Muslim Port Haber Merkezi | Mehmet Tanrıkulu

Mavi marmara’nın yola çıkarken amacına ulaştığını söyleyen İHAK Başkan Yardımcısı Av. Gülden Sönmez, verilen insanlık mücadelesinin İsrail’in engellemelerine rağmen hukuki sahada devam ederken Türkiye’nin siyasi idare zafiyeti sebebiyle sekteye uğradığını dile getirdi.

İsrail’in işlediği suçların gerek sivil gerek askeri sorumlularını yargılama ve tutuklama noktasına gelinmişken, eşi benzeri görülmemiş bir karar ile durdurulmasının Türkiye’nin elini zayıflattığını söyleyen Sönmez, Muslim Port’un sorularını cevapladı.

TÜRKİYE YARGISI İÇİN KARA BİR GÜNDÜ

Mavi Marmara Davası'nın, Kudüs'ün düştüğü 9 Aralık tarihinde düşürülmesi İsrail tarafından verilmek istenen bir mesaj mıydı?

İsrail’le çok bağlantılı değildi. O günün seçilmesi İsrail için sevindirici oldu. Zira biz davanın düşmemesi için de uzun soluklu bir mücadele verdik. Ama maalesef o gün Türkiye yargısı için de kara bir gün olarak kayda geçti. Bütün hukuk kurallarına aykırı olarak, dünyanın hiçbir yerinde eşi benzeri olmayan bir örneklikle düşme kararı verildi. O gün olması bizi daha fazla üzdü. Mağdurlar, organizatörler olarak biz sağlam durduk ama Türkiye olarak sağlam duramadık. Türkiye bu durumu anlamadı. Ve düşme kararı gerçekleşti.

Mavi Marmara davasında alınan kararı, Türkiye'de bir yargı zafiyeti olarak mı yoksa İsrail'le bölgesel ittifaktan doğan husumeti bitirme çabası olarak mı değerlendiriyorsunuz?

Yargı değil, siyasi ve zafiyet söz konusu. Ayrıca bu durumu “bölgesel ittifak” meselesi olarak da yorumlamıyorum. Bu Türkiye-İsrail ilişkileri ile alakalı bir şey ve sonuçları anlamında Türkiye’nin faydasına olacak bir durum değil. Anlaşmadan sonra zaten Türkiye’ye darbe yaptırdı İsrail. Yani siyasi sonuçları anlamında da Türkiye için faydalı yorumlamıyorum. Türkiye tamamen ‘kaybeden bir taraf olarak’ bu anlaşmayı imzaladı. Yargının zafiyeti ise siyasi iradeye karşı ciddi bir zafiyetti. Davaların düşmesinin kaynağı ise siyasi iradedir. Garabet bir anlaşmaya imza atılmıştır. Hem hukuken hem siyaseten eşi benzeri olmayan rezil bir anlaşmadır.

‘Yüzyılın Anlaşması’ Sonrası Neler Oluyor? Dikkat Çeken Gelişmeler ‘Yüzyılın Anlaşması’ Sonrası Neler Oluyor? Dikkat Çeken Gelişmeler

Bu davaları düşürmekle anlaşmayı yapan hükümet te kararı veren mahkeme de Türkiye Anayasasını da Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeleri de ihlal etmiştir. Ancak henüz daha İstinaf Mahkemesi sürecinde olduğu için Türkiye’ye karşı herhangi bir dava açılmamıştır. Eğer İstinaf Mahkemesi süreci de olumsuz olursa o vakit Anayasa Mahkemesi süreci başlayacaktır. Öte yandan İsrail’e karşı açılan tazminat davalarını ise Türkiye Adalet Bakanlığı mahkemelere yazı göndererek İsrail ile yaptıkları anlaşmalara binaen artık bu davalarda husumetin Türkiye Devletine yönlendirileceğini ve davada muhatabın Türkiye olacağını beyan etmişlerdir. Bu nedenle İsrail’e açılan davalar otomatik olarak mağdurlar istemese de Türkiye Devleti Adalet bakanlığı böyle istediği için Türkiye’ye yönelmiştir. İsrail’in ödeyeceği tazminatı da Türkiye Maliye Bakanlığı ödeyecektir.

1-059.png

İSRAİL’İN DOKUNULMAZLIK ZIRHI İLK KEZ DELİNDİ

Mavi Marmara davasının düşmesi, İsrail’in Filistinliler üzerindeki ağır katliamları (2011-13-15 Gazze saldırıları) İsrail’in işgal politikaları (Deniz mili kısıtlaması, Golan tepesi işgali, Filistinlilerin evlerinin yıkması) ve ambargoları İsrail’i Uluslararası Hukuk’un üzerine mi çıkarıyor?

İsrail her zaman hukuki dokunulmazlık üzere olmak istemiştir. Ne yaparsa yapsın hiçbir ülkenin ya da uluslararası mekanizmanın buna ses çıkarmasına müsaade etmek istemez. Şimdiye kadar hiçbir katliamından dolayı da İsrailli sorumlular sivil olsun asker olsun yargılanamamıştır. Öte yandan İsrail’e karşı cezasızlık söz konusu iken bir yandan da İsrail kendi zulüm üreten hukukunu üstün hukuk olarak dünyaya dayatmaktadır. İlk kez Mavi Marmara davalarında bir fırsat yakalanmış ve ilk kez İsrail’in hukuki dokunulmazlık zırhı delinmiştir. İsrail’in bu davalara karşı bize milyar dolarlar teklif etmesi ve biz bunu kabul etmeyince her türlü şantajı uygulaması bu yüzdendir. Zira Mavi Marmara Davası ile açılan gediğin büyümesinden ve her yerde İsrail askerlerine dava açılmasından korkmuştur. Derhal kapanmasını istemiştir. Eğer Türkiye İsrail anlaşması ile bu davalar düşürülmeseydi belki de Gazze’deki katliamların yargılanmasına ve Kudüs’teki ihlallerin yargılanmasına sıra gelecekti. Ama maalesef bu fırsat geri tepilmiştir.

Alınan karar sonrası ödenen tazminatlarla ilgili "Türk iş adamları" iddiası vardı. Kısaca bu durum nedir?

Evet. Aslında tam bu nokta İsrail’in duruşunu ve politikasını açıkça ortaya koymuştur. İsrail ödediği tazminatın iki katını bir Türkiyeli işadamına ceza keserek tahsil etmiş ve kendi halkına ‘merak etmeyin ben Türklere verdiğimi fazlasıyla geri aldım’ demiştir. Türkiye ise İsrail Türkiye anlaşmasında tamamen kaybeden taraf olmuştur.

GAZZE’YE ABLUKA KALKMADAN FİLİSTİN MESELESİ ÇÖZÜLMEZ

Filistin’e yardımlar devlet tekelinde ya da kontrolünde birleştiriliyor mu? İsrail, direnişçilere silah ulaşmaması adına bir otokontrol mekanizması mı kurmak istiyor?

Filistin’e insani yardım gönderilmesi konusunda ‘İsrail üzerinden yardım gönderiliyor’ beyanı kocaman bir yalandır. İsrail ne zaman isterse o kadar miktar ve çeşitte malzeme gönderir. Türkiye’nin gemilerle gönderdiği yardımların önemli bir oranı bile Gazze’ye olması gerektiği gibi girememiştir. Aslında esasen Gazze’ye uygulanan abluka kalkmadan orada temel sorunların hiçbirisi çözülmez. Türkiye’nin imzaladığı sözleşme ve sonrasında İsrail’in Aştod limanına yardım göndermesi de aslında abluka ile mücadelede Gazze’nin elini çok zayıflatmıştır. Bir yandan da maalesef Gazze Ablukasının Türkiye açısından tanınması anlamına geliyor. Oysa Gazze 2005 yılındaki anlaşma sonrası özgürdür ve herkes gibi oradaki Filistinliler de kimseye muhtaç olmadan seyahat ve ticaret özgürlüğünü kullanmalıdır. Ambargo ise İsrail’in otorite olarak kabul edilip Gazze’ye girecek malzemenin nevi ve miktarı konusunda söz sahibi olması anlamına gelir ki Türkiye’nin anlaşamadan sonra kabul ettiği tutum budur. Bugün İsrail üzerinden Türkiye’ye bile hangi malzeme ve ne miktar için izin vereceği büyük bir soru işaretidir. Oysa tüm devletler açısından Gazze’ye mal giriş çıkış serbestisi sağlanmalıdır. Mesele Mavi Marmara ve Gazze Özgürlük filosunun insani yardımın girmesi değil Gazze’nin kimsenin yardımına ihtiyaç duymayacak şekilde hürriyetine kavuşmasını sağlamak olmalıdır. Uluslararası hukuk her toprağı ve devlete bu hakkı tanıyorsa neden Filistin bu özgürlükten mahrum bırakılsın ve sadece yardıma mahkûm edilsin. Bu kabul edilemez. Bu sonuca ulaşmadan Gazze’nin sorunu çözülmez. Ayrıca İsrail’in bu ablukayı uygulama meselesi Gazze’ye silah göndermeyi kontrol vs. değildir. İsrail Akdeniz’i kontrol altında tutmakta ve Filistin işgalinin bir kısmı olan Gazze işgalini ablukayla sağlamaktadır.

Gazze’de elektrik, su sıkıntısı yaşanıyor. Memur maaşları ödenemiyor. Yaşam koşulları hükumet krizini beraberinde getirdi. Gazze ve Filistin siyasi olarak yeni bir sürece evrildi. Bölgede neler oluyor? Türkiye’nin İsrail’le yakınlaşması Gazze halkını Mısır’ın himayesine mi itti?

Filistin maalesef İslam dünyasının kendi içindeki sorunlar, Suriye, Mısır ve Ortadoğu’daki genel kriz durumu, uluslararası topluluğun Filistin konusunda duyarlılığının azalması, içerde bahsettiğiniz koşullar sebebiyle oldukça zor duruma düşmüştür. Yeni ve biraz da zorunlu bir süreç başlamıştır. Kanaatimce onlardan ziyade İslam dünyasına ve bizlere düşen Filistin duyarlılığımızı devam ettirmek, İsrail işgalinin son bulması ve başkenti Kudüs olan özgür ve bağımsız bütünleşmiş bir Filistin’in kuruluşu için destek olmaktır.

SİYONİZM VAR OLDUKÇA BARIŞ SAĞLANAMAZ

Filistin’de bir uzlaşı süreci var. Bölgede barışın sağlanması adına “uzlaşı sürecini” ve “iki devletli çözümü” nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu konuda kanaatimce temel husus İsrail işgalinin son bulması, Kudüs’ün özgürleşmesi, muhacir Filistin halkının topraklarına dönmesi ile çözüm mümkündür. Zira Siyonizm bölgede var oldukça hiçbir şekilde barışın tesisi mümkün olamaz. Zira Siyonizm İsrail’in menfaati dışında ve hedefleri dışında bir politika üretmez. Topraklarını genişletme ve İsrail ile ilgili gelecek planlarından da asla vazgeçmez. Bu uğurda katliam yapmaktan, Müslüman ülkeler ve gruplar arasında fitne ve savaş çıkarmaktan asla vazgeçmez.

MÜSLÜMAN ONURUNU KORUMA SORUMLULUĞUNU ORTAYA KOYMALIYIZ

Arakan için Asya’nın Filistin’i değerlendirmesi yapılıyor. Arakan, Özbekistan, Keşmir gibi bölgelere dair hukuki çalışmalarınızı biliyoruz. Bölgelerde yaşanan insani krizi merak ediyoruz.

Bu krizlerin her biri çok uzun ve detaylı değerlendirme gerektirir. Bir röportajda bir soruya cevaben açıklamak çok zor. Ama belki burada sorunuza hepsinin ortak çözüm noktaları ile ilgili birkaç hususa değineyim. Öncelikle bu krizlerin sebeplerine ve kendi iç özelliklerini Müslüman dünya olarak yeterince ve doğru şekilde vakıf olmalıyız. Tam olarak bilmiyoruz ve yüzeysel olduğumuz için de çözümlerimiz temel insani yardım ulaştırmanın dışına geçemiyor. İslam ülkelerinin devletleri bile krizlere bir STK gibi insani yardım boyutuyla bakıyorlar. İkinci olarak bu mazlum toplumlarla çok yönlü iletişim ve dayanışma içerisinde olmamız gerekir. Üçüncü olarak çözüm için yol haritamız uzun soluklu olmalı katliamlar olduğunda çıkıp bağırıp ertesi günü unutmak enerjimiz de boşa düşürmektedir. Elbette eylemselliğimiz hiç geri durmamalı ama birçok alanda hukuki, ekonomik, sosyal, siyasi vs. alanlarında birçok dayanışma sağlayabiliriz. Hepsinden önemlisi de Müslümanın hayatını, onurunu, namusunu, hukukunu koruma sorumluluğunu Allah Resulü (s.a.v.) örnekliğinde ortaya koymak.