Muslim Port Haber Merkezi | Abdulhakim İdris - Uygur Araştırma Merkezi Müdürü

Otoriter bir rejim sırf siz oruç tutmayasınız diye evlerinize, hareminize görevli akrabalar yerleştirmiş ve onlarla gündüz yemek yemeyi mecbur tutmuş. Bu görevli akrabalar tarafından sırf oruç tuttuğunuz devlete bildirildiği için toplama kamplarına gönderilmişsiniz. Toplama kamplarına atılmışsınız ve orada 7 gün 24 saat komünist rejimin beyin yıkama operasyonuna maruz kalmışsınız. Değil Ramazan’ı hatırlamak Müslümanlığınız bile unutturulmak istenmiş. Öyle bir kutsal ay aklınıza gelsin ki, duaların en çok kabul olduğu bu ayda değil ellerinizi dua için açmak sırf düzenli namaz kılıyorsunuz ve İslam dininin pratiklerini yerine getiriyorsunuz diye hapse atılmışsınız. Alışveriş yaparken satın aldığınızın helal olup olmadığını sordunuz diye suçlu görülmüşsünüz. 

İşte ben bugün, Çin komünist rejimi tarafından insanlığa karşı suç işlenerek yapılan soykırımla yok edilmek istenen ve biraz önce söylediğim bütün zulümleri yaşayan Doğu Türkistan’daki Müslüman Uygur halkının temsilcisi olarak karşınızdayım. Allah’a sığınarak ve ondan merhamet dileyerek bir araya geldiğimiz bu mübarek günlerde Müslüman Uygurların maruz kaldığı soykırımı ve Çin Komünist rejiminin nihai hedefini anlatmak istiyorum.
 
Sizlerin de bildiği üzere Doğu Türkistan, Çin Komünist rejimi tarafından 1949 yılından beri işgal altında tutulan Müslüman Uygur, Kazak ve Kırgızların anavatanıdır. Çin Komünist rejimi Anavatanımızı işgal ettiği dönemden buyana sistematik olarak bizleri yok etmek istemektedir. Çünkü Doğu Türkistan toprakları hem coğrafi olarak hem de sahip olduğu zengin maden yatakları, verimli topraklar nedeniyle stratejik önemi sahiptir. Çin’in batı noktasında yer alan Müslüman Uygurların anavatanı, Pekin hükümetinin Asya’ya oradan da Avrupa’ya uzanan coğrafyada ekonomik ve diplomatik hedefleri için kritik bir noktada bulunmaktadır. İşte bu nedenle o coğrafyanın Çinlileştirilmesi ve tamamen Müslüman kimliğinden uzaklaştırılması Pekin hükümeti açısından varlık ve yokluk mücadelesidir.
 
Gerek Mao döneminde gerekse sonrasında gelen Komünist Parti yöneticileri farklı taktikler deneyerek Müslüman Uygurları Çinlileştirmek istemiştir. Kısaca bahsetmek gerekirse önce Çin’in çeşitli bölgelerinden Han Çinlileri Doğu Türkistan’a göç ettirilmiş ve nüfus dengesi bozulmak istenmiştir. Bir taraftan da çocukların eğitimde sürekli komünist rejimin hedefleri doğrultusunda değişiklikler yapılarak Uygur neslinin kendi dil, din ve kültürlerinden uzaklaşması amaçlanmıştır. Bu kapsamda dini eğitim veren İslami okullar kapatılmıştır. Biraz sonra detaylarını anlatacağım üzere yıllar geçtikçe İslami hayatın izleri Doğu Türkistan’dan silinmiştir. Bu noktada Çin Komünist rejimi neden bunu yapıyor sorusu aklınıza gelebilir.
 
Bu soruyu cevaplamadan önce Doğu Türkistan’daki Uygur Soykırımına dair bazı acı gerçekleri sizlerle paylaşmak istiyorum.

Doğu Türkistan’da toplama kamplarının kurulmaya başladığı yıl 2014’tür. Bugün Uygurların anavatanın her bölgesini saran yüzlerce toplama kampı vardır. Bu kamplar uluslararası kamuoyuna sözde yeniden eğitim merkezleri diye tanıtılmıştır. Kamplardan kurtulanların anlattıkları gerçekler bu sözde eğitim merkezlerinin aslında Uygurların dini ve milli kimliklerini silme, Müslüman olduklarını unutturma merkezleri olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle toplama kamplarına ilk olarak götürülenlerin Alimler ve kanaat önderlerinin olduğunu hatırlamak bu noktada önemlidir.
 
Uygurların Organları Çalınmakta Ve Müslüman Ülkelere "Helal" Diye Satılmakta

İlk dönemde toplama kamplarına götürülenler bir süre tutulmuş sonra geri gönderilmiştir. Ancak bu toplama kampları sistematik olarak faaliyet göstermeye başlayınca daha önce orada kalıp da geri gönderilenlerle birlikte milyonlarca Uygur bu zulüm merkezlerine konulmuştur. Burada kalanlara sistematik olarak komünist rejimin propagandası beyin yıkama operasyonu ile yapılmaktadır. Müslüman Uygurların Allah inançları silinip yerine Çin Komünist Rejimine ve onun liderlerine inanmaları konusunda baskı yapılmaktadır. Buna karşı çıkanlara çeşitli işkenceler yapılmaktadır. Toplama kamplarının en büyük mağduru hiç şüphesiz kadınlardır. Kamplarda görevli gardiyanlar gözlerine kestirdikleri Müslüman Uygur kadınları kapalı hücrelere götürmekte ve burada tecavüz etmektedir. Kamplardaki cinsel tacizlerin dehşet veren boyutu, oradan kurtulmayı başaranlar tarafından dünyaya duyurulmuştur. Aynı şekilde kamplarda kalan hasta edilen veya işkence ile ölme noktasına getirilen Müslüman Uygurların organları çalınmakta ve ‘helal organ’ diyerek İslam ülkelerine pazarlanmaktadır.
 
Toplama kamplarının dışında da farklı bir hayat yoktur. Bu zülüm merkezlerinde beyin yıkama faaliyetinden geçirilen Uygurların bir kısmı ya sözde mahkemelerce yargılanmış hapse gönderilmiştir ya da fabrikalarda köle gibi çalıştırılmaktadır. Bu sözde mahkemelerde Müslüman Uygurlara, neden çocuğuna dini sohbet yaptığı veya Kur’an öğrettiği sorulmuş, bu gibi İslam’ın temel pratiklerini düzenli olarak ihlasla yerine getirenler suçlu görülmüştür. Bu kişilere ağır hapis cezaları verilmiştir. Fabrikalarda köle gibi çalıştırılanlar aynı hapishane tarzı baskı altında kendi özgür iradelerinin dışında zorla tutulmaktadır.

Uygur Kadınlarımızın Annelik Hakları Zorla Çalınmaktadır

İnsan haklarına aykırı bir şekilde, Doğu Türkistan’daki Müslüman neslinin yok edilmesi için Uygur kadınlar zorla kısırlaştırılmıştır. Doğum oranları son yıllarda yüzde 80’den fazla düşmüştür. Özellikle toplama kamplarında sistematik olarak ilaçlar verilmiş ve kadınların annelik hakları elinden alınmıştır. Kamplarda tutulmayan kadınlara ise zorla çocuk dünyaya getirmeyi önleyici cihazlar takılmıştır.
 
Anne ve babaları toplama kamplarında tutulan çocuklar ise alınıp götürülmüştür. Bugün 1 milyona yakın Uygur çocuğun ya komünist rejimin devlet yurtlarına ya da Çinli ailelerin yanlarına yerleştirildiği tahmin edilmektedir. Bu çocuklara başta kendi isimlerinin unutturulması olmak üzere, komünist rejim propagandası yapılmaktadır. Onların mensup olduğu İslam dinine inanmak yerine Komünist Parti’ye, Devlete ve Parti yöneticilerine tapmaları mecbur tutulmuştur. Örneğin, çocuğu zorla elinden alınan bir Uygur Baba, oğlunu birkaç yıl sonra televizyonda görmüş onun kendi Müslüman Uygur kimliğinden koparıldığının dehşetini yaşamıştır.
 
Aynı şekilde çocukları yurt dışında bulunan ailelerin, evlatları irtibat kurmaları da yasaklanmıştır. Yurt dışındaki akrabalar ile sürekli olarak görüşmek suç sayılmış ve çok sayıda insan bu nedenle hapse maruz kalmıştır. Bu nedenden ötürü benim annemde 2017’nin Nisan ayında kendisi ile görüştüğümde “Bizi bir daha arama oğlum” demiştir. 25 Nisan 2017’den beri ne annemden ne de babamdan bir daha haber alamadım. Ben ve benim gibi diasporada yaşayan on binlerce Uygur anne ve babalarının hayatta olup olmadıklarını bile bilmemektedir.
 
Sizlerin de bildiği üzere bir coğrafyanın İslam memleketi olmasının en büyük nişanesi hiç şüphesiz camiler ve bu ibadet yerlerini süsleyen minareler ve bu minarelerden duyulan ezanlardır. Doğu Türkistan’ın bu özelliği de yine Çin Komünist rejim tarafından silinmiştir. Araştırmalara göre Doğu Türkistan’da yaklaşık 16 bin cami rejimin hedefi olmuştur. Bu camilerin tamamı hasar görmüş, yarısı komple yıkılmıştır. Mezarlıklar tahrip edilmiştir. Şehir merkezlerinde yer alan bazı tarihi camiler ise eğlence merkezlerine, barlara dönüştürülmüştür. Göstermelik olarak açık tutulan camiler de bile artık ezan sesi duyulmamaktadır.
 
Çünkü Çin Komünist rejimi İslam dinine inanmayı suç saymakta hatta düşman olarak görmektedir. Bu nedenle İslam’a karşı savaş açmış ve bu savaşı önce Doğu Türkistan’da kazanmak istemektedir. Müslüman Uyguların anavatanında Camilerden Kur’an ayetlerinin silinip yerine komünist rejim propagandası ifadelerin yazılması, minarelerin yıkılması ve Kur’an-ı Kerimlerin yakılması Pekin hükümetinin İslam’a karşı açtığı savaşta ortaya çıkan tahribatlardandır. 
Bütün bu içler acısı soykırım tablosuna bakıldığında sizlerin aklına doğal olarak ‘neden’ sorusu gelebilir. Bu soruya iki açıdan cevap vermek mümkündür. İlki Komünist rejimin işgal ettiği Doğu Türkistan’ı tamamen Çinlileştirmesi hedefi, ikincisi ise ekonomik ve diplomatik çıkarlardır.
 
Uygur Çocuklarımıza Dinimizin Öğretilmesi Yasak

İlk açıdan baktığımızda karşımıza şöyle bir tablo çıkmaktadır. Çin Komünist rejiminin 1949’dan bu yanan sistematik olarak Müslüman Uygurların dini ve kültürel kimliklerini yok etmek istediğini başta belirtmiştim. Bu nedenle İslami eğitim veren okulların hepsi kapatılmıştır. Okullarda dini eğitim veren hiçbir ders bulunmamaktadır. Doğu Türkistan halkı kendi kimliklerini korumanın en büyük kalkanının dinlerini muhafaza etmek ve onu çocuklarına öğretmek olduğunun farkındadır. Bu nedenle medreseler kapatılınca Uygurların önemli bir kısmı çocuklarına dini eğitimi evde vermektedir. Bir dönem mahallelerde yer altında Kur’an ve tefsir dersleri de öğretilmiştir. Bütün sistematik propagandaya ve toplum hayatını komünist rejim tarafından şekillendirmeye rağmen Doğu Türkistan halkının İslami kimliğini muhafaza etmesi Komünist rejim tarafından tehlike olarak görülmüştür. Bu nedenle de 2014’den itibaren Müslüman Uygurların evlerine sözde akrabalar yerleştirilmiştir. Bu akrabalar sözde Han Çinlileri ile Müslümanları kaynaştırmak içindir. Ama asıl amaç Müslümanların hayatını evlerinin içinde gözetlemektedir. Nitekim bu görevli akrabalar dönem dönem gelip Müslümanların evlerinde kalmakta ve onları sürekli gözetlemektedir. Böylece Uygurların çocuklarına evlerinde dinini öğretme imkanları yok edilmiştir. Diğer taraftan Müslüman Uygur kadınların, komünist sözde akrabalarla aynı yatağı paylaşmak zorunda kalmaları da bu zulmün bir başka boyutudur. Gündüz rejimin gözetiminde gece sözde akrabaların denetiminde baskı altında kalan Müslüman Uygurların hayatı katlanılamaz hale gelmiştir.
 
Neden sorusunun ikinci kısmına yani ekonomik ve diplomatik hegemonya amacını ise şu şekilde değerlendirmek gerekmektedir. Çin’de Xi Jinping’in Komünist Parti’nin başına geçmesi Doğu Türkistan’ın kaderini kötü yönde değiştiren dönüm noktalarından biridir. Babası bir dönem Doğu Türkistan’da Komünist Partinin yöneticisi olarak görev yapmıştır ve o dönemde binlerce Müslüman Uygur’un öldürülmesinden sorumludur. Kendisini Çin’in ölümsüz liderleri arasında gören Xi, Dünyayı Pekin hükümetinin hegemonyası altına almak için yeni politikalar geliştirmektedir. Bu politikaların başında ise 2013 yılında ilan edilen Kuşak ve Yol İnisiyatifi kısa adı ile BRI gelmektedir. İlk ilan edildiği andan itibaren BRI, dünyaya ekonomik ve sosyal refah getirecek yalanı ile pazarlanmıştır.
 
Bu inisiyatife 17’si Ortadoğu ülkesi olmak üzere yaklaşık 140 ülke BRI’ye katılmıştır. Çin’den Avrupa’ya uzanan tarihi İpek Yolu’dan ismini alan BRI’de iki büyük coğrafya ana hedeftir. Afrika ve Ortadoğu bölgesi Çin’in hem yeraltı kaynakları hem de yatırımlar açısından hedefe koyduğu bölgelerdir. Çin’in Asya Pasifik bölgesindeki hegemonyası açısından da hem bizi misafire den Endonezya hem de Malezya gibi Asya Pasifik bölgesindeki ülkeler stratejik önemdedir. 2022’de İslam İş Birliği Teşkilatı Dışişleri toplantısına katılan Wang Yi, BRI kapsamında Müslüman dünyasına bugüne kadar 600 proje için yaklaşık 400 milyar dolarlık yatırım yapıldığını duyurmuştur. Afrika ve Ortadoğu ülkelerinin BRI kapsamında aldığı projelerin tutarı 2020’de yüze 8’den yüzde 38’e yükselmiştir. Müslüman Arap dünyasına Çin’in yaptığı yaptırımların miktarı üç katına çıkarken bu oran inşaat projelerinde iki katı artmıştır. Bu projelerin yapıldığı ülkelerde oluştuğu söyleyen ekonomik katkı ise tartışmalıdır. Çünkü projeleri yapan şirketler Çin’den, projenin ev sahibi ülkeye kredi veren şirket Çin’den, projede çalışacak kişilerin Çin’den geldiği düşünüldüğünde ortaya çıka tabloda kazanan tek tarafın Pekin hükümetinin olduğu gerçektir. Yatırımların yapıldığı ülkeler ise Sri Lanka örneğinde olduğu gibi büyük bir borç yükü ile karşı karşıyadır. Bugün Afrika’da çeşitli ülkelerde BRI projelerinin tartışılmaya başlaması da dikkat çekidir.
 
Çin, Doğu Türkistan'ın Vazgeçilmez Öndemde Olduğunu Biliyor

Uygur Soykırımının Acımasız Gerçekleri: Haber Alınamayan Vefatlar Uygur Soykırımının Acımasız Gerçekleri: Haber Alınamayan Vefatlar

Çin’in dünyanın en büyük ekonomik gücü haline getirecek BRI için Doğu Türkistan vazgeçilmez önemdedir. Uygurların anavatanının Çin’in Orta Asya’ya ve Ortadoğu’ya bağlayan konumda bulunması, Pekin Hükümeti’nin Doğu Türkistan’ı Çinlileştirmek için en önemli gerekçelerindendir. BRI kapsamındaki altı büyük ticari koridorun dördü Doğu Türkistan’dan geçerek diğer bölgelere ulaşmaktadır. Doğu Türkistan’ın tarihi şehirlerden Kaşgar, aynı zamanda BRI kapsamında en büyük yatırımların yapıldığı Pakistan’a komşudur. Burada özel ticari bölgeler oluşturulmuştur. BRI’nin 2013 yılında ilan edilmesinden bir yıl sonra Doğu Türkistan’da toplama kamplarının kurulması dikkat çekicidir. BRI projelerinin hızlandığı 2017’den itibaren de milyonlarca Uygur toplama kamplarına gönderilmiştir. Komünist rejim bir yandan ticari olarak dünyaya hükmetmek isterken diğer taraftan bu sömürgeci emelleri uğruna Uygurları yok etmektedir.
 
Çin Komünist rejiminin demokrasiye, insan haklarına ve evrensel değerlere aykırı bir şekilde, insanlığa karşı işlediği bu suçlar uluslararası kamuoyunda yankı bulmuştur. 14 ülke Doğu Türkistan’da yaşananları soykırım olarak kabul etmiştir. BM İnsan Hakları Komisyonu yayınladığı raporda Çin’in Müslüman Uygurlara yönelik insanlığa karşı suçlar işlediğini ortaya koymuştur. Londra’daki Bağımsız Halk Mahkemesi, Çin’in soykırım suçu işlediğini kabul etmiştir. Ancak üzülerek ifade etmem gereken bir husus, maalesef Müslüman bir topluma yapılan zulme karşı en sessiz kalan ise yine İslam Dünyası olmuştur. Çin’in ekonomik, diplomatik ve politik etkisi altındaki İslam dünyası, Pekin hükümeti tarafından ağır bir dezenformasyona tabi tutulmaktadır. Bu dezenformasyon sonucu olarak Doğu Türkistan’da yaşananlardan İslam dünyasının haber alması engellenmiştir. Bu nedenle sizlerin yaptığı bu misafirperverlik ve Uygurlara sahip çıkmanız, biz Uygurlar için büyük bir kıymete sahiptir.
 
Bu noktada daha fazla detay vererek sizleri yormak istemiyorum. Kısaca toparlamam gerekirse bugün Doğu Türkistan, İslam Alemi’nin tıpkı sizler gibi Doğu’daki bekçilerinden biridir. Yukarıda detayları ile anlattığım üzere Doğu Türkistan’da yaşananlar sadece bir topluma yönelik değildir. Burada hedef Doğu Türkistan’da İslam’ı yok etmektir. Çünkü Pekin hükümeti İslam’ı kendisine tehdit olarak görmektedir. Sözde bu tehdidi ortadan kaldırmak için de her türlü zulmü ve soykırımı işlemektedir. Müslüman Uygurlar olarak sizlerden beklentimiz, demokrasiye, insan haklarına, dini özgürlüklere ve insanlığa aykırı zulmü durdurmak için bir an önce harekete geçilmesidir. Eğer İslam dünyası kendi dindaşlarına sahip çıkmayacaksa bize kim sahip çıkacak? Müslüman Uygurların sesini kim dünyaya duyuracak?
 
Sözlerimi Hz. Peygamber Efendimizin bir hadis-i şerifi ile bitirmek istiyorum. “Kim bir kötülük görürse onu eli ile düzeltsin. Eli ile gücü yetmiyorsa sözle düzeltsin. Buna da gücü yetmiyorsa kalbi ile karşı koysun.” Bugün Müslüman Uygur halkı soykırımdan kurtulmak için sizin ortaya koyduğunuz bugünkü destelerin devam etmesini bekliyor. Bu mübarek Ramazan ayında dualarınızla Uygur halkının yanında olmanızı istirham ediyoruz.