Türkiye

Erbakan ve Filistin: Direnişin Vicdanı, Ümmetin Rehberi

Erbakan, Gazze’yi sadece Filistinlilerin değil, bütün Müslümanların davası olarak gördü. O, “kanla kurulan İsrail, yalnız kanla yıkılır” diyen bir hakikat savaşçısıydı.

Abone Ol

Muslim Port Haber Merkezi | Mustafa Uzun

Filistin, sadece coğrafi bir toprak değil; ümmetin imanı, direnişin pusulası ve küresel sistemin çelişkilerinin en net göründüğü bir aynadır. Gazze’nin bombalanan evleri, Kudüs’te çiğnenen namuslar, Batı Şeria’da kurşunlanan çocuklar aslında bir çağın neye iman ettiğini, kimden korktuğunu ve kime biat ettiğini gösterir. Bu yüzden Filistin, her devrin vicdan testidir.

Bu testten alnının akıyla geçen az sayıda liderden biridir Necmettin Erbakan. O, sadece Filistin’e destek veren biri değil, Filistin’i İslam dünyasının yeniden dirilişinin kalbi olarak gören bir mücahitti. Onun Filistin’e bakışı, taktik değil stratejikti; siyaset değil akîdeydi.

I. Erbakan’ın Filistin Politikası

“Kurtuluş, İslam Birliğiyle Olur”

Erbakan, Filistin meselesini asla İsrail'in zulmüyle sınırlı bir insani kriz olarak değil, ümmetin parçalanmışlığının ve İslam Birliği’nin yokluğunun sonucu olarak ele aldı. O, Mescid-i Aksâ’yı savunmanın ancak birleşik bir İslam ordusuyla mümkün olacağını savunuyordu. Hemen her beyanında, “Kudüs hür olmadıkça, ümmet hür değildir” diyerek meseleyi merkeze aldı.

D-8 ve Alternatif Bir Dünya Arayışı

Erbakan’ın 1997’de hayata geçirdiği D-8 projesi, Filistin’in kurtuluşunun altyapısıydı. Bu oluşumun temel hedefi, Batı’ya mahkûm olmayan, kendi kaynakları ve ahlakıyla ayakta duran bir İslam dünyasıydı. Çünkü ona göre İsrail’i durduracak olan ne BM kararları ne de geçici ateşkeslerdi. Onu durduracak olan sömürge düzenine kafa tutan yeni bir dünya düzeniydi.

Siyonizm'e Açık Cephe

Erbakan, “Siyonizm bir virüstür” demişti. Bu cümle, sadece bir teşhis değil, bir mücadele çağrısıydı. O, İsrail’i tanımayı bir ihanet, onunla normalleşmeyi ise ümmete vurulmuş bir pranga olarak görüyordu. Bu nedenle hem içeride hem dışarıda Siyonizm’e karşı durmanın bedelini siyasi hayatı boyunca defalarca ödedi ama geri adım atmadı.

II. Erbakan Yaşasaydı Ne Derdi?

 “Hamas’ın Yanındayız”

Bugün Gazze’de yaşananlar sadece bir savaş değil, bir soykırımdır. İsrail’in modern teknolojilerle desteklenen barbarlığı karşısında, Erbakan yaşasaydı, kesinlikle net bir cümle kurardı: “Hamas, ümmetin onurudur.” O, direnişi asla terör olarak tanımlamaz; aksine emperyalizme karşı bir hak mücadelesi olarak görürdü.

Türkiye’nin Pozisyonu

Erbakan bugün yaşasaydı Türkiye’nin İsrail’le sürdürülen ticaretini, limanlardan kalkan gemileri ve ambalajlara sıkışmış insani yardımların reklamını en sert şekilde eleştirirdi. Ona göre Gazze’ye yardım etmek sadece erzak göndermek değil; İsrail’e açık ekonomik, diplomatik ve siyasi baskı kurmaktır. Bu yapılmadığı sürece her beyan, “rol icabı” olurdu.

Bugün Neden Lazım?

Bugün Batı'nın çifte standartları, Arap liderlerin ihaneti ve İslam dünyasının sessizliği karşısında Erbakan’ın “Yeni Bir Dünya” ideali her zamankinden daha anlamlıdır. Zira mevcut dünya düzeni, Filistinli çocukların cesetleri üzerine kurulmuş bir düzendir ve bu düzenin reforme edilmesi değil, yıkılıp yerine adil bir sistemin inşa edilmesi gerekir.

Erbakan’ın ardından geçen yıllarda çok şey değişti ama onun Filistin’e dair söyledikleri her geçen gün daha da doğrulandı. İsrail’in vahşeti arttı, Batı daha da ikiyüzlü hale geldi, Arap liderler daha da satılık oldu. Ancak Erbakan’ın açtığı yol kapanmadı. Bugün hâlâ Filistin için ağlayan, dua eden, mücadele eden her Müslümanın kalbinde Erbakan’ın bir izi vardır.

Onun vefat etti ama mücadelesi emekli olmadı.

Erbakan, Gazze’yi sadece Filistinlilerin değil, bütün Müslümanların davası olarak gördü. O, “kanla kurulan İsrail, yalnız kanla yıkılır” diyen bir hakikat savaşçısıydı. Bugün Gazze yerle bir olurken onu hatırlamak sadece bir vefa borcu değil, aynı zamanda direnişin stratejik gereğidir. Eğer bugün Erbakan yaşasaydı, muhtemelen yine yalnız kalırdı ama yine de Kudüs için tek başına yürümekten çekinmezdi.