Adnan Demirtürk, 6 Eylül 1997‘de yapılan Milli Gençlik Vakfı genel kongresinde delegelerin tamamının oyuyla "Genel Başkan" seçildi.
20 aya yaklaşan genel başkanlığı döneminde 55 ili dolaşan ‘Efsane Başkan’, 15 Mayıs 1999 günü, üç kader arkadaşı ile birlikte Samsun’a gelerek, ‘Bölge Sorumluları ve Şube Başkanları Toplantısı’na başkanlık etti.
Toplantı bitiminde Ankara’ya doğru hareket eden Adnan Demirtürk ve üç arkadaşı, Musa Sertkaya’nın kullandığı araba ile Havza yakınlarında bir yolcu otobüsüyle çarpıştılar.
Şoförleri Musa Sertkaya’nın ağır yaralandığı kazada Adnan Demirtürk, Talha Özcan Eyüboğlu ve Ahmet Zahit Turan Hakk’a yürüdüler.
***
Merhum Adnan Demirtürk, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde öğrenci iken öğrenci evindeki duvar gazetesine bir makale kaleme aldı. Fazla bilinmeyen bir makale bu…
İşte o makale;
İKTİSADİ LİBERALİZME ELEŞTİRİ (İSLAM AHLAKININ IŞIĞINDA)
“Bir süreden beri Türkiye’de hep, bir ‘liberalizm’ lafı ediliyor. Yöneticiler, Liberal iktisada geçiş Türkiye’sini hep medh-ü sena ediyorlar. Sizler de okullarınızda bunların bilimini yapıyorsunuz. Bir yığın teoriler, varsayımlar, hatta kanunlar okutuluyor sizlere. Hiç bunların üzerinde şöyle bir Müslümanca düşündünüz mü? Kim yazmış bunları, nasıl yazmış hiç araştırdınız mı?
Bakınız, Liberal doktrin ve ona bağlı iktisadi Liberalizm neler uyduruyor;
Başta bir iktisat tanımları var, bir kanuna dayandırılmış: "İnsan ihtiyaçları sınırsızdır." İktisat da bu sınırsız ihtiyaçların kıt kaynaklarla en uygun tatminini sağlayan bilim. İnsan ihtiyaçları gerçekten sınırsız mı? Başta İslam’ın sevgili Peygamberi (s.a.v.) ve onun sahabileri (r.a.) olmak üzere, İslam‘ın ilkçağlarından bu yana, diğer büyük Müslümanlar neden geceleri yatarken yarına dünyalık bir şey bırakmazlar? Madem insan ihtiyaçları sınırsız, neden akçenin birini sağ ellerine birini sol ellerine tutuşturup da onları infak için koşarlardı; yoksa onlar insan mı değildi? Kapitalizm tabii ki uyduracaktı ve uydurdu da. Çünkü kapitalizm üretir, üretir, üretir. Ama bunları birilerinin alması gerek, kim alacak? Tabii ki ihtiyaçları sınırsız insanlar. Radyo eskidi televizyon al, o da eskidi renkli al, demode oldu video al, ikinci kanalı almıyor, alanını al, hep zincirleme suni ihtiyaçlar manzumesi oluşturmak, başkası değil amaç!..
Efendim bir de "homo economicus" (=ekonomik insan) var. Tanıştırayım; Bu öyle bir insan ki, kendi menfaatleri için en uygun iktisadi davranışlarda bulunuyor. Tek amacı iktisadi menfaatlerini optimize edebilmek, azami tatminler sağlamak. Aklıma hemen, "Ben siftahı yaptım, bu yandaki kardeşim henüz bir şey satamadı, şekeri de ondan alıver" diyen Evrensel İslam ahlakının numune-i imtisâli olan Müslüman esnaf geliveriyor. Ve aklıma homo economicus’lar, o sefil adamcıklar menfaatleri için gerekeni yaparken, siyaha boyalı iskelet misali, aç Afrikalı çocuğun anasının göğsünde bir damla süt için çırpınışları da geliveriyor. Halbuki onlar ana sütünden bile mahrum. İslam’ın sevgili Peygamberi (s.a.v.) bindörtyüz yıl önceden çağlara ışık tutuyor: "....kendiniz için istediğinizi kardeşiniz için de istemediğiniz müddetçe kâmil mü‘min olamazsınız." İslam ‘ekonomik insan’ı kökünden reddediyor. İnsanı yaratan, ondan ekonomik değil, ancak ve ancak ‘Müslüman’ insan olmasını istiyor.
Kapitalizm bir de şöyle uyduruyor: iniusible hand (Görünmeyen el). "Homo economicus’ların oluşturduğu toplumda, onların her biri menfaatleri için uğraşırken, ‘gizli bir el‘ toplumun menfaatlerini de optimize edecektir. "
Hiç eleştiriye hacet yok, bugünkü kapitalist toplumların sefil hayatını düşününüz: üç kağıtlar, rüşvetler, karaborsa, dolaplar, vergi kaçakçılıkları. Hepsi bir iktisadi ve sosyal anarşi ortamı, gözü dönmüş menfaat hırsızlarının başrol oynadığı tek perdeli trajedi. Hani görünmeyen el? Bence görünmeyen el dedikleri, onların sahnesinde, perdelerini kafalarına geçirecek olan, Müslümanın adaletli ve köktenci elidir. O el ki, bir ılık yumuşaklıkla okşayıveren de odur, Hakk‘ın tecellisi için yumruk olup suratlarda balyozlar gibi patlayan da o. "Görünmeyen el" yok, "Sünnetullah" var. Toplum da, kişi de, bu dünyada Allah‘ın (c.c.) adetleri ile, Allah‘ın kanunlarıyla (c.c.) yaşar ve ayakta durur.
"Laissez faire, Laissez passer", (=Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler) demek. Tabii bu uygulama da "Bırakınız yaksınlar, bırakınız ezsinler" oluyor. Yok öyle şey, herkesin gönlünce, dilediğince yapması yok İslâm‘da. "Nefsi Emmâre" gibi yedi başlı ejder misali amansız bir düşman var. Onun kucağına düştünüz mü insanlıktan beşerliğe tenzil ediliyorsunuz.
Evet! İktisadi liberalizmin uydurmaları, beşerin cılız ürünleri bunlar. Bizimse ufuklardan göz kırpan edâlı sevgilimiz, nazlı özlemimiz İslâm Dinimiz ve İslâm iktisadımız var. Elhamdülillah...”
***
13 yıl önce 15 Mayıs 1999’da Samsun’un Havza ilçesi yakınlarında geçirdiği trafik kazası ile Hakk’a yürüyen Adnan Demirtürk ve arkadaşları Talha Özcan Eyüboğlu ve Ahmed Zahid Turan’ı rahmetle anıyoruz.
(milli gazete)