MP Dosya

Gazzelilerin Etiyopya'ya Tehciri Bağlamında İsrail-Etiyopya İlişkisi

Mısır'la yaşadığı su sorunuyla anılan Etiyopya bu sefer İsrail işgal devletinin Gazzelileri yerleştirmeyi planladığı ülkelerden biri olarak anılmaya başladı.

Abone Ol

Muslim Port Haber Merkezi | Abdurrahim Ay

Son zamanlarda Mısır'la yaşadığı su sorunuyla anılan Etiyopya bu sefer İsrail işgal devletinin Gazzelileri yerleştirmeyi planladığı ülkelerden biri olarak anılmaya başladı. Şüphesiz Etiyopya ile İsrail arasındaki ilişkiler karmaşık, güçlü ve neredeyse işgal devletinin kurulduğu tarihe dayanır. Ve anlaşılan o ki bu Afrika ülkesi önümüzdeki dönemde gündemi epey işgal edecektir. Gerek İsrail’in Gazzelileri tehcir etme bağlamında gerekse de önümüzdeki kısa bir zamanda açılışını yapması beklenen Rönesas Barajı (Sedd’un-Nahda) konusunda. Bilindiği üzere Mısırda iç karışıklıkların yaşandığı 2011 tarihinde Etiyopya’nın organizasyonuyla zamanki başbakanı sözkonusu barajı inşa edeceğini duyurdu. Yapımı 2017’de tamamlanan baraj önümüzdeki kısa dönemde resmi açılışının yapılması beklenmektedir. Bu, nil nehri üzerinden Mısır’ın hayat damarını kurutma girişimi olarak kabul edilir. Her ne kadar söz konusu barajın inşaat duyurusu 2011’de yapılmışsa da fikir olarak epey geçmişe dayanır. Yazımızın ileriki bölümünden de anlaşılacağı üzere en büyük Arap ülkesi olan Mısır’ı kuşatmak için İsrail’in kurulmasından çok da uzun olmayan bir süre sonra bu plan Siyonizm tarafından ortaya atılmıştır. Bu mesele Mısır ile Etiyopya arasında derin bir krize sebep olduğu ve olacağı aşikardır. Bu konu (Etiyopya-Mısır Krizi) müstakil ve uzun bir bahis gerektireceği için sadece yüzeysel olarak hatırlatmayı uygun gördük. Bu yazıda daha çok geçmişten günümüze Etiyopya-İsrail ilişkilerine genel bir projeksiyon tutmaktır.

Etiyopya, İsrail Mossad Başkanı David Barnea'nın Ortadoğu Amerikan özel temsilcisi Steve Wodkoff ile yaptığı son görüşmede işaret ettiği üç ülkeden biriydi. Bu ülkeler, Gazze halkı için olası tehcir (zorla göç) hedefleri olarak gösterildi. Diğer iki ülke Libya ve Endonezya idi. Fakat bu üç ülke arasında, İsrail’e en yakın ülke Etiyopya öne çıkıyor. Bu da onu, işgalci İsrail’in Gazze halkını topraklarından sürme planlarına en istekli ülke hâline getiriyor. Peki, İsrail ile Etiyopya arasındaki ilişkininmahiyeti nedir?

Bu ilişki eski ve derin. Etiyopya, İsrail için Afrika’daki en önemli müttefik hâline geldi. İsrail de Etiyopya için vazgeçilmez stratejik bir ortak halinegeldi. Peki bu ilişki nasıl gelişti, nasıl bu noktaya ulaştı? İsrail için Etiyopya neden bu kadar önemli? Taraflar arasındaki ilişkinin mahiyeti ve sınırları neler?

6 Kasım 1958’de, dönemin İsrail Başbakanı David Ben-Gurion, Etiyopya İmparatoru Haile Selassie’ye bir mektup gönderdi. Mektubunda, Sovyetler Birliği’nin Mısır’a Asvan’daki yüksek barajı inşa etmesi için taahhüt ettiği ilk yardımların, Mısır’ın Afrika’daki komşuları için büyük bir tehdit oluşturduğunu ifade etti. Ben-Gurion, Nil Nehri’nin sadece Mısır’ın nehri olmadığını, aksine her şeyden önce bir Etiyopya ve Sudan nehri olduğunu vurguladı, ardından da şöyle devam etti:

“Yurtdışındaki tüm temsilciliklerime, dünyadaki hükümet ve kanaat önderleriyle kuracakları temaslarda bu coğrafi gerçeğe odaklanmaları talimatını verdim. Umuyorum ki Etiyopya, kuzey komşusunun (Mısır’ın) düşmanca politikalarına karşı kararlı bir duruş sergileyebilir.”

Bu mektup, Ben-Gurion’un başta Mısır olmak üzere İsrail’e düşman Arap devletlerini kuşatma stratejisinin bir parçasıydı. Bu stratejiye “Çevreleme Doktrini” (Peripheral Alliance Doctrine) adı verilmişti.

Bu strateji, İsrail’in, Arap düşmanlarının çevresinde yer alan ve Sovyetler Birliği’ne yakın duran ülkelerle Amerikan destekli bir ittifak kurmasını hedefliyordu. Ben-Gurion, bu stratejiyi, 24 Temmuz 1958’de ABD Başkanı Dwight Eisenhower’a yazdığı bir mektupta da detaylı şekilde anlattı. Bu mektup, Irak’ta Batı yanlısı monarşinin Abdülkerim Kasım liderliğindeki Hür Subaylar tarafından devrilmesinden sadece birkaç gün sonrasına denk gelmişti. Aynı yıl içinde Mısır ve Suriye’nin birleşip Birleşik Arap Cumhuriyeti’ni kurmalarından da birkaç ay sonraydı. Mektubunda Ben-Gurion, Eisenhower’a şöyle dedi: “Amacımız, Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnasır eliyle bölgede yayılmaya çalışan Sovyet etkisine karşı durabilecek bir dizi ülkeyle ittifak kurmaktır.”

İşgalci İsrail Başbakanı, bu ittifaka katılacak ülkeleri de sıraladı: İran, Sudan, Etiyopya ve Türkiye. Bu mektubun ardından birkaç hafta içinde ABD Dışişleri Bakanı John Foster Dulles aracılığıyla planı onayladıklarını Ben-Gurion’a bildirdiler.
Bu onayın ardından İsrail, söz konusu ülkelerle —aralarında Etiyopya da vardı— ilişkilerini güçlendirmeye başladı. İsrailliler, Etiyopya'nın Mısır’la yaşadığı endişe ve ihtilaflardan faydalanmayı başardılar. Bu noktada, İsrail–Etiyopya ilişkilerinin başlangıcına hızlıca göz atmak faydalı olacaktır.

Kasım 1947’de, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Filistin'in taksimini öngören 181 no'lu karar oylamaya sunulduğunda, Etiyopya oylamaya katılan 10 ülkeden biri olarak çekimser kaldı. Bu çekimserlik, Etiyopya İmparatoru Haile Selassie’nin izlediği temkinli dış politikanın bir parçasıydı. Selassie, İsrail’le bir problemi olmamasına rağmen, İsrail’e yakınlaşması hâlinde çevresindeki Müslüman ülkelerin tepkisinden endişeliydi.
Bu korku, 1949 yılında İsrail’in BM üyeliği için yapılan 273 sayılı oylamaya da yansıdı. Etiyopya, bu oylamada İslam ülkeleriyle birlikte hareket ederek İsrail’in üyeliğine karşı oy kullandı.
Ancak bu temkinli duruş, Etiyopya’nın İsrail’le ilişkilerini zamanla geliştirmesini engellemedi. 1950’lerin ortalarından itibaren iki ülke arasında yavaş yavaş diplomatik temaslar başladı. 1955 yılında bir İsrail heyeti, Etiyopya İmparatorunun tahta çıkışının bininci yıl dönümü etkinliklerine katıldı. Bu vesileyle taraflar diplomatik ilişkiler kurma fikrini görüştüler.
Bu görüşmelerin ardından, 1956 yılında —üçlü saldırı (İsrail, İngiltere, Fransa'nın Mısır’a yönelik Süveyş saldırısı) sonrası— İsrail, Addis Ababa’da bir konsolosluk açtı. Karşılık olarak Etiyopya da Kudüs’te bir konsolosluk kurdu.
1957 yılında ise Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnasır, Etiyopya İmparatoru Haile Selassie ve Sudan Başbakanı Abdullah Halil ile görüştü ve bir üçlü askeri ittifak kurma önerisinde bulundu. Ancak bu girişim, Etiyopya ve Sudan’ın özellikle Mısır’ın baskın rolünden çekinmesi nedeniyle başarısız oldu.

Aynı yıl, yani 1957’de, Ben-Gurion, İsrail istihbarat servisi Mossad’dan üst düzey bir heyeti Etiyopya’ya gönderdi. Amaç, özellikle istihbarat alanında İsrail–Etiyopya iş birliğini koordine etmekti. Bu süreçte, Etiyopyalılar İsrail’le ilişkilerini daha da derinleştirme yönünde adımlar attılar. Buna en çok katkı sağlayan şey, o dönem Etiyopya ile Mısır arasında mevcut olan üç önemli gerginlik dosyasıydı:

Birincisi, Mısır’ın Asvan’da inşa etmeye çalıştığı baraj ve Nil suları meselesiydi.

İkincisi, Etiyopya Ortodoks Kilisesi’nin, 4. Yüzyıldan beri bağlı olduğu Mısır Kıpti Ortodoks Kilisesi’nden bağımsızlık kazanma isteğiydi.

Üçüncüsü ise, Mısır’ın Eritre halkının Etiyopya’dan bağımsızlık kazanma çabalarına verdiği destekti.

Tüm bu dosyalar, İmparator Haile Selassie’nin Abdunnasır’a karşı bir tepki olarak İsrail’e daha fazla yaklaşmasına neden oldu. Selassie, İsraillilere Eritre’de fabrika kurma ve ticari faaliyetler yürütme izni verdi. Bu faaliyetlerin arka planında ise İsrail’in Doğu Afrika ve Kızıldeniz’deki istihbarat ve ekonomik planlarını hayata geçirme niyeti vardı.

Eritre, o dönemde Etiyopya’nın kontrolündeydi ve İsrail için stratejik olarak çok önemliydi. Çünkü Kızıldeniz kıyısında ve Babü’l-Mendeb Boğazı’na oldukça yakındı. Haile Selassie, İsrail’in Eritre’nin başkenti Asmara’da bir istihbarat toplama istasyonu kurmasına izin verdi. Asmara, böylece İsrail’in bölgedeki istihbarat merkezi hâline geldi. Bu, İsrail için büyük bir başarıydı; çünkü o dönemde Afrika kıtasında nüfuz kazanmak için İsrail’in en büyük rakibi Mısır’dı.

1950’lerin sonlarına doğru, İsrail Etiyopya’ya farklı alanlarda yardım programları uygulamaya başladı. Bu programlar, tarım, sağlık, altyapı projeleri ve öğrenci–öğretmen değişim programlarını içeriyordu. Zamanla Etiyopya, İsrail’in en önemli ticari ortaklarından biri hâline geldi. İsrail’in Etiyopya’dan ithalatında en başta sığır eti yer alıyordu.

Ancak iki taraf arasındaki iş birliğinin asıl ve en güçlü yönü, güvenlik ve istihbarat alanındaydı.

İsrailliler, Etiyopya’da komando birliklerini, sınır muhafızlarını ve isyan bastırma birliklerini eğittiler. Ayrıca Etiyopya ordusunun iletişim ağını da İsrailliler kurdu. Bu, İsrail’e Etiyopya güvenlik kurumları içinde büyük bir nüfuz kazandırdı.

Durum öyle bir noktaya geldi ki, 1963 yılında Addis Ababa’da Afrika Birliği Örgütü’nün ilk toplantısı düzenlendiğinde, Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnasır’ın güvenliğinden sorumlu küçük özel güvenlik birimi bile İsrailliler tarafından eğitilmişti!

1958 yılında, Etiyopya, İran ve Türkiye ile birlikte İsrail’le gizli bir istihbarat iş birliği anlaşmasına vardı. Bu iş birliğinin amacı, bölgede Mısır’ın liderliğini yaptığı Arap milliyetçiliğine karşı koymak ve Sovyetler Birliği’nin etkisini sınırlandırmaktı. Bu çerçevede, İsraillilerin Etiyopya’daki istihbarat faaliyetleri çok güçlüydü ama genelde perde arkasında yürütülüyordu.

Örneğin: Etiyopya’dan İsrail’e et ihraç eden “Encoda” adlı şirket, gerçekte bir istihbarat üssü ve büyük bir silah deposu olarak işlev görüyordu. İsrailliler bu merkez üzerinden, bölgenin farklı yerlerindeki istihbarat operasyonlarını yönetiyor ve Arap ülkeleri içindeki ajanlarıyla iletişim kuruyordu.

Bu istihbarat iş birliği hem İsrail’in hem de Etiyopya’nın işine yarıyordu —özellikle de Etiyopya’daki mevcut yönetim için. Çünkü İsrailliler, Haile Selassie’ye karşı düzenlenen üç darbe girişimini başarısızlığa uğratmasında kritik rol oynamışlardı.

1960 yılında, Haile Selassie Brezilya’da resmi bir ziyaretteyken, imparatorluk muhafızlarının bazı subayları, onun yokluğunu fırsat bilerek bir darbe girişiminde bulundular. O sırada hem İsrail hem de ABD, Selassie’nin siyasi ve askeri müttefikleriyle hızlıca iletişim kurmasını sağladı.

Aynı zamanda Ben-Gurion, Brezilya’ya bir uçak gönderdi. Bu uçak, Selassie’yi alıp Eritre’nin başkenti Asmara’ya götürdü. Böylece Selassie, darbe girişimini oradan yönetti ve girişim birkaç gün içinde bastırıldı.

Ekim 1961’de Etiyopya, İsrail’i resmen tanıdı ve iki ülke arasında tam diplomatik ilişki kurulmasını kabul etti. Bu doğrultuda, İsrailliler 1962 yılında Addis Ababa’da büyükelçilik açtı.

Ancak Etiyopyalılar, Tel Aviv’de benzer bir adım atmadılar.

Etiyopya, İsrail’le olan ilişkilerinde özellikle hassas konuların büyük ölçüde gizli kalmasını tercih etti. Bu bağlamda, Etiyopya’daki İsrailli uzmanların faaliyetleri gizli yürütülüyordu ve İsrailli askerlerin İsrail askerî üniforması giymesi kesinlikle yasaktı. Hatta İsrailli yetkililerle yapılan görüşmeler de gizli yapılırdı.

Örneğin Mart 1963’te, dönemin İsrail Savunma Bakan Yardımcısı Şimon Peres ve Genelkurmay İkinci Başkanı Yitzhak Rabin, bir haftalık gizli ziyaret için Etiyopya’ya geldiler. Orada, İmparator Haile Selassie, başbakanı, bakanları ve generalleriyle gizlice görüştüler.

Ayrıca Mavi Nil’i (Yani Nil’in Etiyopya’dan doğan kolunu) de ziyaret ettiler. Şimon Peres adeta Yunanlı tarihçi Heredziyaretesinlenerek bu nehri, “Mısır’ın hayatının başladığı yer” olarak tanımladı.

İsrail’e döndükten sonra, Peres, Etiyopya hakkında 40 sayfalık gizli bir rapor yazdı.

Bu raporda şu ifadeler yer aldı:

“Etiyopya, Mısır’ın güneyinde yer alıyor ve Nil’in kaynaklarını kontrol ettiği için Mısır’ın geleceğinin anahtarı onda. Etiyopya, bizimle tedrici bir ittifak kurmak istiyor.”

İki yıl sonra, Haziran 1966’da Peres bir medya röportajında İsrail dış politikasının önümüzdeki on yıl için hedeflerini açıklarken sekiz madde sıraladı.

Bunlardan ilki şuydu: “Afrika’da bir ikinci Mısır yaratmak.”

Yani Peres’in kastettiği, Etiyopya’yı askerî ve ekonomik olarak destekleyerek onu Afrika’da Mısır’a karşı bir denge gücüne dönüştürmekti. Lakin Peres’in bu planları birkaç sebepten dolayı sekteye uğradı.

Bunların başında, İsrail’in 1967 yılında Arap ülkelerine karşı başlattığı sürpriz savaş (Altı Gün Savaşı) geliyordu. Bu savaş tüm dengeleri altüst etti.

Etiyopya, bu savaşta tarafsız kaldı ve İsrail’den savaş sırasında işgal ettiği topraklardan çekilmesini açıkça isistedi. Fakat yine de, iki ülke arasındaki gizli alakalar devam etti. İsrailli danışmanlar Etiyopya’da kalmaya devam etti.

1973 yılının Mart ayında, Afrika Birliği Dışişleri Bakanları Konferansı düzenlendi.

Toplantıda Libya temsilcisi söz aldı ve şu ifadeleri kullandı:

“Aramızda Siyonistleri ve sömürgecileri destekleyen, İsrail’in Güney Afrika ile iş birliği yapmasına izin veren ülkeler var. Burada Etiyopya’dan bahsediyorum.”

ardından da şu sert sözü söyledi: “Düşmanımıza yardım eden, bizim de düşmanımızdır.”

Etiyopya bu sözlere şu yanıtı verdi:

“İsrail ile diplomatik ilişkilerimiz var; ancak hiçbir zaman İsrail’in Arap topraklarını işgalini desteklemedik.”

Etiyopy’nın kendini savunduğu bu cevap, Libya’nın Etiyopya’ya yönelik diplomatik hücumlarını sürdürmesini engellemedi.

Aynı yılın Mayıs ayında, Etiyopya İmparatoru Haile Selassie, Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat’ı Kahire’de ziyaret etti.

Ziyaretin amacı, Libya’nın diplomatik baskısına karşı destek talep etmek ve Etiyopya’yı Somali tehdidinden korumak için yardım istemekti.

O dönemde Somali, Sovyetler Birliği’nden Mig-21 savaş uçakları almıştı.

Bu da Etiyopya için oldukça ciddi bir tehdit oluşturuyordu.

Aynı süreçte Suudi Arabistan Kralı Faysal bin Abdülaziz de, kritik bir hamleyle Etiyopya’yı Arap safına çekmeye çalışıyordu.

Ve nihayet, dönüm noktası geldi: 6 Ekim 1973.

Tüm dünya gibi Etiyopya da şaşkına döndü. Mısır ve Suriye ordularının İsrail’e karşı başlattığı sürpriz saldırıyla Yom Kippur Savaşı (Ekim Savaşı) başlamıştı. Bu savaşta Mısır ve Suriye’nin yanında, Suudi Arabistan, Irak ve Cezayir gibi birçok Arap ülkesi de birleşik cephe oluşturdu. Bu kararlı Arap tutumu ve özellikle Mısır ordusunun güçlü performansı, Etiyopya’nın tavrını belirlemesine sebep oldu. Etiyopya tarafsızlığını terk etti ve Arapların safında yer almaya karar verdi. Çünkü Arap dünyası, tarihte eşine az rastlanır bir vahdet sergiliyordu.

23 Ekim 1973’te Etiyopya hükümeti şu açıklamayı yaptı:

“Hukuksuz toprak ilhaklarına karşı tavrımızla uyumlu olarak, İsrail’in 1967’de Mısır, Suriye ve Ürdün’den işgal ettiği topraklardan çekilmesini sağlamak için elimizden geleni yaptık. Ancak İsrail çekilmeyi reddetti. Bu nedenle biz, İsrail ile olan diplomatik ilişkilerimizi kesme kararı aldık.”

Böylece Etiyopya, İsrail ile ilişkilerini koparan 18. Ülke oldu. Savaşın başlamasından sonra bu kararı alan 9. Ülkeydi.

Eylül 1974’te, Etiyopya’da ordu İmparator Haile Selassie’ye karşı bir darbe gerçekleştirdi. Bu darbeyle birlikte imparatorluk rejimi sona erdi ve yönetim, “Derg” adı verilen bir askerî konseye geçti. (Derg: Silahlı Kuvvetler, Polis ve Ordu Koordinasyon Komitesi’nin kısaltmasıydı.) Bu konsey, Etiyopya’nın geçici askerî hükümeti olarak yönetimi devraldı. imparatorluk rejimi İsrail’le çok yakın ilişkide olmasına rağmen, darbeden sonra da bir süre İsrail’in Etiyopya’daki varlığı devam etti. Zira yeni askerî yönetim, İsrail’in Eritre ile süren savaşta sağlayabileceği yardımlara ihtiyaç duyuyordu.

1975 yılında, General Mengistu Haile Mariam liderliğe geldi.

1977’de iktidarı tamamen ele geçirdiğinde, ABD ile ilişkilerini iyileştirmek amacıyla İsrail’e yaklaştı ve onlardan silah satın aldı.

Bu silahları, hem Somali’ye karşı hem de Eritre’deki ayrılıkçılara karşı yürütülen savaşlarda kullanmak istiyordu. Ancak bu ittifak uzun sürmedi.

1978 yılının Şubat ayında, İsrail Dışişleri Bakanı Moşe Dayan bir radyo röportajında şu sözleridilegetirdi:

“İsrail, Etiyopya’ya silah satıyor. Bu gizlenecek bir şey değil. Çünkü biz, Kızıldeniz kıyısı olan Etiyopya’yla dostane ilişkiler kurmak istiyoruz.”

Bu açıklama dünyada şok etkisi yarattı. Çünkü İsrail ve Etiyopya arasındaki ilişkilerin varlığı uzun zamandır bilinse de, bu ilişki hep gizlilik içinde yürütülüyordu. İlk kez taraflardan biri (hem de İsrail Dışişleri Bakanı) bu işbirliğini açık şekilde itiraf etmişti.

Bu durum, Etiyopya’yı da şaşırttı. Zira Addis Ababa yönetimi bu işbirliğinin gizli kalmasını istiyordu. Çünkü bu tür bir ifşa, Arap ülkeleriyle olan ilişkilerine zarar verebilirdi. Dolayısıyla, açıklama yapılır yapılmaz, Mengistu yönetimi Etiyopya’daki tüm İsrailli danışman ve uzmanları sınır dışı etme kararı aldı. Hem bu işbirliği Sovyetler Birliği’nin de hoşuna gitmiyordu. Çünkü Sovyetler, o dönemde Etiyopya’nın başlıca askerî müttefiki olmasına rağmen Etiyopya İsrail’e düşman bir tavır sergilemedi. Sözkonusu ifşa ve Etiyopya tarafından alınan karardan sonra olan şey, sadece iş birliğinin azaltılması ve belli alanlara çekilmesiydi.

Bu dönemde öne çıkan konu ise şuydu: “Silah karşılığı Yahudi.” Etiyopya’da büyük bir “Falaşa” Yahudi topluluğu bulunuyordu. İşgalci İsrail, bu Yahudileri İsrail’e göç ettirmek istiyordu. Etiyopya ise bunu bir pazarlık aracı olarak kullandı: Silah, mühimmat ve bazen doğrudan nakit para karşılığında Falaşa Yahudilerinin İsrail’e göçüne izin veriliyordu.

1989 yılında Mengistu yönetimi, İsrail ile diplomatik ilişkileri yeniden başlatma kararı aldı. Bu kararın arka planında, Sovyetler Birliği’nin çözülme sürecine girmesi ve Mengistu rejiminin giderek zayıflaması vardı. Sonuçta Mengistu rejimi 1991 yılında devrildi ve Mengistu, Mayıs 1991’de ülkeden kaçtı. Aynı tarihte, Tigray Halk Kurtuluş Cephesi (TPLF) güçleri başkent Addis Ababa’ya hiçbir direnişle karşılaşmadan girdi. Geçici yeni hükümet, İşgalci İsrail’le ilişkileri güçlendirmeye açık bir tutum sergiledi. Bu minvalde 1992 yılında, Etiyopya Tel Aviv’de ilk büyükelçiliğini açtı. Ancak bu noktada şunu da belirtmek lazım:

İsrail’in yeniden ilişki kurduğu Etiyopya, eski Etiyopya değildi.

Çünkü Mengistu’nun devrilmesinden sonra, Eritre Halk Kurtuluş Cephesi (EPLF), Eritre’nin büyük bölümünün kontrolünü ele geçirmişti.

Etiyopya, artık Kızıldeniz kıyısındaki Asab ve Port Sudan limanlarını fiilen kaybetmişti.

Ve 1993 yılında Eritre resmen bağımsız bir devlet oldu.

Bu da, Etiyopya’nın denize kıyısı olmayan, kara ile çevrili bir ülke hâline gelmesi anlamına geliyordu. Buna rağmen, Addis Ababa İsrail için önemli bir ortak olmaya devam etti. Geçici hükümet, 1990’larda da İsrail ile “silah karşılığı Yahudi” anlaşmalarını sürdürdü.

Yani Etiyopya’da yaşayan Falaşa Yahudilerinin İsrail’e göç etmelerine izin veriliyor, karşılığında İsrail silah sağlıyordu.

1998 yılında Etiyopya–Eritre Savaşı patlak verdiğinde, İsrail, savaş sona erene kadar, (yani 2000 yılına kadar) Etiyopya’ya silah tedarik etmeye devam etti.

Savaşın bitmesinden sonra, İsrail–Etiyopya iş birliği benzeri görülmemiş düzeyde gelişti.

2003 yılında iki ülke arasında karşılıklı yatırım anlaşması imzalandı.

Bu tarihten sonra taraflar, çeşitli alanlarda iş birliği yapmaya başladılar.

2011 yılında Etiyopya, Rönesans Barajı'nı (Sedd’un-Nahda) inşasına başladı.

Bu baraj, Mısır ve Sudan tarafından, Nil sularının paylaşımı üzerindeki olası olumsuz etkileri nedeniyle sert şekilde eleştiriliyordu. Bu gelişmeyle birlikte, Arap dünyasında, özellikle de Mısır’da, İsrail’in baraj projesine destek vererek Mısır ve Sudan’ı çevrelemeye çalıştığı şüphesi oluştu. Ancak bugüne kadar, İsrail’in Rönesas Barajı’nın yani en-Nahda Barajı’nın inşasında doğrudan ve belirleyici bir rol oynadığına dair açık bir kanıt yok. Yine de, son yıllarda İsrail ile Etiyopya arasında giderek güçlenen ilişkiler, bu konudaki şüpheleri daha da artırıyor.

2016 yılında, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, 30 yıl aradan sonra ilk kez bir İsrail başbakanı olarak Etiyopya’ya ve birkaç Afrika ülkesine resmi ziyaret gerçekleştirdi.

Bu ziyarette, dönemin Etiyopya Başbakanı Hailemariam Desalegn, ülkesinin İsrail’in Afrika Birliği’ne gözlemci statüsüyle katılmasını desteklediğini açıkladı.

2017 yılında Desalegn, İsrail’e resmi bir ziyaret gerçekleştirdi.

2019’da ise Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed, İsrail’e gitti.

Abiy Ahmed ve Netanyahu döneminde, İsrail ile Etiyopya arasındaki ilişkiler daha önce hiç olmadığı kadar güçlendi. Etiyopya, İsrail’le her zamankinden daha fazla iş birliği yapar hâle geldi. İsrail ise Etiyopya’yı, bölgedeki ve genel olarak Afrika kıtasındaki etkisinin temel taşı olarak görmeye başladı. 2024 yılında, iki ülke arasındaki ticaret hacmi 114 milyon doları aştı. Bu rakam, 2015 yılında 99 milyon dolar civarındaydı. Uzmanlara göre bu rakam önümüzdeki yıllarda daha da fazla artacak. 2025 Mayıs ayında, İsrail Dışişleri Bakanı Gid’on Sa’ar, çok sayıda İsrailli şirket temsilcisinin bulunduğu üst düzey bir ticaret heyetiyle birlikte Etiyopya’yı ziyaret etti. Bu ziyaret sırasında iki taraf; su, enerji, tarım, teknoloji ve altyapı alanlarında çok sayıda anlaşma imzaladı.

Tam da bu noktada bizi asıl soru bekliyor:

Sizce İsrail, Etiyopya’ya ne teklif edebilir ki, Etiyopya Filistinlilerin Gazze’den zorla çıkarılması gibi bir suça ortak olmayı kabul etsin?