Muslim Port Haber Merkezi | Sevde Köse
Bu görüntü, 7 Ekim 2023’te İslami Direniş Hareketi (Hamas) tarafından düzenlenen "Aksa Tufanı" harekatı sonrasında Başbakan Binyamin Netanyahu'nun çizmeye çalıştığı ‘birlik tablosuyla’ da tezatlık oluşturuyor.
200 gün süren savaşın ardından, iktidar koalisyonunda yer alan partiler ile olağanüstü hal hükümetinin liderleri arasındaki ilişkilerde anlaşmazlıklar hakim olmaya başladı ayrıca İsrailli esirlerin bir takas anlaşması kapsamında geri gönderilmesini talep eden protestolar da şiddetli bir şekilde arttı.
Aksa Tufanı öncesinde kamuoyu söylemlerinde ve İsrail medyasında hakim olan partiler arası kutuplaşma ve siyasi bölünme durumları ise yeniden baş gösterdi.
Siyasi kutuplaşmanın ortasında “Haredi Yahudilerinin İsrail ordusuna alınması” meselesi, savaşın etkisiyle İsrail toplumunda yeniden bir tartışma konusu haline geldi. Bu durum dindar Yahudi partilerini kontrol altında tutmaya ve koalisyonun gücündeki rollerini korumaya çalışan Netanyahu hükümetinin dağılmasına katkıda bulunacak bir koalisyon krizine dönüştü. Hükümet ise Haredi'lerin askere alınması konusunu savaş sonrasına ertelemek için uzlaşma arayışına girdi.
Ancak İşgal hükümetinin istikrarını korumak ve çöküşünü önlemek için iç farklılıkların üstesinden gelmeye çalışan aşırı sağcı 64 Knesset üyesinin desteğini alan Netanyahu hükümetini zayıflatmak niyetiyle İsrail siyasi haritasında ve parti kamplarında bu krizin tırmanması üzerine bahis oynayanlar bile var.
Hükümet koalisyonu içinde aşırı sağ güçlenirken, muhalefet kanadından da hükümetin düşmesi ve savaş nedeniyle Knesset'in erken seçime gitmesi yönünde sesler yükseliyor. İsrailli esirlerin kurtarılmasına ilişkin takas anlaşması yapılması ve savaşın ertesi günü Gazze'nin geleceği gibi hassas konular ve sıcak dosyalar üzerinde partiler arasında ciddi siyasi anlaşmazlıklar yaşanıyor.
İşgalciler Arasında Anlaşmazlıklar ve Bölünmeler
Siyasi analist Nahum Bornea, Yediot Aharonot gazetesindeki yazısında, parti haritasında ve İsrail toplumunda meydana gelen toplumsal ve siyasi değişimleri değerlendirirken, " Gazze'de altı ay süren savaş bize bir toplum olarak kim olduğumuzu öğretti, ama aynı zamanda bir fanusun içinde yaşayan, sorumluluktan kaçınan ve kesin kararlardan imtina eden bir siyasi sistemi de ortaya çıkardı" dedi.
Barnea, siyasi ve partizan kutuplaşma durumunun İsrail kamuoyu söylemine güçlü bir şekilde geri döndüğünü ve bunun da İsrail toplumunda 7 Ekim olaylarından önce hakim olan farklılıkları ve bölünmeleri yansıttığını açıkladı.
Pek çok şeyin daha kötüye gitmesi gerçeğine tepki olarak yapılan protestoların artmasına rağmen, şu ana kadar aşırı sağ hükümet koalisyonunun kırılamadığına ya da mevcut liderliği daha iyi bir liderle değiştirmenin yolu bulunamadığına dikkat çekti.
İşgalin Sonucu: Kutuplaşma ve Çatlaklar
Siyasi analist, "özgürlüğün simgesi olan" Yahudi Fısıh Bayramı'nda bu sene İsrail toplumunun siyahlar giydiğini, üzüntü ve kedere büründüğünü vurgulayarak "Kaçırılanlar en önemlisi ama onların yaşadığı felaketin arkasında genel bir felaket ve başka saldırılar da var. Savaş hali kronikleşti ve görünürde bir çözümü yok, ölü ve yaralı sayıları ise artmaya devam ediyor." dedi.
Barnea, tutuklular meselesi ve Gazze'nin geleceği konusunda parti kampları arasındaki anlaşmazlıklara dikkat çekerek siyasi sistemin kutuplaşması durumunun Hamas'ın sürpriz saldırısı öncesinde var olan zehirli ve kirli siyasi atmosfer ile toplumsal ayrışmanın geri döndüğünü gösterdiğini belirtti.
Siyonist Yapıda İhlaller ve Protestolar
Siyasi sahnedeki bölünmenin bir başka göstergesi de eski Knesset Başkanı Abraham Burg'un Walla web sitesinde kaleme aldığı "Sorun Değil, Bizi Hapse Atın, Oraya Gururla Gideriz" başlıklı makalesi oldu. Bu yazıda esirlerin iadesini talep eden protesto hareketini, hükümetin konuya yaklaşımını ve hükümetin politikalarına karşı çıkan İsraillileri değerlendirdi.
Burg makalesinde "Hükümet, devlet ile vatandaş arasındaki temel anlaşmaları kasten ihlal ettiğinde, artık bir hükümet değil, devrilmesi ve değiştirilmesi gereken bir çeteler koalisyonu haline gelir. Tel Aviv'deki protestocuların protestoda fark yaratacak son adımı anlamaları gerekiyor o da kitlesel itaatsizliktir." ifadelerini kullandı.
Eski Knesset Başkanı, İsrail'deki sosyal ve siyasi tartışmalardaki kilit sorunun "kuralları çiğnemenin ve bir diktatörün -Netanyahu'yu kastediyor- yönetimine itaat etmeyi bırakmanın ne zaman izin verilebilir ve uygun olacağı" olduğuna inanıyor.
Siyonist Yapıda Zor Süreç: Uzlaşmasızlık ve İtaatsizlik
Burg İsraillierin durumuyla ilgili şunları kaydetti:
“İsrail toplumu iki alanda mücadele veriyor. Birincisi çoğu siyasi süreçlerle organize edilip çözülebilecek dış tehditlere karşı. Zira hiçbir ek askeri harekât, başarısız olduğumuz mevcut savaş dahil, bütün tehditleri ortadan kaldıramaz ve yok edemez.”
İkinci alan olan iç cepheye gelince eski Knesset Başkanı buna ilişkin “kritik bir noktada olduğunu, çok hassas ve karmaşık bir durumla karşı karşıya kaldığını nitekim İsrail toplumunun, yasalara saygı duymakla onu reddetmek arasındaki çizgide bir savaş yürüttüğünü” söyledi.
Borg "Kitleler zaten demokratik hesap verebilirliğe doğru yürüyüşe başladı ve geriye kalan tek şey protestocuların son adımın genel sivil itaatsizlik olduğunu fark etmesidir ki asıl fark yaratacak olan da budur." diye konuştu.
İsrail Nasıl Tepe taklak Oldu?
Yazar Sophie Ron Moriah, savaşın gölgesindeki İsrail tablosunda yaşanan değişimleri şöyle tasvir etti:
“İsrail, Yahudi Fısıh masasının etrafında toplanırken yanında üç tane boş sandalye bulunuyor. Bunlardan biri henüz yıkılan evlerine geri dönmeyen “Gazze çevresindeki” sakinler için, ikincisi Fısıh Bayramı'nı evlerinde kutlamayan Lübnan sınır kasabalarından tahliye edilenler için, üçüncüsü ise Hamas tarafından alıkonulan esirler için.”
Moriah, Maariv gazetesindeki makalesinde şunu sordu:
“İsrail buraya nasıl geldi? Hamas'ın sürpriz saldırısından altı ay sonra nasıl böyle tepe taklak olduk?” “İsrail şimdi Fısıh Bayramı'nı masasının etrafındaki boş sandalyelerle mi kutluyor? Bunun cevabı şu ki; alçağın teki yönetimi ele geçirdiğinde ortaya çıkacak senaryo işte tam olarak budur!”
*Yazımız Al Jazeera kanalında yayınlanan makaleden çeviri yapılmıştır.