Bilal Turan - Kabil / Afganistan
İçinde yaşadığımız dünya, gittikçe içerisinden çıkılamayacak gündemlere şahit oluyor. 'Bu da olmaz artık' dedirten olayları tartışırken buluyoruz kendimizi. Geçip giden gündemlerin hasarları ise yıllarca süren büyük acılara sahne oluyor.
2001 yılı.
Tüm televizyonlarda son dakika haberi.
İkiz kulelerin bombalanması.
Dünyanın yeni bir kaos ortamına sürüklenmesi.
İki kutuplu dünyanın ibresini İslam Coğrafyasına çevirmesi hala devam eden savaş ortamının habercisiydi. Yüz binlerce insanın canına kıyılacak, milyonlarca insan yerinden yurdundan olacaktı.
Afganistan…
Önce Sovyet Rusya'nın daha sonra Amerika'nın işgaline uğrayan ülke, 20 yıl devam eden savaşın ardından istediği bağımsızlığı kazandı. Afganistan İslam Emirliği olarak özgürlüğüne kavuştu. Savaş sonrası enkazı kaldırmaya talip olan Taliban Yönetimi, parasına el koyulan, ekonomisi çöken bir ülkeyi küllerinden kaldırmak için kollarını sıvadı.
'Türkiye'yi ve Türkleri çok seviyoruz. Biliyoruz, onlar da bizi çok seviyorlar. Ancak nedenini inanın bilmiyoruz. Sadece seviyoruz.'
Bu sözler Kabil - Jalalabad yolu üzerinde gece yarısı misafir olduğumuz bir ev sahibine ait. Geçtiğimiz günlerde İDDEF'in Afganistan'daki insani yardım çalışmalarına katılmak üzere Afganistan'daydık. Yaklaşık on beş gün süren ziyaretimiz süresince ülkenin çok çeşitli yerlerinde bulunduk. Bizzat yaşayarak gözlemleme fırsatı elde ettik. Bu ve benzeri sözlere gittiğimiz her yerde farklı şekillerde şahit olduk.
Gördüklerimizi anlatmayı; Batı basınının acımasızca devam eden dezenformasyonuna karşı Afgan halkına borcumuzun bir ifası olarak görüyorum.
Taliban Yönetimi'nin Kabil'i almasıyla biten savaş sonrası, ilk destek olan ülkelerin başında Türkiye geldi. Havaalanının aktif hale getirilmesinde Katar'la birlikte önemli rol alan Türkiye, uluslararası yardım kuruluşlarının bölgeden çekilmesi sonrası ilk insani yardım gönderen ülkelerden biriydi. Önce tırlarla ulaşan yardımlar; Ankara'dan kalkan, 'İyilik Treni' ile büyük bir dayanışmaya dönüşerek, tonlarca insani yardım malzemesi Afganistan'a ulaştı.
'Kapılarımız tüm dünyaya açık. Özellikle tüm Müslüman ülkeleri buraya davet ediyoruz.'
Amerika'nın ülkeden ayrılışı da zalimin son kazığı oldu Afganistan'a. Başlarına ne geleceğini bilmeyen insanlar, dikenli telleri atlayıp pistlere doluşurken, havalanan uçağın tekerlerine sığınan insanların yere çakılmasını tüm dünya izliyordu.
Barışçıl bir şekilde yönetimi devralan Taliban, başta Kabil olmak üzere tüm ülkede güvenliği tesis etmiş durumda. Şehir tüm canlılığıyla yaşamaya devam ediyor. Merkezi yerler ve kavşaklarda askerler ve polisler nöbet tutuyor. Yer yer güvenlik kontrolleri yapılıyor.
İşgal döneminde askeri konvoy geçerken hayatın donduğu, konvoya yaklaşan araçlara ateş edildiği Kabil'de trafikte kendine yer açmaya çalışan polis araçlarını görebiliyoruz artık.
Şehrin her yeri metrelerce yüksekliğe sahip beton bloklarla kaplı. Canlı bomba eylemlerinin durmadığı Afganistan'da işgal kuvvetleri güvenliği bu şekilde sağlamaya çalışmıştı. Beton blokların boyanıp özlü sözlerle donatılması, şairin, 'Beton duvarlar arasında bir çiçek açtı.' dizesini getiriyor aklımıza.
'İktidar olmak sorumluluk almaktır, ayrıcalıklı olmak değildir'
Yıllarca süren savaş ortamının getirdiği sonuçlar hiç iç açıcı bir tablo sunmuyor. Yeni yönetimin önünde aşması gereken üç büyük sorun var:
- Ekonomik krizin gittikçe derinleşmesi
- Ülke içindeki etnik gruplar arasındaki ihtilaflar
- ABD destekli IŞİD saldırılarının artması
Ülke içindeki para trafiği sarraflar aracılığıyla sürdürülüyor. Görüştüğümüz hükümet yetkilileri sarraflar aracılığıyla dünyanın her yerinden para alıp para gönderebildiklerini ifade ediyorlar.
Ülkede IŞİD tehlikesi dışında herhangi bir ihtilaf bulunmuyor. Ancak ekonomik krizin halk eylemine dönüşmesinden korkuluyor. Bu yüzden ülkenin her yerinde istihdam oluşturulacak tarım ve kalkınma projeleri başlatılıyor.
'Artık, gece yarısında Kabil'den Herat'a tek başınıza gidebilirsiniz.'