 Mart 2011 tarihinde bir grup gencin aynı güdüyle rejim karşıtı gösteriler düzenlemesi üzerine rejimin askeri müdahalesi sonucu adım adım büyüyerek bugüne kadar gelmiştir. Rejim ve muhalifler arasındaki çatışmalarla iç savaşa dönüşen bu gösteriler, dış güçlerin müdahalesiyle etkisi büyüyen, tüm dünyanın gözleri önünde tam anlamıyla bir insan hakları ihlali örneği olarak tarihe Suriye Savaşı adıyla geçmiştir. Rejimin kontrolsüz güç uyguladığı zaman zaman kimyasal silah kullandığı bu saldırılar ve Suriye'de sınırı bile olmayan ülkelerin çıkarları doğrultusunda dahil oldukları bu iç savaş, iç savaş olmaktan çıkarak uluslararası güç dengesinde bir gövde gösterisi hareket alanı halini almıştır. Bağımsız ve özgür bir devlet olan Suriye zamanla bölünerek parçalara ayrılmıştır. Rusya ve İran'ın yardımıyla Esad rejimi Suriye'nin yaklaşık %60'nın kontrolünü ele geçirmiştir. ABD eliyle konuşlandırılmış YPG/PKK ise kuzey bölgesinde ülkenin geri kalan 4'te 1'inde iken, IŞİD/DAEŞ terör grubunun ülkedeki varlığı %5 lik bir alanda kendini göstermektedir. Muhalifler (ÖSO) ise, Türkiye sınırına yakın olan İdlib, Afrin, Tel Abyad ve Rasulayn bölgelerinde varlığını korumaktadır. Harita üzerinde şehir şehir tanımlanan bu parçalanmışlığın en gerçek hali ise bu şehirlerde yaşayan Suriye halkına yaşatılmıştır. Milyonlarca sivil evinden edilmiş 22 milyonluk Suriye nüfusunun yaklaşık 6,6 milyonu göçe zorlanarak ülkesini terk etmek zorunda kalmıştır. Bunlardan 3,6 milyonu Türkiye'ye sığınmış, geride kalan 13 milyon sivil ise savaşın ortasında insani yardımlara muhtaç hale getirilmiştir. 2017-2020 yılları arasında yaklaşık 4 milyon insan rejim güçlerinin saldırıları sebebiyle Türkiye sınırına yakın bir bölgeye doğru göç ederek burada yaşam mücadelesi vermektedir. Kontrolsüz ve güvensiz bir alana dönen Suriye toprakları Türkiye'nin doğu sınırında terör faaliyetlerine açık hale gelmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ise sınırında yaşanan bu güvenlik tehdidine karşı Fırat Kalkanı Harekatı, Zeytin Dalı Harekatı, Barış Pınarı Harekatı ve son olarak Bahar Kalkanı Harekatı ile müdahil olmuştur. Bu harekatların öncelikli sebebi Türkiye'nin doğu sınırında tehdit unsuru olarak konumlanan YPG/PKK'nın varlığını sonlandırmaktır. Bu harekatların bir diğer sebebi ise bölgesel huzurun sağlanması ve savaştan kaçan Suriyeli sivillerin yaşanan zulümden mümkün olduğunca korunmasıdır. Türkiye, sınırında yaşanan ve 11 yıldır devam eden bu zulüm karşısında tüm dünyanın aksine ciddi sorumluluklar üstlenmiş ve bu süreçte önemli bir rol oynamıştır. Türkiye ve Rusya ortaklığıyla imzalanan İdlib Ateşkes Antlaşması 6 Mart 2020 tarihiyle İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi sınırları içerisindeki askeri faaliyetleri durdurmuştur. Bugün 4 milyon 250 bin Suriyeli, İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesinde hayatta kalma mücadelesi vermektedir. Uluslararası güç dengesinde önemli bir diplomasi süreci yöneten Türkiye'yi sahada ise birçok Sivil Toplum Kuruluşu temsil etmektedir. Bu temsilin en güçlü örneklerinden biri olan İHH İnsani Yardım Vakfı ise Suriye savaşında üstlenmiş olduğu sorumluluğun büyüklüğü sebebiyle başarılı bir kamu diplomasisi örneği olarak gösterilebilir. İHH İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesinde Türkiye ve Suriye'yi birleştiren bir tampon bölgede gözle görülür şekilde oldukça büyük çaplı bir insani yardım faaliyeti sürdürmektedir. Şahidi olduğumuz bu faaliyetlerden ilki Türkiye sınırları içerisinde kurulmuş Reyhanlı Eğitim Köyüdür. İHH tarafından Hatay'ın Reyhanlı ilçesinde 18 Mayıs 2017'den beri faaliyet gösteren bu köy savaşın yetim bıraktığı çocuklar için inşa edilmiştir. 990 kişi kapasiteli büyük bir eğitim kompleksi olan bu eğitim köyü savaş mağduru Suriyeli çocukların bedenen ve ruhen sağlıklı yetişmesi için tüm detayların düşünüldüğü güvenli ve huzurlu bir yuva olarak Suriyeli çocuklara kapısını açmıştır. Reyhanlı eğitim köyünde yaşayan çocuklar, Suriye gibi kıymetli bir yurdun bir sonraki neslidir, bir neslin yitip gitmemesi adına yapılan tüm bu çabaların anlamı çok büyüktür. Cilvegözü sınır kapısından Babül Hava sınır kapısına doğru hareket edildiğinde ise hemen yanı başımızda, İdlib' te savaşın tüm gerçekliği ve tüm yıkımı sarı bir toz bulutu olarak insanın yüzüne çarpmaktadır. Yağmur yağdıkça çamurlaşmış bu toprak arazilerde binlerce çadır bu çadırların içinde milyonlarca Suriye vatandaşı yaşamaktadır. Evleri yıkılmış ailelerini kaybetmiş tüm hayatları ellerinden alınmış Suriye halkı yazın kavurucu sıcağı kışın dondurucu soğuğuna rağmen gidecek bir evleri olmadığı için İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesinde yaşam ve ölüm arasında bir noktada hayatta kalmaya çalışmaktadır. İHH' nın bu bölgede yaşayan Suriye halkı için yaptığı yardımlar Babül Hava lojistik merkezinden çıkarak bu Çadır kentlerde yaşayan insanlara yiyecek, giyecek, ısınma ve yaşama umudu olarak ulaşmaktadır. Babül Hava lojistik merkezi İHH tarafından kurulmuş 90 tırın aynı anda alabilen devasa büyüklükteki bir depo olarak kullanılmaktadır. Burası aynı zamanda Suriyeli kadınların üretime katıldığı terzihaneleri, ekmek fırınlarını barındıran büyük bir lojistik merkezidir. Bu üretim alanları Suriye halkına giyecek kıyafet, yiyecek ekmek olması yanı sıra Suriyeli halkının bu üretim sürecinin içinde bulunması, hayata dokunmak değer katmak adına önemli bir faaliyettir. Bölgede Briket evlerle kurulmuş kamp alanlarıyla 4 duvarı olan sıcak bir yuvaya olan ihtiyacı, açılan su kuyularıyla temiz içme suyuna olan ihtiyacı karşılama noktasında ortaya konulan gayrete ve çabaya, İHH' nın İnsani Yardım Faaliyetleri kapsamındaki taşımış olduğu sorumluluğa bizzat şahit olduk. Devletler üstü bir misyon edinerek güçlü bir STK örneğinin en gerçek hali olan İHH Suriye halkına sadece en temel insani yardımlar değil bir nesli kurtarmaya yönelik uzun soluklu faaliyetleri hayata geçirmektedir. Bölgedeki faaliyetlerden belki de en önemlisi ise İHH tarafından yapılan okullardır. Bu okullar savaşın içine doğan Suriyeli binlerce çocuğun geleceklerine kurulan köprülerdir. İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesindeki tüm Kamp alanlarında, yetimhanelerde hatta çadır kentlerde çocuklar için okullar kuran İHH, bir neslin hayal kurmasına ve hayallerini gerçekleştirmesine imkan ve olanak sağlayarak bu şekilde bir toplumun geleceğine ışık tutmaktadır.

Unutturulan Zafer; Kut'ül Amare Unutturulan Zafer; Kut'ül Amare

Uluslararası ilişkilerde, geleneksel diplomasiden farklı olarak hükümet dışı aktörler aracılığıyla devletler üstü çok aktörlü bir yumuşak güç kullanımı hakimdir. Kamu diplomasisi üzerinden yürütülen bu yumuşak güç kullanımında Sivil Toplum Kuruluşları önemli bir rol üstlenmektedir. İHH' nın Suriye'de yürütmüş olduğu bu geniş çaplı faaliyetler ise güçlü bir kamu diplomasisi örneği olarak karşımıza çıkmaktadır. Sürdürülebilir bir insani yardım faaliyetini hayata geçiren İHH bir Sivil Toplum Kuruluşunun sınırlarını ve yapabileceklerini görmek açısından umut verici bir örnek olarak Türkiye için çok güçlü bir temsil görevi taşımaktadır.

Afra Betül Özdemir

Uluslararası İlişkiler Uzmanı