Muslim Port Haber Merkezi | Büşra Zehra Çamdalı

Filistin direnişinin 7 Ekim’de Gazze Şeridi çevresindeki işgal yerleşkelerine başlattığı “El Aksa Tufanı” operasyonunun ardından İsrail televizyonu, “Kfar Azza” yerleşim yerindeki bir kadın yerleşimciyle röportaj yaptı. Kadın, evine baskın düzenleyen savaşçılara ilişkin ifadesinde şunları aktardı:

“İçeriye girdiler, onlara dedim ki: Burada iki çocuğum var. Bize baktılar ve içlerinden biri bana: “Merak etme, ben Müslümanım, sana zarar vermeyeceğiz.” dedi Tanık, kendisini hem şaşırtan hem de sakinleştiren bu sözlere duyduğu şaşkınlığı gizleyemedi; özellikle de savaşçılardan biri evindeki yemek masasına bakıp “Bir muz alabilir miyim?” diyerek ondan izin istediğinde… Ancak en büyük şaşkınlık, küçük oğlunun -annesinin alay ettiği bir saflıkla- savaşçıların özür dilemenin bir yolunu bulmak için gizlice kendi aralarında danıştıklarını düşündüğü sırada yaşandı. Özür dilemekten daha fazlasını yaptıklarını görünce daha da şaşırdılar. Ve çocuğun hayal bile edemeyeceği bir şey yaptılar. Evden çıktılar, kapıyı arkalarından kapattılar ve her şey bitti.

Siyonist yerleşimcinin muhatabının sorusuna verdiği cevaplar bunlardı ve savaş halinde bu ahlakla davranan savaşçıların varlığına duyduğu şaşkınlığı dile getirdi. Ancak muhatabının sormadığı ve belki de konuşmacının cevaplayamayacağı soru şudur: “Siyonist savaşçılar ve çeteler, 75 yılı aşkın bir süre önce Filistin köylerine girip varlıklarını bu köylerin ve halklarının yıkıntıları ve kalıntıları üzerinde kurduklarında neler yaptılar?” Soykırım fikri ve insani ihlaller -İsrail şiddetinin, Tel Aviv’in terörizm olarak adlandırdığı direniş operasyonlarına tepkiden başka bir şey olmadığını iddia eden Siyonist propagandanın aksine- o toplantıdaki hem konuşmacının hem de muhatabının bir parçası olduğu, tüm dünyanın gözü önünde tecavüze uğrayan Filistin topraklarının işgalinin bir uzantısı olan bu Siyonist varlığının ayrılmaz bir parçasını oluşturuyor.

 SOYKIRIM DOKTRİNİ…

“Toprak, geniş alanları fazla olanların değil, hiçbir şeyi olmayanlarındır. “Yerinden edilmiş ve başıboş insanlara sığınacak bir yer sağlamak için topraklarının bir kısmını almak…” Bu, basitçe bir adalettir. Geniş topraklara sahip olan bu millet direnirse, ki bu çok doğaldır, bunu ona zorla dayatmak gerekir.”

Revizyonist Siyonizm hareketinin liderlerinden Zeev Jabotinsky

Filistinli tarihçi ve düşünür Abdul Rahman el-Kayyali[1] siyasi ansiklopedisinde, sömürgeciliği bize şu şekilde tanımlıyor. “Sömürgecilik, büyük güçlerin, diğer ülkelerin zenginliklerini sistematik olarak yağmalama, talan etme, medeniyet ve kültür miraslarını yok etme eğilimidir.Bu tarz bir sömürgecilik, genellikle sömürgeci devletin sömürgeleştirilmiş devleti, ekonomik (yeraltı ve yerüstü zenginliğini yağmalamak ve iş gücünden yararlanmak) ve stratejik  (çeşitli amaçlarla coğrafi konumundan faydalanmak) amaçlar için askeri ve idari olarak işgal ettiği sömürücü bir kolonizasyondur. Bunun bir örneği, on dokuzuncu yüzyıl ve yirminci yüzyılın ilk yarısı boyunca Afrika ve Asya ülkelerinde görülen çeşitli biçimlerdeki Batı sömürgeciliğidir.[2]

Bu sömürge modelinin karşısında ise askeri güçlerin ülkeyi işgal etmek, yönetmek ve yağmalamakla yetinmediği -kendi halkını boşalan topraklara yerleşmeye davet etmeden ve onları bu toprakların yeni sahibi[3] olarak görmeden önce- toprağı ele geçirmeye ve fiziksel, ulusal ve kültürel varlığı sona erdirmeye kadar uzandığı diğer yerleşimci modeli gelir. Bunun bir örneği, Avrupa nüfusunun, yerli nüfusun çoğunun yerini aldığı ve toprağın yeni sahibi haline geldiği Amerika ve Avustralya’da yaşananlardır.

İki tip arasında, her ikisini de birleştiren ve araştırmacı İslam Şehda Alûl’un[4] İsrail’in temsil ettiği yeni sömürge varlığı olarak tanımladığı şeyi ortaya çıkaran üçüncü bir tip var. Bu model ise esas olarak “dünyayı güçlü Batılı adamın yararına sömürge malzemesine dönüştüren Batılı ırkçı mirasa[5]” dayanıyor. Bu da Siyonist sömürgeci güçlerin Filistin’in zenginliklerini yağmalama ve Filistin halkını işgale hizmet adına sömürme arzusu anlamına geliyor. Aynı zamanda “Vaat Edilmiş Topraklar”ın meşruiyeti uyduruluyor, Filistin’deki Arap varlığı gayrımeşrulaştırılırken ve Filistinliler, İsrail’in Kutsal Topraklarından tahliye edilmesi gereken işgalciler ve işgalciler olarak görülüyor.  Bu da bu topraklardan mümkün olduğu kadar çoğunu almayı ve oralara yerleşmeyi gerektiriyor.

Siyonist sömürgecilik hem kolonizasyon hem de yerleşimcidir. Yani birbirinden ayrı olaylardan ziyade devam eden bir yerleşimciliktir. Yuttuğu her toprak, coğrafi sınırlara veya uluslararası kanunlara bakılmaksızın kendisine caizdir. Fransız düşünür Gilles Deleuze[6] bu sentez yerleşimci sömürgeciliğini anlatırken şöyle diyor: “İsrail, kuruluşundan bu yana, Filistin topraklarını boşaltmak ve buraları Siyonistlere tahsis edilmiş boş topraklar olarak göstermeye çalışmak şeklindeki temel amacını bir gün dahi gizlemedi. Bu sömürgeci uygulama, Avrupa’daki nüfusu sömüren uygulamadan farklıdır. Bu sömürgeci gücün nüfustan geriye kalanları, ucuz işgücü olarak kullandığı ve sömürdüğü, kullanılabilir bir malzemeye dönüştürdüğü, onu tamamen imha etmediği bir “toprağı boşaltma” pratiğidir.”

Bu durum, Siyonist rejimin sömürge ve yerleşimci kalıplarını birleştiren istisnai bir durum haline geldiği, sömürgeciliğin araçlarını kullandığı ama sömürge sürecinden kaçanların sahip oldukları kültürel bileşenler nedeniyle Amerika Birleşik Devletleri’nde olduğu gibi yerli nüfusu tamamen silmeyi başaramadığı anlamına geliyor.

Başka bir deyişle, Avrupa’nın Amerika ve Avustralya’daki deneyimlerinin kendisi için de tekrarlanacağını düşünen Siyonist sömürge için Filistin’in kültürel ve medeniyetsel derinliği ve halkının Arap-Müslüman ekseninde yayılımı beklenmedik bir sürprizdi.[7] Bu nedenle işgal, Filistin halkının etnik, mekânsal ve kimliksel olarak yok edilmesine karşı sürekli bir susuzluk içinde bulunuyor ki kendi varlığını dünyaya -sonsuza dek ve akabinde herhangi bir direnişten korkmadan- tabi bir devlet olarak sunabilsin. Bu nedenle soykırım durmadı ve durmayacaktır.

ETNİK TEMİZLİK... ABCD PLANI

Bizim için açık olmalı ki bu ülkede iki halkın bir arada yaşamasına yer yok.Ve bunun için de Arapların hepsini buradan komşu ülkelere nakletmekten başka çare yok.Tek bir köy ya da kabile dahi kalmamalı.”

Siyonist lider Yosef Weitz’in günlüğünden…

Nisan 1948’de bir gün, bir grup Haganah askeri Kudüs’ün eteklerindeki Deyr Yasin köyüne girdi. Köyün yollarının aralarında çocuk, bebek, kadın ve yaşlıların da bulunduğu düzinelerce gömülmemiş cesetle dolu olduğunu gördüler. Başları kesilmiş veya mideleri yarılmış başka cesetlerin yanı sıra onlarca kadın da evlerinde öldürülmüş olarak bulundu. Filistinlilere yönelik birçok katliama katılan askerler bu manzarayı görür görmez bir kısmı gördüklerinin dehşetinden baygınlık geçirdi[8].İronik bir şekilde, Siyonist gazeteci Amos Ben Verd bu tanıklığı Irgun ve Stern çetelerindeki kardeşlerinin ünlü Deir Yasin katliamında Filistinli sivillere karşı yaptıklarını çirkinlik olarak yorumlayan Siyonist askerlerden aktardı. Saldırı yaklaşık 13 saat sürdü ve Kızıl Haç’a göre 52 çocuk ve bebek, 25 hamile kadın ve seksen ile doksan yaş arasındaki her iki cinsiyetten yaşlılar da dahil olmak üzere 254 Filistinlinin hayatına mal oldu.[9]

Katliamdan sağ kurtulanların -o dönemde hâlâ Filistin’in kontrolünü elinde bulunduran İngiliz yetkililere anlattıklarına göre- Siyonistler, ayrım gözetmeksizin ateş açmadan önce tüm aileleri duvarın yanında durdurdu. Hamile kadınların karınlarının deşilmesi ve vücutları parçalandıktan sonra tüm mücevherlerinin çalınmasının yanı sıra[10] kadınların birçoğu tecavüze uğradı ve ardından katledildi. Belki de en ünlü tanıklıklardan biri, katliam sırasında on iki yaşında olan Fahim Zeydan’ın aktardıklarıdır:

“Bizi tek tek dışarı çıkardılar. Yaşlı bir adamı vurup öldürdüler, kızlarından biri ağlayınca onu da öldürdüler. Sonra ağabeyim Muhammed’i çağırıp gözümüzün önünde öldürdüler, annem de kucağında küçük kız kardeşim Khadra ile birlikte ağlayarak onun üzerine eğilince onu da öldürdüler.”[11]  Askerler ayrılmadan önce Zeydan’ı da vurdular ve onu şans eseri yaralı bir halde bıraktılar.

Söz konusu katliam, taksim kararı sonrasında Siyonist işgal sürecinde yaşanan bireysel bir hata değildi. Bilakis, daha sonra Siyonist varlığın liderleri olacak faillerin de övündüğü bir gururdur. Başbakan olarak görev yapan ve 1978’de Nobel Barış Ödülü’nü kazanan Irgun’un lideri Menachem Begin de bunlardan biridir. Begin -gururla- “Deyr Yasin’i takip eden medya kampanyasının “harika ve beklenmedik” sonuçlar verdiğini, Arapların güçlü bir paniğe kapıldıklarını ve canlarını kurtarmak için kaçmaya başladıklarını” ifade etti.[12] Yani bu panik rastgele bir sonuç değil, ilk tetiğe basılmadan önce planlanmış bir hedefti. Zira Irgun katliamının failleri, Arapların moralini bozacak bir katliam yapmak istediklerini itiraf ettiler.

Komutan Yehuda Lapidot’un ifadesine göre, baskın için sunulan teklif, “Arapların Irgun ve Stern’in bir operasyona katılması durumunda neler olabileceğini anlamalarını sağlamak için köyü işgal ettikten sonra köydeki nüfusun tamamının yok edilmesi” idi.[13] Nitekim bu katliam, Filistinli akademisyen ve tarihçi Nureddin Masalha’nın[14] belirttiği gibi, Filistinlileri topraklarından göç etmeye iten etkenlerden biriydi. Begin’in Deir Yasin olmasaydı “İsrail”in de olmayacağını söylemesinin nedeni de budur.

Siyonist varlık, bu katliamı öyle büyük bir kutlamayla kutladı ki hükümet, buna ve diğer katliamlara katılan Siyonist çetelerin isimlerini kurban köyünün yıkıntıları üzerine inşa edilen “Givat Shaul” yerleşiminde sokaklara verdi.[15]

Deyr Yasin’in Siyonist suçlara ilişkin bir sembol oluşu nedeniyle, Siyonist katliamlara ilişkin neredeyse hiçbir tarihsel referansta bundan bahsedilmemektedir. Bu korkunç katliamın, yalnızca Filistinlileri korkutmaya yönelik geçici bir ara planlamanın sonucu olmadığını, Siyonizm’in Filistin’i ışık hızıyla yutmak için çizdiği ve hayata geçirmek için çok çalıştığı büyük bir resmin parçası olduğunu idrak etmemiz gerekiyor. “Deyr Yasin” ve benzerleri, Filistin topraklarının mümkün olduğu kadar çoğunu boşaltmak için tasarlanan “Abjad” temizlik planlarının birer parçasıydı. Plan (A) ve Plan (B)’yi tasarladıktan sonra, Plan(C) Mayıs 1946’da Siyonist çetelerin İngiliz Mandası’ndan çıkmadan önce sürdürdüğü temizlik planının son aşaması olarak geldi: Birbirinden izole edilmiş[16] Yahudi kolonileri arasında yer alan Arap topraklarını işgal etmek amacıyla Filistin’deki ulaşım araçlarının yok edilmesini, Arap direniş üyelerinin kullandığı evlerin bombalanmasını ve burada yaşayanların sınır dışı edilmesi.

Bu plana göre, Filistin’deki köy ve kasabalarına[17] yaklaşık 90 saldırı düzenlendi; böylece Nisan 1947’ye kadar Siyonist çeteler,  “Zakharov Yaakov” yerleşim yeri ile Tel Aviv arasındaki kıyı ovasını boşalttı, ayrıca yerinden edilmiş sakinlerin tekrar geri dönmesini önlemek için 30 Filistin köyünü de yok etti. Plan (C), yaklaşık 30.000[18] Filistinlinin sınır dışı edilmesine neden oldu ve ardından yerini bir diğer kardeşine bıraktı. Filistin’deki etnik temizliğin en büyük operasyonu olan Plan (D) Nisan 1948’den Mayıs 1949’a kadar devam etti. Hedef İngilizlerin çıkmasından [19]önce kilit noktaları ve yolları ele geçirmekti. Buna göre bu plan, Yahudi devletini taksim sınırlarının da ötesine genişletmek, Arap köylerini havaya uçurmayı, yakmayı, yok etmeyi ve yerli nüfusunu ülke dışına[20] sürmeyi kapsıyordu.  Belgelenen katliam sayısı bu dönemde -sadece 1948 savaşından öncesinde[21]- 77 katliama ulaştı.

TİHOR – LAHİŞMİD

Maun ağacından yapılmış bir dolaptan bir tavuk kümesi yaptık.  Çöpleri gümüş tabakla süpürürdük. Altınla süslenmiş seramikler vardı, Masanın üzerine seramik ve yaldızlı mutfak eşyalarıyla donatırdık. Kudüs yokluktan boğulurken biz kilo alıyorduk. Tavuğu ve kitaplarda okuduğumuz güzel şeyleri yedik.”

Yahudi yerleşimcilerin Filistinlilerin evlerinin çalınmasına ilişkin ifadelerinin bir kısmı[22]

Savaş sona erdi ve siyonist varlık galip geldi. Ve gaspçı sınırları 1947’deki Birleşmiş Milletler taksiminin sınırlarını yaklaşık bir buçuk kat aşan ateşkes hatları üzerinde gaspçı devlet kurulmuştu. Dolayısıyla askeri durumla da değişti, artık katliamlarla vakit kaybetmeye gerek yoktu, ki zaten bunların işlenmesinin bir sorumluluğu da yoktu.[23]

Sömürgeci strateji çok açık iki kelimeyle özetlendi:

İbranice’de “arınma” anlamına gelen “Tehor”, bölge sakinlerinin evlerinden sürülmesini simgeliyordu.

“Yıkmak” anlamına gelen “Lahşmid” ise askerlere, evleri temizledikten sonra havaya uçurmalarını ve ev sakinlerinin geri dönmemesi için molozların arasına mayın yerleştirmelerini emrediyordu.[24] Bu iki kelimeden sonra can ve beden hırsızlığının ardından toprak ve para hırsızlığı da başladı.

“1948 Savaşında Arap Mallarının Yağmalanması” adlı kitabında İsrailli tarihçi Adam Raz, Yahudilerin, Filistinli sakinleri yerinden edilen evlerin kontrolünü ele geçirdikten sonra gerçekleştirdiği yağma ve hırsızlık olaylarının tarihini ortaya koyuyor. Öyle ki işgalci devletin kurucusu Ben Gurion, Mapai Merkezi’nin oturumlarından birinde şunları söyledi: “Yahudilerin çoğunun hırsız olduğu ortaya çıktı. Bunu kasıtlı ve net bir şekilde söylüyorum çünkü gerçek bu, ne yazık ki.”[25] Adam Raz, kuzeyde Tiberya’dan güneyde Beerşeba’ya, Yafa’dan Kudüs’e, yerleşim yerlerine dağılmış cami, kilise ve köylerin önünden geçerken hepsinin hırsızlığa ve yağmalanmaya açık olduğunu söylüyor.

Hırsızlık ve yağma operasyonları, Filistin’deki Siyonist yerleşimci toplumun tüm sınıflarını kapsayacak kadar yaygın bir boyuta ulaştı. Yahudi yazar Moshe Smilansky’a[26] göre Yahudi halkını, yağma ateşi sarmıştı. Şahıslar, gruplar, erkekler, kadınlar ve çocuklar, hepsi ganimetlerin üzerine yırtıcı kuşlar gibi saldırıyorlardı. Adam Raz, Palmach silahlı çetelerinin Negev Tugayı’nın bir üyesi olan memur Chaim Kramer’in ifadesine atıfta bulunarak şunları söylüyor: “Tiberya sakinleri de çekirgeler gibi evlere saldırdı. Onlara karşı -ayrılmaya zorlamak için- güç kullanmak ve aldıklarını bırakmaları[27] için onları dövmek zorunda kaldık.”

Hırsızlık yalnızca sıradan göçmenler ve yerleşimcilerle de sınırlı değildi; Filistinli tarihçi Salman Abu Sitta’nın belirttiğine göre subaylar ve askerler de bunlara katıldılar; depoları, atölyeleri, ağır tarım ekipmanlarını ve hayvan sürülerini [28]yağmalamanın yanı sıra para, mücevher ve değerli eşyalar da dahil olmak üzere evleri yağmaladılar. Dönemin Siyonist Polis Bakanı “Bachor Shalom Sheetrit”, “ordunun yalnızca Lod’dan mülk yüklü[29] 1800 kamyon kaldırıldığından” söz ediyor ve bu durum Ben-Gurion’un anılarındaki ifadesiyle de doğrulanıyor: “İnanılmaz bir zenginliğe tanık oldum. Çok geç olmadan korunması gerekiyor.

İsrailli tarihçi Ilan Pappé bu suçlaraa ilişkin bir görgü tanığının ifadesine atıfta bulunarak şunları söylüyor: “İşgal askerleri, kent sakinlerinin yönlendirildiği doğuya giden tüm yollara bariyerler koydu.

O kontrol noktalarında duran askerler başta kadınlar olmak üzere yerinden edilmiş kişilerin üzerini arıyorlar, ellerindeki veya göğüslerine ve vücutlarının içine sakladıklarını mücevherlerinin yanı sıra para ve yükde hafif pahada ağır olan her şeyi alıyorlardı.”[30]

Söz konusu hırsızlıklar üst düzey yetkilileri de kapsıyordu. Her biri işgal altındaki Kudüs’teki[31] en iyi evleri ele geçirmek için yarışıyordu. Örneğin, zengin Filistinli Hanna Başarat’ın sarayını ele geçirip medyaya karşı “Filistinli diye bir şey yoktur.”[32] diyen Golda Meir gibi.

Liderlerin yağmacı davranışlarının artması bu durumun doğrudan hükümete aktarılmasına yol açtı.

Hükümet Haziran 1948’de, “terk edilmiş alanlar” olarak adlandırdığı, halkının yerinden edildiği topraklar için özel bir yönetmelik yayınladı ve “Filistinli mültecilere ait olan mülklerin terk edilmiş mülkler olduğunu” belirtti.[33] Böylece, Maliye Bakanına haciz hükümlerini uygulama görevi verildi. Ardından bakan ertesi ay, Sahipsiz Mülklerin Genel Sorumlusu olarak atandı ve Ekim ayında Tarım Bakanı’na söz konusu mülkü hükümet adına kiralama hakkı verildi. Daha sonra Aralık ayında başka bir karar yayınlandı; bu karara göre, sorumlu generalin sahipsiz mülklerle ilgili kararlarını herhangi bir itirazdan muaf tutan ve ona, hükümetin el koyma hakkına sahip olduğu herhangi bir mülkü, sahipsiz mülk olarak nitelendirme hakkı veren geniş bir yetki verildi. Buna göre 300 yerinden edilmiş veya yarı yerinden edilmiş Filistin köyü önce Genel Mütevelli Heyeti’nin, ardından da Siyonist hükümetinin mülkiyetine devredildi.

Hükümet ayrıca, 57.000’den fazla ev ve 10.000 ticari veya endüstriyel mağazanın bulunduğu 25.000 binayı yağmalamanın yanı sıra, işgal altındaki topraklarda kalan Filistinlilerin çeyrek milyon dönümden (250 km2) fazla arazisine de el koydu. Yahudi göçmenlerin oraya yerleştirilmesi için Amidar adlı bir şirkete devredildi.[34]

Ama yağma ve hırsızlık, kuruluşun kurulması ve dünyanın onu devlet olarak tanımasıyla sonuçlanırsa,

Bu sözde devlet, Filistin’i başka bir ülkeye dönüştürmekten, sadece toprak sahibi olmakla kalmayıp, aynı zamanda onun tarihini elinden almaktan, geleceğini kuşatmaktan da geri durmazdı.

İSRAİL’İN İCADI

“Eilat – Akabe’den Arba Vadisi boyunca, Ain Hasab’tan Ain Wahba’ya kadar bu yerlere İbranice isimler, tarihi isimler vermeliyiz, hiç olmazsa da yeni isimler olsun.”

David Ben Gurion[35]

Siyonizm, Filistin topraklarının çoğunda hakimiyetini sağlamlaştırır sağlamaz ikinci adım geldi; bu adım, ırkların yok edilmesinden, para ve mülkün çalınması kadar önemliydi; mekanın yok edilmesi.

İsrail konusunda uzman araştırmacı İbrahim Abdulkerim’e [36] göre, Siyonist proje öncelikle Filistin topraklarının Yahudi olduğu fikrine dayanıyordu ve bu anlatıdaki coğrafi boşlukları doldurmak için Siyonist varlığın coğrafyayı ele geçirir geçirmez Yahudileştirmesi de pek tabiydi. Abdulkerim, bu yer değiştirme veya Yahudileştirme sürecinin, ülkeyi sahiplenmek ve Arapları ondan mahrum bırakmak adına çılgınca bir çabayı içerdiğini gördü; bu durum Ben Gurion’un ünlü sözünde açıkça ifade edilmiştir: “Filistinlilerin asla geri dönmemesi  için her şeyi yapmalıyız. Yaşlılar ölecek, gençler de unutacak.” [37]

Filistinli tarihçi “Issam Sakhnin”[38] in belirttiğine göre, bu Yahudileştirmenin sembolleri Nekbe’den önceki bir dönemde, özellikle de 1931 yılında İngiliz Mandası’nın Filistin toprakları için bir coğrafi isim listesi yayınlamasıyla başlamıştı. O dönemde Siyonist Ulusal Konseyi Yürütme Komitesi Başkanı Yitzhak Ben Zvi, İngiliz otoritesine açıklanan isimlerde Yahudileştirme değişiklikleri içeren ayrıntılı bir muhtıra sundu. Her ne kadar İngiliz Mandası, Yahudi göçünün Filistinlilerin hoşnutsuzluğunu artırma korkusuyla konuyu görmezden gelse de, işgalci devletin ilanı ve Ben-Gurion’un, Arap ve Müslüman Filistin coğrafyasını “İbranileştirme”, başka bir deyişle Filistin’i İsrail’e dönüştürme[39] görevi verilen  Hükümet İsimler Komitesi’ni kurmasıyla bu çaba -hiçbir engele maruz kalmadan- yeniden canlandı.

Komite, çalışmalarında o kadar gayretli davrandı ki, bir yıl içinde yalnızca Negev’de 560’tan fazla coğrafi[40] işaret tespit etti.

Bu arada İsrail Savunma Bakanlığı’nın yayınladığı raporda yaklaşık 500 İslami mekanın kimliği değiştirilerek Yahudilerin kutsal [41]mekanı olarak kabul edildi ancak Yahudileştirme süreci, gerektirdiği çaba[42] göz önüne alındığında kademeli ve aşamalıydı.

İsimlerin Yahudileştirilmesine yönelik 10 mekanizma aracılığıyla (Tanakhic, İncil’deki, Talmudik isimler vb.) elde edilen sonuç, Filistin’de yaklaşık 7.000 coğrafi bölgenin Yahudileştirilmesi, ayrıca tarihi adlar taşıyan 5.000’den fazla yerin Yahudileştirilmesi ve yerinden edilmiş[43] Arap köylerinin kalıntıları üzerinde İbranice adlar taşıyan yaklaşık bin yerleşim biriminin kurulması oldu.

İşgalin, yerleşimin derinleşmesinde ve Filistin toprakları Yahudileştirme yönündeki girişimlerinde mimarinin ve mühendisliğin rolünü göz ardı etmediğini belirtmekte fayda var. İsrailli akademisyen mimar Eyal Weizman’a göre[44] mimarlık, Siyonist yapının -2005’te çekilmeden önce- işgal otoritesini Batı Şeria ve Gazze’ye yaymadaki en doğrudan araçlarından biriydi. Bunun belki de en belirgin örnekleri Askeri Komite’nin yaptıklarıdır. 1967’de Doğu Kudüs’ün işgalinden sonra mimari planlar, Batı Şeria’nın kuzeyini güneyinden[45] ayırmak amacıyla sınırlarda geniş bir yerleşim halkası inşa edilmesinin yanı sıra Filistin mahallelerini ve köylerini çevreleyecek ve birbirlerinden izole edecek 12 Siyonist mahalle inşa ederek mümkün olduğu kadar toprağı ilhak edecek şekilde tasarlandı.

İşgal, şehrin Yahudileştirilmesini ilerletmek için, yeni Yahudi evlerinin dış cephelerini inşa etmek için kasıtlı olarak tek tip taşları (Kudüs taşı olarak adlandırılır) kullandı. Ya da yıkılması zor binaların cephelerini bu taşla kapladı.( Bu taşlar özellikle Tevrat[46] sembolizmine sahip olduğu için seçildi.) Böylelikle binalar Yahudileştirilerek şehre Yahudi karakteri kazandırıldı.

İşgalin tüm Batı Şeria’da izlediği ve uygulamaya başladığı mimarlık politikası Filistin coğrafyasını Weizman’ın takımadalar dediği şeye dönüştürdü; bu, Batı Şeria’daki Filistin köyleri ve mahalleleri suyla değil de -birliği engelleyen- yerleşim birimleri tarafından,- işgal mimarisiyle ayrılmış- yaklaşık 200 izole adaya dönüştürüldüğü anlamına geliyor. Böylece Filistin halkının kimliğini yavaş yavaş kasabalarından siliyor.

İşgalin mühendislik ve coğrafya politikası, Filistin halkına karşı aralıksız soykırımın başka bir türünü bize sunuyor ve devletin varlığının özünde başka bir halkı coğrafi, tarihsel ve kültürel olarak varoluştan silmeye bağlı olduğuna inanan Siyonist doktrini açığa çıkarıyor. .Bu nedenle işgal, “Filistin halkını kendi topraklarından ve dünyanın[47] kolektif hafızasından silmek için etnik temizlik ve diğer tüm suç sayılabilecek uygulamalarına ” devam ediyor.

Bugün Gazze’de yaşananlar, Siyonist projenin o olmaksızın var olamayacağı uzun bir ihlaller zincirinin yalnızca son halkasıdır.

*Yazımız Al Jazeera kanalında yayınlanan makaleden çeviri yapılmıştır.


[1] Abdul Wahab Al-Kayyali, Siyasi Ansiklopedi, Birinci Bölüm.

[2] İslam Şehda Alûl, Filistin Halkına Karşı Etnik Temizlik. Siyonist Yerleşimci Sömürgeciliğinin Çok Önemli Ve Devam Eden Eylemi.

[3] Walid Habas, Teorik Bir Çerçeveye Doğru Yerleşimci Sömürgeciliği Kavramı.

[4] Islam Şehda Alûl, Filistin Halkına Karşı Etnik Temizlik. Siyonist Yerleşimci Sömürgeciliğinin Çok Önemli Ve Devam Eden Eylemi.

[5] Islam Şehda Alûl, Filistin Halkına Karşı Etnik Temizlik. Siyonist Yerleşimci Sömürgeciliğinin Çok Önemli Ve Devam Eden Eylemi.

[6] Abaher Saqqa, Sömürge Filistin Bağlamını Analiz Etmek İçin Kavramsal Çerçeveleri Yeniden Düşünmeye Doğru.

[7] Islam Şehda Alûl, Filistin Halkına Karşı Etnik Temizlik. Siyonist Yerleşimci Sömürgeciliğinin Çok Önemli Ve Devam Eden Eylemi.

[8] Islam Şehda Alûl, Filistin Halkına Karşı Etnik Temizlik. Siyonist Yerleşimci Sömürgeciliğinin Çok Önemli Ve Devam Eden Eylemi.

[9] Teröristler Kim? Siyonist Ve İsrail Terörizmi Hakkında Gerçekler – Filistin Araştırmaları Enstitüsü.

[10] Ilan Pappe, Filistin’de Etnik Temizlik.

[11] Daniel McGowan ve Matthew C. Hogan, The Saga of

[12] Menachem Begin, İsyan.. Irgun’un Hikayesi.

[13] Nureddin Masalha, Filistinlilerin Sürgün Edilmesi... Siyonist Düşünce ve Planlamada Transfer Kavramı 1882-1948

[14] Nureddin Masalha, Filistinlilerin Sürgün Edilmesi... Siyonist Düşünce ve Planlamada Transfer Kavramı 1882-1948

[15] Abdulvahhab Messiri, Yerleşimin Başlangıcından Mescid-İ Aksa İntifadasına Kadar Siyonizm Ve Şiddet.

[16] Nureddin Masalha, Filistinlilerin Sürgün Edilmesi... Siyonist Düşünce ve Planlamada Transfer Kavramı 1882-1948

[17] Nureddin Masalha, Filistinlilerin Sürgün Edilmesi... Siyonist Düşünce ve Planlamada Transfer Kavramı 1882-1948

[18] İslam Şehda Alûl, Filistin Halkına Karşı Etnik Temizlik. Siyonist Yerleşimci Sömürgeciliğinin Çok Önemli Ve Devam Eden Eylemi.

[19] LR Bankalar, Parçalanmış Ülke: İsrail Bağımsızlık Savaşının Sözlü Tarihi.

[20] Nureddin Masalha, Filistinlilerin Sürgün Edilmesi... Siyonist Düşünce ve Planlamada Transfer Kavramı 1882-1948

[21] Salman Abu Sitta, Filistin.. Haklar Kaybolmaz.

[22] Adam Raz, 1948 Savaşında Arap Mülklerinin Yağmalanması.

[23] İslam Şehda Alûl, Filistin Halkına Karşı Etnik Temizlik. Siyonist Yerleşimci Sömürgeciliğinin Çok Önemli Ve Devam Eden Eylemi.

[24] İslam Şehda Alûl, Filistin Halkına Karşı Etnik Temizlik. Siyonist Yerleşimci Sömürgeciliğinin Çok Önemli Ve Devam Eden Eylemi.

[25] Salman Abu Sitta, Filistin.. Haklar Kaybolmaz.

[26] Salman Abu Sitta, Filistin.. Haklar Kaybolmaz.

[27] Adam Raz, 1948 Savaşında Arap Mülklerinin Yağmalanması.

[28] Salman Abu Sitta, Filistin.. Haklar Kaybolmaz.

[29]Tom Segev, 1949’un İlk İsraillileri.

[30] Ilan Pappe, Filistin’de Etnik Temizlik.

[31] Salman Abu Sitta, Filistin.. Haklar Kaybolmaz.

[32] İslam Şehda Alûl, Filistin Halkına Karşı Etnik Temizlik. Siyonist Yerleşimci Sömürgeciliğinin Çok Önemli Ve Devam Eden Eylemi.

[33] İslam Şehda Alûl, Filistin Halkına Karşı Etnik Temizlik. Siyonist Yerleşimci Sömürgeciliğinin Çok Önemli Ve Devam Eden Eylemi.

[34] İbrahim Abdulkerim, Toprağın Yahudileştirilmesi ve Filistin’in Simge Yapılarının İsimleri.

[35] Issam Sakhnin, Kutsal Suç... İbranice İncil İdeolojisinden Siyonist Projeye Soykırım.

[36] İbrahim Abdulkerim, Toprağın Yahudileştirilmesi ve Filistin’in Simge Yapılarının İsimleri.

[37] Issam Sakhnin, Kutsal Suç... İbranice İncil İdeolojisinden Siyonist Projeye Soykırım.

[38] Issam Sakhnin, Kutsal Suç... İbranice İncil İdeolojisinden Siyonist Projeye Soykırım.

[39] Nur Masalha, «Filistin Nakbasını Hatırlamak: Anma, Sözlü Tarih ve Hafıza Anlatıları,)) Kutsal Toprak Çalışmaları.

[40] Nadia Abulhac, Gerçekler: İsrail Toplumunda Arkeolojik Uygulama ve Bölgesel Kendi Kendini Şekillendirme (Chicago: University of Chicago Press, 2001), s.95

[41] Meron Benvenisti, Kutsal Manzara: 1948’den Bu Yana Kutsal Toprakların Gömülü Tarihi.

[42] İbrahim Abdulkerim, Toprağın Yahudileştirilmesi ve Filistin’in Simge Yapılarının İsimleri.

Moro Müslümanları, Filipinler Yüksek Mahkemesi'nin Kararıyla Bir Eyalet Kaybediyorlar Moro Müslümanları, Filipinler Yüksek Mahkemesi'nin Kararıyla Bir Eyalet Kaybediyorlar

[43] Kudüs Şehrini Yahudileştirmenin Yolları – Filistin Haber ve Bilgi Ajansı.

[44] Eyal Weizman, İçi Boş Dünya: İsrail İşgalinin Mimarisi.

[45] Avia Hashimoshoni, Joseph Schweid ve Zion Hashimoshoni, Kudüs Şehri İçin Masterplan.

[46] Eyal Weizman, Kudüs’teki Demografik Mimari.

[47] İslam Şehda Alûl, Filistin Halkına Karşı Etnik Temizlik. Siyonist Yerleşimci Sömürgeciliğinin Çok Önemli Ve Devam Eden Eylemi

Editör: Muslim Port